Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 C Cumhuriyetimizin 90. YILI 29 Ekim 2013 Salı Cumhuriyet’i geri almak... u Türk devriminin ana sütü olan Cumhuriyet, 60’lı yılların görece özgür ve eşitlikçi ortamında ilkokullarda öğretildiği gibi “halk yönetimi”dir. Bu kadar basit ve anlaşılırdır. 40 yıl sonra aynı Cumhuriyeti “diktatörlük” olarak tanımlama basitliği de anlaşılabilir bir şeydir... Peki, 1923 devrimini mandacı bir kadro elinde, Cumhuriyeti zehirleme, içten çürütme yoluyla ve diktatörlük ile yıkma girişiminde bulunmak basit bir iş midir? İşte zorlu bir sorudur bu. o IŞIK KANSU C umhuriyetin harcını toplumsal deney evine götürüp ölçme olanağımız olsaydı, çıkan sonuçları şöyle sıralayabilirdik: İnsan severlik, yani hümanizma. Reform ve rönesansın birikimi, özetle aydınlanma. 4 1789 Fransız devrimi ile 19. yüzyıl boyunca yaşanan sanayi devriminin kazanımları… 4 1917 Rus devriminin esintileri. 4 Tüm mazlum halk ve ülkelere örnek olmuş bir bağımsızlık savaşı üzerinde temellenen Türk devriminin özgünlüğü… Türk devriminin ana sütü olan Cumhuriyet, 60’lı yılların görece özgür ve eşitlikçi ortamında ilkokullarda öğretildiği gibi “halk yönetimi”dir. Bu kadar basit ve anlaşılırdır. 40 yıl sonra aynı Cumhuriyeti “diktatörlük” olarak tanımlama basitliği de anlaşılabilir bir şeydir... Peki, 1923 devrimini mandacı bir kadro elinde, Cumhuriyeti zehirleme, içten çürütme yoluyla ve diktatörlük ile yıkma girişiminde bulunmak basit bir iş midir? İşte zorlu bir sorudur bu. 1923 Cumhuriyetini tarihten silmeye yeminli mandacı kadronun, tepeden aşağıya “ikinci”yi kurgulama açısından azımsanmayacak bir yol aldığı kesin... Burada, “ikinci Cumhuriyet” değil de “ikinci” demememizin, özel bir anlamı var. Çünkü, oluşturmak istedikleri ikinci, bizim algıladığımız anlamda bir “cumhuriyet” değildir. İkinci, bağımsız değil, bağımlıdır; mandacıdır. İkincide, ulus yoktur, eşit, kardeş yurttaşlık yoktur; cemaatler birlikteliği, mezhepçilik ve kavimcilik vardır. Örnek isterseniz, “demokratikleşme paketi” altında açılan ve ayrılıkçıbölücü örgütle görüşmeyle, türban serbestisiyle, etnik dilde eğitimle, ulusal andın kaldırılmasıyla yürürlükteki anayasa ile çelişen uygulamalara bakabilirsiniz. İkincide; halk yoktur, tepesinde oturulanlar vardır. Toplum yararına bir örgüt olarak çatılması gereken devlet; baskının, korkunun, yasağın ve yabanın aracı konumuna taşınır. Devlet sosyal olmaktan sıyrılır; polis copu olur, özel yetkili mahkeme olur, yandaş medya olur, kafa ütülemeci yalaka medyatör olur, sıkmabaş olur, sansür olur, keyfimin kâhyası olur, tepene biner, inmek bilmez... Çocukluğumda, yurttaşlık bilgisi kitabımdan, ilk kuşağı olan annemden, babamdan öğrendiğim Cumhuriyet’in ne olduğunu anlardım. Basitti, ama başımı göğe erdirirdi. İkinci ise, basitliği, alçaklığı anlatıyor bana. Bir şarkı sözü gibidir varıp durduğumuz yer: “Yaralandım, ama yıkılmadım, ayaktayım.” Şimdilik ayaktayız. Şimdilik... Ya yarın? Yarını yaratmak bizim elimizde. Bugünümüz belli. Egemenliğimizi elimizden egemenlerin almasına baş eğilirse ne olursa, bugün o olmuştur. Egemenliğimizi egemenlere bırakma anlayışındakilere bakılırsa, millet iradesinin üzerinde bir güç yoktur ve o iradeyi kendileri temsil etmektedirler, dolayısıyla kendilerinden üstün güç yoktur. Ulusal iradeden ve egemenlikten ne anladıkları bulanık değil, çok belirgin. Bıraksanız, alıp Kurmaya başlarını gidecekler. Doğrusunu çalıştıkları ve söylemek gerekirse, bir zamanlar üstüne bile adına da Cumhuriyet binemedikleri at ile Üsküdar’ı da geçip gittiler. dedikleri yeni düzen bizim Egemenliğin kullanımı için gerekli olan, ama aynı algıladığımız anlamda bir zamanda dengede olması gereken yasama, yürütme “Cumhuriyet” değildir. Bağımsız ve yargı erklerini, anayasal değil, bağımlıdır; mandacıdır. Ulus kuruluşları, üniversiteleri, kamuoyunu, demokratik yoktur, eşit, kardeş yurttaşlık kitle örgütlerini ve basını tek başlarına yoktur. Onun yerine cemaatler güdülediler. Yetmedi, zorla ele geçiriyorlar. Osmanlı’nın birlikteliği, mezhepçilik ve torunu olmakla övünüyorlar ya... Ele geçiremediklerini, kavimcilik vardır. zindanda boğduruyorlar. Bilinçaltında sakladıkları belliydi: Ülkeyi ilkel şeyhlikler gibi yönetmek. Epey yol aldılar. Amaç belliydi: Egemenliğe egemen olmak. Oldular, eziyorlar. Bütün bunlara bir de “demokrasi” sosu ekliyorlar: “Ama, bizi halk seçti...” Sözcüğün tam anlamıyla yanıltmaca... Sanırsınız ki, halk, onları tüm kurumlarıyla, temel ilkeleriyle ulusal egemenliğe dayalı laik, demokratik Cumhuriyet ile didişin diye seçmiş. Hatta çökertin diye seçmiş... Egemenliğin asıl sahibi ulusun onuru, bağımsızlığı, özgürlüğü, değerleri yerlerde sürünüyor... Egemenlik, ortaçağ bezirgânlarına, ülke pazarlayıcılarına, Cumhuriyet yıkıcılarına yakışmıyor hiç. Geri alsak iyi olacak...