Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
30 C Cumhuriyetimizin 90. YILI 29 Ekim 2013 Salı Cumhuriyet ve Ulusal Devlet Birlikte Doğdular! o ORHAN BURSALI Önce “Cumhuriyet’imizin 90.yıldönümü kutlu olsun” diye başlayalım. Cumhuriyet, bir ulusal devlet projesi olarak doğdu! Veya ulus devlet kurma ve inşa projesinin ayrılmaz bir parçasıdır, dahası ulus devlet ve cumhuriyet birlikte doğdular bile diyebiliriz... Tarihlerine bakmayın. Atatürk ve arkadaşları padişahlığı yeniden inşa etmeyi asla düşünmediklerine göre, önlerindeki tek seçenek Cumhuriyet idi. Türkiye, sınırları kanla çizilen bir ülke; bu ülke ancak bir ulusal devlet olarak varolabilirdi, bu ulusal devlet de ancak bir Cumhuriyet ile.. Tabii, Atatürk’ün ömrü, Cumhuriyeti bir “demokrasi” ile taçlandırmaya yetmedi.. Ama bunun denemesini iki kez yaptı, çoğulcu bir parlamenter sistemi denedi.. İki kez muhalefet partilerinin kurulmasına izin verdi.. Çünkü, hem hükümet eden hem de devleti kuran ve yöneten tek bir partinin, toplumca denetlenmesi ve dengelenmesinin başka yolu yoktu. Fakat gördü ki henüz zamanı gelmemiş, her şey tersine dönecek; toplumun uluslaşması, Cumhuriyetin tüm kurumlarıyla yerleşmesi, toplumun özgür ve yaratıcı bir ulus olarak dünya sahnesinde yerini alması için için daha zaman var. O zaman 1930’lardan itibaren bütün gücünü ekonominin inşasına verdi.. Ekonomi inşa etmek, toplumun, insanların yaratıcılığını harekete geçirmek demekti aynı zamanda.. Cumhuriyetin o günkü kuşakları dağları devirmeye hazır bir ruh ile ülkelerini inşaya giriştiler.. Kurtuluş, bir devrimdi aynı zamanda. Kuruluş ile tamamlanmalıydı. Kurtuluş Savaşı, ülke topraklarının kurtarılmasının ötesinde, ulus yaratmanın bütün unsurlarını da hayata geçirilmesini öngören bir devrimdi! Atatürk’ün sağlığı boyunca, 1938’e kadar, Cumhuriyet devrimi bütün aşamalarıyla hızla sürdürüldü.. Kesintisizlik şarttı. Halkın konuşma dili zaten Türkçeydi! Bakmayın siz aptalca gevezeliklere, yok halk bir gecede “dilsiz” bırakılmış da.. Osmanlıca salt bir azınlığın diliydi! Buna dil bile denmez ve Osmanlıca çevresinde bir ulus yaratılamazdı.. Dil, ulus olmanın, uluslaşmanın bir numaralı aracıdır.. Ulusun birliği ancak ve öncelikle dil ile sağlanabilirdi.. Bu açıdan harf devrimini bazı dostlarım Cumhuriyetin ve uluslaşmanın en önemli aracı olarak görür.. Derdim, bugün ulusal devlete, kuruluşuna olan saldırılar.. Diyorlar ki, Ulus oluşturmak, ulusal devlet kurmak yanlıştı, ulus oluşturmak ülke renkliliğini ve çeşitliliğini kaybetmektir, ulusalcılık kötüdür, ulusalcılık ırkçılıktır, dünyada ulus devletçilik bitmektedir.. Bütün bunlar, iler tutar yönü, dünyada ve gerçek hayatta karşılığı olmayan, AKP’nin 11 yıllık yönetim sürecinde ortaya çıkan hezeyanlardır.. Öyle ki, Türkiye Cumhuriyeti ülkesini ve ulusal devletini, Dış İşleri Bakanlığı koltuğunda temsil eden bir zat, Ahmet Davutoğlu bile, “ulusalcılıkla hesaplaşma zamanı geldi ve geçiyor bile” diyebilmektedir! Ya koltuğu bırak git hesaplaş, ya da boyundan büyük işlere kalkışma derler insana! Tabii “evet biz yeni Osmanlıcıyız” diyen Bakan’ın ulusal devlete karşı olmasından doğal ne olabilir, der gibisiniz! Ama Yeni Osmanlıcılık ideolojisi ve reel poltikası, ne Orta Doğu’da ne Kuzey Afrika’da ne Balkanlarda herhangi bir karşılığı olmadığı ve olamayacağı için, paramparça olmuştur. Suriye iç savaşına müdahale ederek gerçekleştirmeye çalıştıkları Yeni Osmanlıcılık politikası, ülkeye çok pahalı patlayarak karaya oturmuştur... HHH Bugün dünyanın ana gerçeği, ulusal devletlerin varlığıdır ve sayıları da hızla artmaktadır.. Ulusal devlet, kapitalizmin ürünüdür. Bu tarihsel bilgiye ve olguya sırt çevirenler veya bunu bilmeyenler ve anlamayanlar, Osmanlıcılık hayalleri kurabilirler.. Ahhh şu Osmanlı coğrafyası ne güzeldi bir zamanlar!!! Kaybettiklerimizi geri almalıyız! Oysa bilmiyorlar ki, kaybettikleri topraklar, doğal süreç içinde uluslaşan kimliklere ait! Onlarla ancak eşitlik, kardeşlik ve geçmiş kültürel ortak harçtan yararlanarak derin ilişkiler kurabiliriz.. Kapitalizm, küreselleşebilir ama kendisini vareden ulusal devletleri ortadan kaldıramaz. En azından şimdilik ve görünen gelecekte! Şüpheniz olmasın ki bunlaHHH Yurt sevgisinden bahsedenler iflah olmaz ulusalcılardır! AKP karşıtı iseniz, tam ulusalcısınız! Ulusalcılık, bunlara göre, küresel ilişkilere karşı olmaktır, Türkiye’yi dünyadan tecrit etmektir, ekonomiyi içe döndürmek ve dışa kapatmaktır, koyu devletçiliktir vb. Üstelik ulusalcılar askeri darbecidirler! Hele hele, aydınlanmacıysan ve de laikliği savunuyorsan tam ulusalcısın! Aslında tarihsel olarak, ulusal devletlerle laiklik arasında çok yakın bağlar var; bu kişi ve örgütler ulusalcılığı kötülerken, laikliği, laik devleti de kötülemek zorundalar! İktidarın etekleri altında korunan ve desteklenen bu görüş sahiplerinden pek çoğu diyor ki, Ulus, ulus devlet artık erimiştir, zamanını doldurmuştur; şimdi birey vardır, cemaat(ler) vardır; gruplar, farklılıklar vardır, türlü çeşitli ideolojiler, dinsel görüşler vardır. Oysa ulusalcı, dünyadan kopuk değildir, içine de kapanmaz, solcu da olabilir sosyal demokrat da.. Özgürlükçü olmak zorundadır! Ulus devleti savunmak bir yurtseverlik konusudur. Ulusunun dünya sahnesinde adil ve eşitliklikçi bir konumda yer almasını istemek, ülkenin çıkarlarını savunmak, ülkenin alabildiğine sömürülmesine, itilip kakılmasına karşı çıkmaktır. Bu milletin barış içinde ve özgürce yaşamasını istemek, yeteneklerini geliştirmesine yardımcı olmaktır.. Ulusalcılık, demokrasi ve hukuktur! Ulusalcılık, ülkenin inşasını savunmaktır! Ulusal Devletler Çağı’nda, ekonomik, demokratik, bilim ve teknolojik inşasını tamamlayamayanlar, ancak başkalarının pazarı ve siyasi olarak başkalarına bağımlı olabilir. Dünyanın en büyük gerçeği budur! Türkiye, 60 yılda 19 ekonomik krizle bu gerçeği sürekli yaşadı. Bütün İslam coğrafyası aslında bu gerçeği yaşıyor! İktidar sahipleri bunu görmüyorlar mı da,Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi, diye ortaya çıkıyorlar? Ulus inşasını, çağın yeni gerçekleri içinde yeniden planlamak, tartışmak zorundayız.. Ama tartışamayacağımız tek konu, yurtseverliktir, bu ülke sevgisidir, bu ülke hizmet etme iradesidir.. Başı dik ve özgür bir Türkiye yaratma sevdasıdır. Sorunlarımıza, ancak iktidarmuhalefet ve bütün halkın katılımıyla çözümler bulabiliriz.. Millet egemenliği budur.. Millet egemenliği, milletin azınlık oylarını almış bir iktidarın, bütün ülkeyi bütün halkı ilgilendiren ve tamamen Cumhuriyeti ve varoluşu ilgilendiren ana konular üzerinde, tek başına verdiği kararları dayatmak değildir. Bunu hiç denemesinler, imkansızı denemeye kalkışmasınlar.. Bunu başaramazlar.. Cumhuriyet ve devrimlerinin temelinde bilim ve akıl, evrensel düşünceler yatar. Bunlardan uzaklaşırsak, ne sorunlarımızı çözebiliriz, ne sağ salim yarınlara kalabiliriz. Yaşasın Cumhuriyet! Daha nice 90 yıllara! rın arasında ve başında Türkiye Cumhuriyet de vardır.. HHH Yaşadığımız 11 yıl, ulusalcılığa ve fiilen de ulusal devlete saldırılarla geçti! Bizzat bakanlar düzeyinde “ulusalcı” diye saldırıldı.. Kendilerine solcu, demokrat, liberal diyen bazı kimse, gurup veya parti de ulusalcılığı kötülüyor. Ümmetçi, İslamcı, cemaatçi, iktidar çeresiyle bir koalisyon oluşturuyor! Ama şu şu milleti ne yapacaklarını bilemiyorlar henüz.. Tabii bütün bu yaşadıklarımızın, yukarıda saydığımız çevrelerden bir bölümü için başka bir gerekçesi var: Kürtlerdeki milliyetçilik dalgası, bu dalganın gerekirse ülkeden ayrılma potansiyelini de içinde taşıması.. Bu çevreler, ulusal devletin varlığını bu nedenle taşa tutuyorlar.. Neyse, konumuz burada Kürt Meselesi’ni tartışmak değil. Ama Kürtlerle birlikte kardeşçe yaşama projesi geliştirmekten aciz bütün bu iktidar ve çevresi, çareyi ulusal devlete ve ulusalcılara saldırmakta buluyor.