26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Kurtuluş Savaşı Hıyaneti Vataniye Kanunu 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk etkinliklerinden biri, Anadolu’daki asayişsizliği ortadan kaldırmak üzere 29 Nisan günü Hıyaneti Vataniye Kanunu’nu ilan etmek oldu. Bu yasayı uygulamak, 11 Eylül 1920’de kurulan İstiklal Mahkemelerinin görevi olacaktı. Kanunun birinci maddesi, Büyük Millet Meclisi’ne karşı düşünce veya uygulamalarıyla veya yazdıkları yazılarla muhalefet ve bozgunculuk edenlerin vatan haini addedileceğini; ikinci maddesi bilfiil vatan hainliği yapanların asılarak idam edileceğini, şahsen olaylara karışanlar ve teşebbüs edenlerin ise ceza kanununun kırk beşinci ve kırk altıncı maddesine göre cezalandırılacaklarını; üçüncü maddesi konuşmalarıyla halkı alenen vatan hainliği suçunu işlemeye tahrik ve teşvik edenler veya bu teşvik ve tahriki yazılarıyla ve çok değişik araçlarla yayanların geçici kürek cezasına çarptırılacaklarınnı ve yapılan bu tahrik ve teşvik sonucunda bozgunculuk olayları çıkarsa bu kişilerin idam edileceklerini bildiriyordu. Kanuna göre, vatana ihanet zanlılarının yetkili mahkemesi, suçun işlendiği yerdeki ceza mahkemesiydi, ancak olağanüstü ve aceleyi gerektiren durumlarda zanlının yakalandığı yerdeki ceza mahkemesi de karar verme 29 Nisan 1920 ye yetkiliydi. Vatana ihanet zanlılarının muhakemesi zorunlu bir sebep olmadıkça yirmi dört günde sonuçlanacaktı. İsyanlara katılmayanlar hakkında kasten suçlamalarda bulunanlar, iddia ettikleri suçun cezası ile cezalandırılacak, haklarında gıyaben hüküm verilenler ise yakalandıkları anda yeniden yargılanacaktı. Saltanat Şurası İtilaf Devletleri’nin San Remo’da yaptıkları toplantıda kararlaştırdıkları barış koşulları taslağı, Tevfik Paşa tarafından teslim alındı. Son derece ağır hükümler içeren bu metni okur okumaz İstanbul’a bir telgraf gönderen Tevfik Paşa, bu antlaşmanın değil bağımsızlık, devlet kavramıyla dahi bağdaşmadığını bildirdi. Konu hakkındaki görüşünü yazılı olarak Barış Konseyi’ne ileten Damat Ferit de, bu antlaşmanın Osmanlı Devleti’ne ağır bir darbe vurduğunu belirtiyordu. İtilaf Devletleri bir hafta kadar sonra verdikleri yanıtta bu görüşlerin reddedildiğini açıklayınca, Damat Ferit, Vahdeddin ile birlikte, bu koşulları kabul etme kararı verdi; ancak böyle bir sorumluluğu tek başlarına üstlenmek istemedikleri için Saltanat Şurası’nı toplamaya karar verdiler. Bu karar üzerine 22 Temmuz 1920 günü, Yıldız Sarayı’nda veliaht Abdülmecid Efendi, Damat Ferit Paşa, Şeyhülislam Dürrizade 370 Abdullah Efendi ile birlikte pek çok isim padişah huzurunda bir araya geldiler. Toplantı başladığında, San Remo Konferansı’ndan çıkan metin üzerinde durularak, eğer önerilen koşullar kabul edilirse Osmanlı İmparatorluğu’nun belirli sınırlar içinde varlığını devam ettireceği, ret cevabı durumunda ise savaşın büyüyeceği ve devletin varlığının tümüyle tehlikeye gireceği öne sürüldü. Toplantıda bulunanlardan kimileri küçük itirazlarda bulunduysa da Damat Ferit’in, bu kararların reddedilmesi gerektiğini düşünenlerin bu görüşlerini imza etmelerini söyleyip “Kimdir bugün cesaret edip de bu devlet mahvolsun diyecek?” sorusunu yöneltmesi, durumu açıklığa kavuşturdu; karar zaten çoktan verilmişti. Vahdeddin, Damat Ferit’in “imza etme” önerisini kabul edenlerin ayağa kalkıp etmeyenlerin oturması yönünde değiştirince, bütün 22 Temmuz 1920 heyet ayağa kalktı. Sadece Topçu Feriki Rıza Paşa’nın ayakta bulunduğu halde çekimser olduğunu ifade etmesiyle toplantı sona erdi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear