Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
MUKADDERAT, EZELİN YAZDIĞI BİR FERMANDIR Batı Anadolu’da hızla ilerleyen Yunan orduları karşısında savaşın sıcak yüzünü bizzat yaşayan 11. Tümen Kurmay Başkanı Rahmi (Apak) Bey, düşman kurşununa maruz kalan bir gencin şehit oluşu karşısındaki çaresizliğini şöyle dile getiriyordu: “Emir mucibince hareket ederek bir yalancı pehlivan gibi Yunanlıların karşısına çıktım. Taburlarımın birer bölüklerini geniş cephe ile yayarak ve makineli tüfeklerimi düşman mevzilerine yaklaştırarak taarruz edecekmişim gibi kendimi gösterdim. Dört topum mevzide ateşe başladı. Yunanlılarda bir telaş eseri görmedim, yahut vardı da göremedim. Yarım saat sonra Yunan topçusu ateşe başladı. İlk önce dört top, sonra sekiz, daha sonra on iki. Piyadelerimi düşmana dört yüz metreden daha yakına sokmadım. Askerlerimi kalın ve yüksek taşlar arasında düşman piyade ve topçu ateşlerinden muhafaza ediyordum. En iyi kumandan, kendi subay ve erlerinin hayatını korumasını bilen ve fakat aynı zamanda da düşman er ve subaylarından fazla miktarda yaralayan ve öldürebilmeyi başaran kumandandır. Biz harplerde neler gördük... Şehitler arasında on sekizon dokuz yaşında güzel yüzlü tığ gibi bir genç subayın hatırasına hâlâ acırım. Adını unuttum. Herkeste bir batıl itikat vardır ya da ben de bazı şeylere inanırım. Bu subay, kendi tabur kumandanının bir raporunu bana getirmeye memur edilmiş. Benim muhabere idare yerim yarım metre kadar yükseklikte bir taşın arkası. Onu görüyorum. Ateş altında sıçrayarak bana doğru yaklaşıyor. On adım koşuyor, yere yatıyor. Tekrar kalkıp koşuyor ve yere yatıyor, fakat her defasında yattığı yere bir Yunan güllesi düşüyor. Sanki Yunan topçusu bu tek adamı, ateşi ile adım adım takip ediyor. Ölüm, bu genç subayı kovalıyor. Nihayet nefes nefese yanıma geldi. Benim taşımın gerisine yatarak tabur kumandanının yazılı raporunu elime tutuşturdu, fakat aynı zamanda iki Yunan topu benim, şimdiye kadar rahat rahat saklandığım yeri öyle şiddetli bir ateş altına aldı ki, patlayan güllelerin sesinden kulaklarımın zarları patlıyor. Bereket versin taş çok kalın, bizim ikimizi ve yanımdaki iki emirerini hem şarapnellerden hem de güllelerden koruyabiliyor. Biraz sonra ateş kesilince genç teğmene: ‘Oğlum, buraya geldin, Yunanın topçu ateşini de birlikte getirdin, haydi buradan uzaklaş, ben de rahat edeyim. Bu Yunanlar sana büyük saygı gösteriyorlar. Her gittiğin yerde top atışları ile seni şenlendiriyorlar’ diye şaka ederek tabur kumandanına da ağızdan verilecek cevabı kendisine söyledim. Zavallı genç teğmen, onun büyük kara gözleri, kara kaşları, asil yüzü, ince ve zarif endamı hiç hatırımdan silinmez. Yaşı henüz on sekizon dokuz. Yanımdan ayrıldıktan on dakika sonra başından yediği bir kurşun ile yere serilmiş. Onu, Kızılbaş Duma köyünün güneybatısındaki taşlıklar arasında, şirin vücudunun üstüne beş on kürek toprak atarak bıraktık. Mukadderat... Mukadderat, ezelin yazdığı bir fermandır.” 166