Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S H. Miray VURMAY TRATEJİ 9 Aynanın ardındaki Suriye 1TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası ıllar sonra yeniden Suriye yollarındayım. Çocukluk yıllarımın "yaz tatili mekanı" Halep’e gideceğim için büyük bir heyecan kaplıyor içimi. Ancak bu sefer durum biraz daha farklı. En son 12 yıl önce gittiğim Suriye’ye bu defa tatil için değil, gözlem ve araştırma yapmak üzere gidiyorum. Cilvegözü’ye yaklaştıkça içimdeki heyecan daha da artıyor. Artık küçük bir kız gözüyle değil, bir araştırmacı gözüyle bakıyorum etrafa. Nihayet Cilvegözü Sınır Kapısına ulaşıyorum. 40 dereceyi aşan hava sıcaklığında yüzlerce araç Suriye’ye geçmek için bekliyor. Bunaltıcı sıcağın altında, mahşeri bir kalabalığın içinde 1 saati aşkın bir süre bekledikten sonra nihayet pasaport kontrolünden geçip Bab’al Hava Sınır Kapısı’na ulaşıyorum. Hayretler içerisinde oldukça modern ve Cilvegözü’deki hengame ile karşılaştırılamayacak kadar rahat ve kısa bir sürede son pasaport kontrolünden de geçip Suriye sınırlarından içeri giriyorum. uriye halkı Beşşar Esat yönetiminden memnun olduğuS nu belirtse de, hala yaşam pahalılığı en büyük sorun. Buna karşın Alevi Esat’ın eşinin bir Sünni olması ülkede dinmeshep çatışmalarının büyük oranda çözülmesine neden olmuş durumda. Y alkın büyük çoğunluğu, özellikle de Nusayriler, HaH fız Esad’ın ruhunun hala Suriye’de olduğuna ve hala ülkeyi Hafız Esad’ın yönettiğine inanıyorlar. ABD’nin olası bir müdehalesinden korkmadıklarını ifade eden Suriyeliler kendilerini Beşşar değil hala Hafız Esad’ın ruhunun koruyacağını vurguluyorlar. yani kalacağım yere ulaşıyorum. Şehre sinmiş keskin bir koku vuruyor önce, hemen ardından da 50 dereceye varan güneş. Değişim rüzgarları esmeye başlamış ama... iç vakit kaybetmeden başlıyorum araştırmaya, gözlemlemeye, incelemeye. Ama karşımdakinin hissetmemesi lazım hatta soru sorduğumu bile anlamaması lazım. Korku, tedirginlik ve şüphe öyle işlemiş ki insanların ruhuna eskisi kadar olmasa da hala "muheberat" şüphesi ile yaklaşıyorlar karşılarındakine. Hele bir de yabancıysanız Muheberat şüphesinin yanına bir de MOSSAD ya da CIA şüphesi de ekleniyor ki işte o vakit ağızları bıçak açmıyor. Sokakta, yolda, pazarda her yerde konuşuyorum daha doğrusu konuşmaya çalışıyorum insanlarla. İlk sorum hep aynı oluyor "Beşşar Esad’dan memnun musunuz?" diyorum, cevaplar hep aynı "Evet, çok memnunuz" diyorlar. "Daha rahatız, daha özgürüz." diye de ekliyor biraz daha cesur olanları. Bu sözcükler daha çok ülkede çoğunluk olmalarına rağmen Hafız Esad döneminde azınlık muamelesi gören Sünni Arap’lardan geliyor. Baba Esad’ın baskıcı rejimi, Beşşar Esad’la birlikte yavaş yavaş yerini daha rahat bir ortama bırakmış onlar için. Ülkenin "first lady"si Esma Esad’ın da Sünni bir Arap olmasının bu yumuşamada büyük payı var. Hatta Nusayri olan Beşşar Esad’ın, babasının Sünni’lere yıllarca kitlesel katliamlara varan büyük baskılar uygulamasına rağmen Sünni bir Arap olan Esma Esad ile evlenmesi bu çeşit karma evliliklerin de önünü açmış. Son 56 yıldır Suriye’de SünniNusayri evliliklerinde gözle görülür bir artış olmuş. Olayı sosyolojik boyutta incelersek, uzun yıllar boyunca keskin mezhep ayrılıkları üzerine kurulmuş olan katı siyasal ve toplumsal yapı, giderek daha hoşgörülü ve yumuşak bir görünüm ve içerik kazanmaya başlamış. İşte Halep işte arşın… uram buram tarih kokan 4000 yıllık Halep’te, 4 buçuk milyona yaklaşan nüfusu ile 18 milyonluk Suriye’nin dörtte biri yaşıyor. Resmi başkent Şam olmasına rağmen, ticaretin kalbi Halep’te atıyor. Suriyeliler, ülke ekonomisinin lokomotifi olarak nitelendirilen Halep’e "Suriye’nin İstanbul’u" diyorlar. Yerli, yabancı bir çok fabrikanın bulunduğu şehirde en büyük sorun ise, şehrin bir çığ gibi büyüyen nüfusu kaldıramaması. Özellikle büyük bir keşmekeş olan trafik içinden çıkılmaz bir sorun halini almış. Halep’te12 binden fazla ticari taksi var bunlar resmi olarak kayıtlı olanlar. Kayıt dışı olarak çalışan yaklaşık 1500 taksi olduğu söyleniyor. Trafikten sonra Halep’in ve aynı zamanda tüm Suriye’nin en önemli sorunu kuşkusuz ki işsizlik. Ülkede okuma oranı oldukça yüksek. Ülkenin en köklü iki üniversitesinden biri olan Halep Üniversitesi’nde görüşme fırsatı bulduğum öğrenciler ve akademisyenlerin de en büyük şikayeti bu. Giderek artan genç ve çoğu master ve doktoralı üniversite mezununa istihdam sağlanamıyor. Bu nedenle konuştuğum öğrencilerin bir çoğu başta Kanada olmak üzere yurt dışına gitme planları yapıyor. Hepsi ağız birliği yapmışçasına "Başka çaremiz yok, bir şekilde gitmek zorundayız" diyorlar. Hiç beklemedikleri bir şekilde "Peki ya sonra?" diyorum, "geri dönüş yapacak mısınız?". Yine hiç tereddüt etmeden "Hayır." diyorlar, "Giden bir daha dönmez, hem niye dönelim ki?". Oldukça şaşırıyorum önce bu sözler karşısında ama ilerleyen zamanlarda anlıyorum sebebini ve üzülüyorum, ülkelerini benim bildiğim kadar, bir yabancının bildiği kadar bile bilmiyorlar. Daha da acısı ilgilenmiyorlar bile. Üstelik zengin, fakir herkesin evinde bir, hatta bir kaç tane uydu anteni var. Dünyayı izleyebiliyorlar, hatta kendi ülkeleri dışındaki tüm dünyayı izliyorlar. Ama nedense Suriye ile B H ilgilenmiyorlar. Değişim rüzgarları ile birlikte internet kullanımı da serbestleşmiş ve yaygınlaşmış durumda. Halep’te hemen hemen her sokakta, hatta sokak aralarında bile internet kafeler var. Evlerde de yavaş yavaş internet kullanılmaya başlanmış. Ellerinin altındaki imkanlara rağmen bu ilgisizlikleri ve sonucundaki bilgisizlikleri önceleri beni şaşırtsa da ilerleyen zamanlarda öğrendiklerimle birleştirince normal gelmeye başladı. Suriye ziyaretimin büyük bölümünü geçirdiğim Halep’te gözlemleyebildiğim bir diğer konu da halkın kendi tarihine karşı duyduğu ilgisizlik. Kentin tam ortasında inşa edilmiş olan ve 3000 yıldan fazla bir geçmişe sahip olduğu söylenen tek kelimeyle muhteşem olan Halep Kalesi’ne hiç gitmemiş olan, nerede olduğunu hatta o koskoca, o ihtişamlı yapının