26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

sahip olmaları ya da İstanbul’a donanmalarını getirmekte serbest bulunmalarıydı ki, her iki durum kabul edilebilir değildi. Ruslar için boğazların tam serbestisini yalnızca antlaşma hükümleriyle sağlamak ya da boğazın savunma ve desteklemesini bütün Karadeniz devletlerinin ortak sorunu saydırtmak, daha elverişli ve daha uygun çözüm yolları olacaktı. Ruslarla kader birliği yapmak ve yardımlarından yararlanmak konusunda gerçek bir fayda sağlanabilmesinin koşulu ise, iki ülke arasındaki ulaşımın engelsiz ve kesinlikle güvenceli olmasıydı. Sevr Antlaşması metninin Babıâli temsilcilerine tevdi edildiği 11 Mayıs günü, Ankara Hükümeti de başkanlığını Bekir Sami Bey’in yaptığı bir heyeti Sovyetler Birliği’ne yolluyordu. Heyette İktisat Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek), Miralay İbrahim Tali (Öngören), Lazistan Mebusu Osman, Erkânı Harbiye Kaymakamı Seyfi (Düzgören) Beyler bulunuyordu. İki hükümet arasındaki ilk siyasi ilişkiyi sağlayacak olan bu heyetin amacı, bir dostluk anlaşması üzerine çalışmak ve Mustafa Kemal Paşa’nın bildirmiş olduğu malzeme yardımını temin etmekti. Kafkas devletleri toprakları kullanılamadığı için Trabzon üzerinden denizyoluyla Karadeniz’i geçmek durumunda kalan heye tin Moskova’ya ulaşması iki ay alacaktı. Heyet uzun yolculuğuna devam ederken, 3 Haziran günü Sovyet Dışişleri temsilcisi Çiçerin’den Mustafa Kemal Paşa’nın 26 Nisan tarihli mektubuna yanıt geldi. Çiçerin mektubunda kesin bir ittifaktan pek söz açmıyor, doğuda Türkiye’nin Ermenistan ve İran sınırının kesin olarak saptanmasını, bunun için Sovyet hükümetinin aracılık yapmasını öneriyordu. Mustafa Kemal Paşa ise 20 Haziran günü bu mektuba verdiği cevapta Ermenistan ve İran sınırlarının saptanması konusunda Rusya Sovyet Cumhuriyeti’nin aracılığını memnuniyetle karşıladığını, siyasi müzakereler yoluyla mevcut güçlüklerin halledilmesi yolunu tercih edeceğini bildirdikten sonra şu noktayı ekliyordu: “Ancak komşularımızın itiraz kabul etmeyecek surette Türk olan toprakları tahrip edip ahaliye katliam uyguladıklarından ve Batı emperyalistlerine has yöntemlerle suni kitleler ve çoğunluklar vücuda getirmekte olduklarından şiddetle üzülüyor ve yakınıyoruz.” Sovyet Hükümeti ile yapılan bu görüşmeler hakkında çeşitli oturumlarda Meclis üyelerini bilgilendiren Mustafa Kemal, 14 Ağustos 1920 tarihli oturumda da Çiçerin ile arasındaki yazışmayı ak tardıktan sonra, iki hükümet arasındaki irtibatın daha iyi anlaşılması için vaziyeti baştan sona resmetmeyi uygun buldu. Mustafa Kemal Paşa ilkin, İtilaf Devletleri’nin tutumundan söz etti. Doğu dünyasının kayıtsız şartsız sahibi olmak emelini “mağrur kafalarına sokmuş olan” İtilaf Devletleri, kendi hayat ve mevcudiyetlerinin devamının bu anlayışa bağlı olduğunu takdir ediyorlardı. Başta İngilizler olmak üzere bütün İtilaf Devletleri, bir taraftan kullanabildikleri bütün araçlarla güçsüz milletleri ezmek için çalışırken, bir taraftan da “bütün ezilen ulusları kurtarmak için çalışan Bolşeviklerin, mazlum milletimize el uzatmaması için” servet ve güçlerini sarf ediyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, İtilaf Devletleri’nin bu niyetini anlattıktan sonra, Bolşeviklerin hem kendi mevcudiyetlerinin önemini artırmak, hem de kendileriyle işbirliği yapabilecek olan Türk milletiyle dostluklarını korumak için fiili girişimde bulunduğunu bildiriyordu. Bu girişim, onuncu ve on birinci ordularını doğrudan doğruya Kafkasya’ya, Doğu Cephesi’ne tahsis etmek olmuştu. Bu ordular, Türk birliklerinin yol göstericiliğiyle Kuzey Kafkasya’yı geçerek Azerbaycan’a girmiş, bir taraftan Ermenistan ve Gürcistan sınırlarında gerek Ankara Hükümeti adına görüşmeler yapmak üzere bir heyetin gönderildiği Moskova’dan bir görünüm. 180
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear