Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Büyük Taarruz öncesinde Milli Müdafaa Vekili Kâzım (Özalp) Paşa ile Ali Hikmet (Ayerdem) Paşa, subaylarıyla birlikte üretilen silah ve cephanelerin denenmesini izliyor. demir gibi duruyor, biz bekliyoruz, eyvah niçin gelmiyorlar, biz hazırız, kafalarını parçalayacağız’ diyordu. Biraz sonra da hatırınıza getiriyorum ‘Efendiler vaktimiz kalmadı, kaçınız, burada ancak sekiz gün durabileceğiz’ dedi. Bugün de korkarım böyle aldanıyoruz, aldanmayalım efendiler!” Sadece Sırrı Bey ve Mustafa Durak bey değil birçok mebus benzer görüşlerle kumandanlara karşı inançsızlıklarını sergileyen muhalif konuşmalar yapıyorlardı. Onlara göre hükümet, harici ve dahili siyasetinde nereye gideceğini bilmeyen, istikameti belirsiz bir gemi gibiydi. Kimi mebuslar “Nereye gidiyoruz? Koskoca millet böyle belirsiz ve karanlık hedeflere serserice sürüklenir mi?” diye seslenirken kimisi “Hani nerede ordumuz, niye bir an önce taarruz etmiyoruz, daha neyi bekliyoruz?” diye soruyor, bir başka grup “Bir sonuca ulaşmak için mutlaka savaş şart mıdır? Politik bir çözüm ile bu iş halledilemez mi? Bu halimizle taarruza kalkışmak boşuna kan dökmekten öte bir fayda sağlamaz. Yunanlıları yensek bile İngiliz ler yine bizim önümüze dikilir” diye tam aksi bir eğilim taşıyordu. Bu gergin hava bir siyasi bunalıma dönüşme tehlikesini taşımaya başlamıştı. Zira hükümet istifa kararı verdiğini açıklıyor, başkumandanlık süresinin dolması ordunun başı boş kalması ihtimalini doğuruyordu. Başkumandanlık Kanunu’nun yenilenmesi için yapılan görüşmeler, bu hava içinde sert tartışmalarla geçiyordu. 5 Mayıs 1922 günkü oturumda kanunun uzatılması reddedildi; buna göre 6 Mayıs gününden itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis yetkilerine de sahip olarak yürüttüğü başkumandanlık görevi artık sona erecekti. Rahatsızlığı sebebiyle o gün Meclis oturumunda bulunamayan Mustafa Kemal Paşa, akşamleyin durumu öğrendikten sonra, ertesi gün yapılan gizli oturumda söz alarak durumun bir bunalıma ve kararsızlığa tahammülü olmadığını belirttikten sonra, bir kanunla uzatılmasa dahi fiili olarak kumandanlığı sürdüreceğini açıkladı. Bu konuşma üzerine yapılan tartışmaların ar dından, kanunun süresi 11 olumsuz ve 15 çekimser oya karşı 177 oyla uzatıldı. Bunun ardından, Mustafa Kemal Paşa Meclis’te kendine bağlı olan ve “İkinci Grup” olarak adlandırılan mebusları Meclis’in karşısındaki öğretmen okulu binasının küçük konferans salonuna davet etti. Salonun bir köşesinde bir kara tahta vardı. Mebuslar bu kara tahtaya yaklaşarak, elindeki tebeşirle çizdiği harita üzerinde cephe vaziyetini izah eden Batı Cephesi Kumandanını dinlediler. Ardından Mustafa Kemal Paşa mebuslara dönerek “Arkadaşlar, Paşa cepheler hakkında lazım gelen izahatı verdi. Artık her şeyi biliyorsunuz. Yıllardan beri süregelen bu mücadeleyi dilediğimiz sonuca vardırmak zamanı gelmiştir, daha fazla beklemeye tahammül kalmamıştır. Kesin sonuca doğru gitmek maksadıyla büyük hücuma geçmek için kararınızı bekliyorum!” dedi. Bunun üzerine bir ağızdan “Kararımız, kararınızla beraberdir!” diye bağıran mebuslar o sırada birbirlerinin yüzüne bakma gereği bile duymamışlardı. 269