Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı anlaşmalara otomatik olarak taraf olan ancak kendi iradesiyle AB’nin anlaşma imzalamadığı bir devletle aynı masaya oturamayan Türkiye, darbe üstüne darbe almıştır. Çünkü imzalanan anlaşmalar AB ile yani “AB’ye tam üye ülkelerle” imzalanmakta, ayrı bir kurum bile olmayan GB ile imzalanmamaktadır. Dolayısıyla üçüncü ülke tam üye ülkelerin baskısı ile Türkiye ile ticaret yapmayabilir. Yani üçüncü ülke, Türkiye’nin ihraç edeceği malı birlik üyesi herhangi bir ülkeden alabilir. Türkiye’nin bu durumda yapabileceği hiç bir şey yoktur. Bunun yanında gümrük kapılarının yabancı sanayicilere açılması ile yerli sanayicinin rekabet şansı kalmamıştır. Yerli sanayici konjonktürün gerektirdiği gibi davranıp ithalatçılığa yönelmiş, fabrikalarını kapatmış, işçileri çıkarmıştır. Başka bir ifadeyle gayri milli sermaye, milli sermayeyi piyasadan silmiş, kapanan fabrikaları tekeline geçirmiş ve ekonomiye yön veren en önemli etkenler arasına girmiştir. Yabancı sermayenin ülkeye girişini destekleyen hükümet, milli sermayenin yok olmasına seyirci kalmak bir yana yatırım ve istihdamın artmasını beklemektedir. Ancak unutmamak gerekir ki özelleştirmeyi dikte eden ülkelerin hiç biri kamu kuruluşlarını satmamaktadır. Türkiye’yi sömür(t)enler B’nin ekonomik istemleri 9 Kasım 2005’te yayımlanan İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yer aldı. Gündeme getirilen talep ve öneriler zaten hükümetin peşinen kabul ettiği hükümlerdir. Dolayısıyla büyük sermaye kuruluşlarının amacına uygun politikalar izlemek hükümet için zor olmayacaktır. Raporda belirtilen, mali sektöre büyük ölçüde bankacılık sektörünün hakim olduğu görüşünden hareketle son yıllarda bankaların yabancı ortaklarca satın alınması daha iyi anlaşılmaktadır. Bunun yanında raporda, ülke içinden uluslararası pazarlara yönelen sermaye akışının olumlu bir gelişme olarak gösterilmesi ve kamunun küçültülmesinin önündeki engellerin kaldırılması, sa A dece Türkiye’ye özgü oluşturulan politika önermeleridir. Bu farklılık Türkiye ekonomisindeki bozukluklardan değil, Türkiye’nin hassas konumundan kaynaklanmaktadır. Türkiye’yi bitmeyen enerji kaynağı olarak gören ülke, birlik ve kuruluşların ortak görüşü, bu kaynakların nasıl sömürüleceğidir. Bu sömürüyü politikalarıyla destekleyen hükümetin ekonomideki değişiklikleri pembe tablolar çizerek anlatması, uluslararası ilişkilerdeki çıkar ilişkisinin sorgulanması gerektiğini gösterir. Enflasyondaki düşüş insanların cebindeki paraya yansımaz, satın alma gücünü etkilemezse “düşük enflasyon” büyüme üzerinde etkili olmamış demektir. Faizlerdeki düşüşe karşın reel faizlerdeki yükseklik sadece yabancı yatırımcının karını artırmaya yönelikse refah artmamıştır. Ulusal paranın değer kazanması ve dövizin ulusal para karşısında değer kaybetmesi ithalatı artırarak cari açığa sebep olmuştur ki bu yerli üreticinin zararınadır. Öyle ki yaşanılan cari açık, 30 milyar doları bularak kriz boyutuna ulaşmıştır. ATO’nun (Ankara Ticaret Odası) yayınladığı Cari Açıklar Tarihi Raporu’na göre, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca ortaya çıkan yaklaşık 60 milyar dolarlık cari açık ki bu 20032005 yılları arasında ortaya çıkan cari açık kadardır. askeri müdahale ve hükümet düşmesi gibi krizlere sebep olmuştur. Türkiye’nin bu tür krizlere maruz kalmaması için ekonominin denetiminin dış güçlerin elinden alınması gerekir. Ekonomiye ve dolayısıyla insana zarar veren politikalar terk edilmeli, bağımsız ekonomi politikaları benimsenmelidir. Bu sayede yerli üretici ve sanayici tüccarlıktan çıkıp tekrar üretime geçebilecektir. C S TRATEJİ Ö zgün silah sistemleriyle caydırıcı olmaya çalışıyor Stratejik müttefik: Pakistan ürkiye ile Pakistan arasındaki dostluk ilişkileri eskiye T dayanıyor. İki ülkenin son dönemdeki ortak özelliği ise süper güç ABD’ye komşuluk. Afganistan nedeniyle Pakistan kuzey sınırlarından, Irak nedeniyle de Türkiye güney sınırlarında ABD’ye komşu olmuş durumda. Ali KÜLEBİ TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili akulebi@tusam.net urtdışında yaşayan Türklerin çeşitli ülkelerden, milletlerden insanlarla olan ilişkileri sonucunda edindikleri izlenim, genellikle Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinden gelenlerin, Türklere karşı olumsuz yaklaşımları olduğu şeklindedir. Çünkü, bu ülke insanlarının ataları, yüzyıllar boyu kendi kendilerini yönetememiş olmalarının kompleksini sonraki kuşaklara aktarmışlardır. Diğer bazı ülkelerin mensupları ise çoğunlukla, eski tebamızın etkisi ve bir bakıma da Türklüğün Hıristiyanlık üzerindeki asırlar süren dinsel boyutlu tehdit nedeniyle, Türklüğe düşmanca yaklaşmaktadırlar. Bütün bunlara karşın, dünyanın her yerinde bir millet vardır ki, onlar her vesileyle Türklere ve Türkiye’ye sevgilerini gösterir, dostluklarını esirgemezler. İşte bu dost ülke, Pakistan, bir yandan haksız bir şekilde bir kısmı işgal edilmiş Keşmir ile uğraşırken, bir yandan da yine Keşmir’de son yılların en büyük doğal afetlerinden biriyle yüz yüze geldi. Türk halkı, elinden geldiğince ve gönülden Pakistan’daki kardeşlerine yardım etti. Bu yardımların ayni olarak 150 Milyon dolara ulaştığı ve bu miktarla Türkiye’nin Pakistan’a en çok yardımda bulunan ülke konumuna geldiği söyleniyor. Keşke onlara daha fazla yardım edecek gücümüz olsaydı. Çünkü Pakistanlı gerçek kardeşlerimiz her şeyi hak ediyorlar. Onlar bizim Kurtuluş Şavaşımız’ı bütün kalpleriyle, maddi ve manevi olarak destekledi ler, Mustafa Kemal kuvvetlerine bugünün parasıyla milyonlarca dolar gönderdiler ve Mustafa Kemal Atatürk hala bir çok Pakistanlının gönlünde bizdeki gibi yaşıyor Stratejik askeri güç 1 Eylül olaylarından sonra, biz nasıl Irak’ta ABD ile güneyden komşu olmuş isek Pakistan da Afganistan üzerinden ABD ile kuzeyden bir anlamda komşu olmuş oldu. ElKaide ve Taliban militanlarının kuzeyden ülkeye sızmaları ve Pakistan içinde sorunlar çıkarmaları ile bu teröristlerin diğer ülkelere Pakistan üzerinden sızmaları olasılığı Pakistan hükümetini özellikle sıkıntıya soktu. Devlet Başkanı General Pervez Müşerref’in güçlü yönetimi şimdilik jeopolitik olarak dünyanın bu en sıkıntılı bölgesini kontrol altında tutuyor. Ülkede köktencilik olgusunun sürmesi yönetimi uğraştırıyorsa da, bu hareketin Pakistan askeri gücüne karşı başarılı olma olasılığı çok zayıf. Jeopolitik sorunlarla dolu bölgede bu sorunlara bir de Hindistan’la süregelen sorunlar eklendiğinde, General Müşerref’den sivil yönetime geçmesini ve uygulamayı düşündüğü laiklik anlayışını harekete geçirmesini beklemek realiteye aykırı olur. Ancak bütün bu sıkıntılara karşın, istikrarlı ve akılcı bir yönetim anlayışıyla son yıllarda ekonomik gelişmenin gerçekleşmiş olması da Devlet Başkanı General Müşerref’in doğru yolda olduğunu ve Pakistan’ın bu çizgide halkına daha mutlu bir gelecek hazırladığını gösteriyor. Gelişmenin, artan petrol fiyatlarına ve ülke içindeki birbirine düşman denebilecek konumda olan fraksiyonlara rağmen olması önemli. Ekonominin canlanmasında ve 1984’den bu yana en yüksek Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) artışı göstermesindeki etkenler hiç şüphesiz General Müşerref ’in iktidara gelmesinden sonra borsa göstergelerinin sürekli artmasıyla kendini göstermiştir. Büyük toprak sahiplerinden vergi alınmaya başlanması da ekonominin ve devletin güçlenmesinde önemli ve kararlı bir adım olmuştur. Bütün bu olumlu Y 1 [1] Arjantin’e uygulanan program bu duruma örnektir. [2] IMF’nin 12 Ekim 2005’teki son Türkiye ziyaretinde (bir önceki ziyaretin yarıda kesilmesine sebep olan) yapısal reformların üzerinde çok durulmamış aksine gözden geçirme oldukça olumlu geçmiştir. [3] SEYİDOĞLU, Halil, Uluslararası İktisat: Teori, Politika ve Uygulama, İstanbul, 2003, syf, 268 ürkiye’de yaşanan kaynak sorunu kadar, varolan kaynağın adaletsiz dağılımı IMF, DB ve AB tarafından fazlaca gündeme getirilmiyor. Özelleştirme ve hele yabancılaştırma konusunda muhafazakar davranan bütün gelişmiş ülkeler Türkiye’ye tam tersini yaptırıyor. Gelinen aşamada Türkiye’nin kendi ekonomisini yönlendirme olanağı bulunmuyor. T ?