kale olduğundan bihaber olan Suriyelilerle karşılaştım. Bu ve buna benzer muhtelif olayları ardı sıra yaşayınca da kafamdaki "Neden bu ilgisizlik, neden bu bilgisizlik" sorusu kendi kendine cevaplanmış oldu. Ortadoğu zihniyetinin dayanılmaz hafifliği uriye ve Lübnan’ı kapsayan kısa Ortadoğu gezim sırasında edindiğim deneyimler ışığında "Ortadoğu zihniyeti" olarak genelleyebileceğim bir toplumsal kültür, bir toplumsal düşünce ve yaşayış tarzı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Günde sadece 4 saat çalışan, gündüzleri uyuyan, istisnasız her gece sabahlara kadar yiyip, içip eğlenen, sokaklarda dolaşan, parası olsun olmasın sınırsız bir şekilde alışveriş yapan, kılık kıyafetlerinden, evlerine, arabalarına kadar rahatsız edici bir abartıya kaçan ve tüm bunların yanında yaşadıkları ülke ile ilgili hiçbir fikri olmayan bir toplum. Yıllarca Baas’ın baskısı altında yaşamış olan ve yalnızca bilmeleri gerekeni bilmelerine izin ve imkan verilen insanlar, deyim yerindeyse "androidler" olarak yetiştirilen bir toplum. Ancak, bu durum dünü anlatıyor. Bugün artık sistem eskisi kadar katı değil, izin ve imkanların sınırları oldukça genişlemiş durumda ama toplumun genetik şifrelerine kodlanmış olan sözünü ettiğim "Ortadoğu zihniyeti" zihniyet devrimini engelliyor. Ne kadar doğru ne kadar yalan bilinmez ama halkın büyük çoğunluğu, özellikle de Nusayriler, Hafız Esad’ın ruhunun hala Suriye’de olduğuna ve hala ülkeyi Hafız Esad’ın yönettiğine inanıyorlar. Yine Halep’te üniversite öğrencileri ve bir grup akademisyen ile yaptığım görüşmelerden birinde soruyorum "ABD Suriye’yi tehdit ediyor, baskı yapıyor. Irak’tan sonra sıra sizde mi? Ne dersiniz, ABD "Hafız Esad’ın Suriye’sine hoş geldiniz" rtık Suriye topraklarındayım. İlkin, Arapça, İngilizce ve Fransızca olarak yazılmış olan "Hafız Esad’ın Suriye’sine Hoş Geldiniz" tabelası karşılıyor beni. Ardından da yol boyunca devam eden babaoğul Esad resimleri. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse, sınırdan 4045 dakika süren Halep yolculuğu oldukça buruk bir şekilde geçiyor. Yolculuk sırasınca ücra bir köy garı görünümünde olan Cilvegözü ile hemen karşı tarafındaki son derece düzenli işleyen ve oldukça modern bir görünümü olan Bab’el Hava’yı karşılaştırmadan edemiyorum. Zihnimin bir köşesinde bu düşünceler dönedururken bir yandan da dikkatlice etrafı inceliyorum. En küçük ayrıntıları bile not alıyorum kara kaplı defterime. Sanki ilk defa geliyormuş gibi pür dikkat inceliyorum her şeyi; yolları, insanları, tarlaları, camileri, dağları, taşları. Belki bir şey yakalarım diye öyle sıkı bir takibe alıyorum ki her şeyi, hostesin anonsuyla irkilene kadar Halep’e geldiğimi anlamıyorum bile. Halep’te Heybetli bir Hafız Esad heykeli karşılıyor beni. Büyük oranda zenginlerin oturduğu "Yeni Halep"in zaman zaman abartıya kaçan şaşalı villalarının arasından geçerek ulaşıyorum şehir merkezine diğer adıyla "Eski Halep"e. Çok geçmeden, Halep’in en eski semtlerinden biri olan Cemaliye’ye S A