26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

yapılacak işlerin ihalelerinin alınabilmesi ve fabrikalar kurulması karşılığında Çin’e adeta hediye edilmesi söz konusudur. Vasıflı çelik, büyük kapasiteli bilgisayar çipleri, otomobil motorları ve manyetik rayda çalışan tren teknolojileri Çin’de yapılacak işler ve elde edilecek bir seferlik karlar için ya Çin’li mühendislere öğretilmekte veya Çinlilerin bunları kopya etmesine ses çıkarılamamaktadır. Bu konuda en büyük tavizi ise işsizliğe, artan sosyal harcamalara, düşen kalkınma hızına çare bulmak isteyen Almanya’nın verdiği bilinmektedir. SIKIŞAN ALMANYA Avrupa’nın enerji konusundaki sıkıntılarını sezen ve Rusya ile enerji tedariki konusunda, birçok AB ülkesini tedirgin edecek şekilde anlaşmalar yapan hatta Rus Gazprom şirketine Şansölyelikten ayrıldıktan sonra yönetim kurulu üyesi olarak kendisini monte eden Gerhard Schröder’in Avrupa için yaptığı "ufukta gözüken enerji darboğazı" tespiti doğruydu. ABD ile birçok konuda ters düşen ve AlmanyaFransa ekseni ağırlıklı bir dış politika izleyen ve bu eksene Almanya’nın ekonomik çıkarlarını düşünerek Rusya Federasyonu’nu da eklemeye çalışan Schröder’den sonra, kurulan koalisyon hükümetinin başındaki Angela Merkel ise öncelikle ve hızla ABD’ye yanaşmayı tercih etti. Bu politikasıyla beraber Türkiye’nin bile ABABD ilişkilerindeki hareket alanını daraltmış olan Merkel’in Rusya’yı da rahatsız ettiği açıktır. Son zamanlarda, ABD ile ilişkileri gerginleşen Putin Rusya’sının enerji konusunda Rusya ve Orta Asya kaynaklarını Çin’e kaptırmamak isteyen Alman hükümetiyle bir yakınlaşma içinde olduğunu söylemek mümkün ise de bu yakınlaşmanın yollarının engebeli ve çukurlarla dolu olduğunu da burada belirtmekte yarar vardır. Bir kere ABD yanlısı geleneksel Hıristiyan Demokrat dış politikasını benimsemiş olan Merkel’in koalisyon ortağı olan Sosyal Demokratların dış politikadaki etkinliklerinin belirgin olmaması bir tarafa beklenenden daha güçlü bir şekilde yönetime sarılan Merkel’e karşı da etkinlikleri zayıftır. ABD ile olan ilişkilerini Rusya’ya göre daha ileri taşıyacağını işbaşına geldikten hemen sonra belli etmiş olan Merkel, süreç içinde de buna uygun davranmıştır. Ancak, az bir farkla koalisyonun başına geçme şansını yakalamış olan Merkel’in Almanya’nın çıkarlarını ABD uğruna tamamen göz ardı edemeyeceği de ortadadır. Bu çıkarların başında yukarıda sözünü ettiğimiz Rusya’nın, 2050’lerde sağlıklı bir gelişmeyle Japon ekonomisine yakın bir güce erişeceği olgusu da vardır. Çünkü bugün döviz rezervlerini 250 milyar dolar dolaylarına yükseltmiş olan Rusya Federasyonu’nun Almanya’da bir milyar dolar düzeyinde olan ve hızla artma eğilimi gösteren bir yatırımı mevcuttur. Buna karşın Almanya da Rusya’da yaklaşık 3,5 milyar dolarlık bir yatırımla bu ülkenin kalkınmasında özellikle yüksek teknoloji sağlama açısından etkin bir rol alma konumundadır. Bu günlerde giderek güçlenen Rus firmalarının Rusya’nın yüksek döviz rezervleri sayesinde Almanya’nın önde gelen ileri teknoloji firmalarına yatırım yapma ve hisse alma istekleri yoğunlaşmaktadır. Bu bağlamda, Rus devlet firması Wneschtorgbank’in Airbus’ları üreten Avrupa Havacılık ve Uzay Kuruluşu EADS’ın yüzde 5’lik hissesini almış olması ve bu hisseyi arttırma konusundaki arzusu ve yine başka önemli Rus firmalarının Alman elektrik üretim ve otomobil firmalarıyla ilgilendikleri de değinilmesi gereken hususlardır. Bu ekonomik gelişmelerin yanı sıra Moskova’nın Merkel’e olan siyasi yönden ihtiyacı giderek belirginleşmektedir. Çünkü Soğuk Savaş dönemini arkamızda bırakmış olsak da, adeta öncesi gibi bir savaşın, bu kez dünyanın başka yörelerinde, eski Sovyetler Birliği topraklarında kızışması söz konusu. Enerji kaynakları zengini Orta Asya, Kafkaslar ve siyasi açıdan önemli Doğu Avrupa ABD’nin giderek etkinlik kazanmak istediği bölgeler olurken, gelişmeler hep Rusya’nın aleyhine olacak bir biçim kazanmıştır. Bütün bunların Putin’i rahatsız etmesi çok doğaldır. Bu bağlamda bizzat ABD’den Rusya’ya gelen doğrudan darbeler de önemlidir. Bu bağlamda, özellikle geçtiğimiz Haziran ayında Rusya Federasyonu’nun Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesini Amerikan yönetiminin engellemesi hatırlardadır. Bu engellemeye karşı Putin de, Rus Aeroflot Havayolları’nın Amerikan Boeing uçaklarını almasını engellemiş ve siparişlerin Avrupa ortak üretimi olan Airbus uçaklarına döndürülmesini sağlamıştır. Yine Putin’in Avrupalıların önüne bir başka yem olarak, Bering Boğazı’nda yeni keşfedilen büyük doğalgaz yataklarını atması ve buradan elde edilecek gazın ABD’ye verilmeyeceğini söylemesi de anlamlıdır. C S TRATEJİ 11 ABD’den ve onun geliştirmeye çalıştığı dünya hâkimiyetinden ciddi şekilde rahatsızlık duyan Rus yönetiminin bu kaygılarını anlamak olasıdır. Çünkü esasen bütün dünyada buna benzer kaygılar vardır ve buna Avrupa ülkelerinin çoğu da dâhildir. Bu rahatsızlığın sonucu olarak AB ülkelerinin de bir çeşit RusAvrupa Serbest Ticaret Bölgesi oluşturulması konusundaki yaklaşımları giderek ses getirmektedir. Buna Rusya da sıcak bakmaktadır. Böyle bir oluşumun 700 milyonluk bir Pazar oluşturacağı ve enerji zengini Rusya ile ileri teknoloji sahibi Avrupa’nın beraberliğinin etkisinin büyük olacağı kesindir. Bu beraberlik, yazımızın başında sözü edilen Çin, Hindistan ve hatta ABD’nin ekonomik üstünlüğüne bir şekilde rakip olabilecek, en azından ezilmemesini garanti edecektir. Bütün bunlara karşın yine de eğer başta kalmayı sürdürürse Merkel’in ABD ile olan ilişkileri canlı tutacağı ve hatta diğer taraftan bir AvrupaAmerikan ekonomik bölgesini yaratmaya çalışacağı iddia edilmektedir. Çünkü Almanya özellikle ekonomik ilişkilerde her zaman pragmatik bir yaklaşımla kendi çıkarlarını ön plana almıştır ve 2050 olmasa bile 2040’lara kadar dünyanın bir numaralı ekonomisi olarak kalacak ABD’yi hep ön planda tutacak olması da kendi açısından akılcı bir yaklaşım olacaktır. Bu bakımdan batılı siyaset bilimciler ve ekonomistlerin sık sık hatırlattıkları üzere, bizzat Angela Merkel’in yönetime geldiği zaman söylemiş olduğu şu sözler önemlidir; "Daha az dostluk, ama daha çok ortaklık. Daha az romantizm, ama daha çok gerçekçilik." Yakın çevremizde böylesi gelişmeler yaşanırken Türkiye’nin başını kuma gömülü tutması ve vizyon darlığı göstermesi garip bir görüntü oluşturuyor. Türkiye’nin bütün ümidini AB’ye bağlamış görünen dış politika(sızlığı)mızın yargılanması ve politikaların yeni baştan ele alınması gerekmektedir. AB, Rusya ile işbirliğine giderek 700 milyonluk bir pazarı yanı başımızda kurmaya hazırlanırken, Türkiye’de içinde Pakistan ve İran’ın da yer alabileceği bir Avrasya ülkeleri ortak pazarı kurulması konusunda çalışmaların neden yapılamadığı da sorgulanması gereken hususlardandır. Önceki Başbakanları Schröder, Rus firması Gazprom’a danışman olurken, yeni Başbakan Merkel, ABD ile birlikteliği canlandırdı. ABD yönetimine önceki yönetime göre daha sıcak davranan Merkel, ‘Daha az dostluk, ama daha çok ortaklık’ prensibiyle hareket ediyor. Merkel, Putin ile birlikte...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear