26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

leye katkı girişimleri gerçekleşiyordu. İslam halifeliğinin merkezi konumundaki İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi özellikle Müslüman ülkelerin tepkisine yol açmış, işgalin hemen ardından yardımlaşma eğilimleri gözlenmeye başlamıştı. Hindistan, bu yardım faaliyetinde önde gelen ülkeydi. İngiliz egemenliğine direnmek için, parçalanmamış bir Osmanlı İmparatorluğu’nun kendilerine destek olacağını düşünen Hindistan’da, I. Dünya Savaşı sonunda halifeliğin korunması için Hindistan Halifelik Komitesi adıyla bir birlik kurulmuş, bu birlik Hindularca da desteklenmişti. 1920 yılının temmuz ayında Roma’da bulunan Hindistan Halifelik Komitesi Başkanı Muhammed Ali, Galip Kemali Bey’e 2 bin lira bağışta bulunmuştu. Bu para, İzmir’de felakete uğrayan Türk halkına yardım amacıyla Hindistan’da bağış yoluyla toplanmıştı. Bu yardımlar ilerleyen zamanlarda da devam edecekti. Anadolu hareketini emperyalizme karşı bir başkaldırı olarak değerlendiren Sovyet Rusya da bu mücadeleyi yakından takip ediyordu. Bolşevikler Kuvayı Milliye ile ilk şekillenmeye başladığı dönemden itibaren ilgilenmişler, Karakol Cemiyeti ile bağlantı kurmuşlardı. Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin, 13 Eylül 1919 tarihinde “Türkiye İşçi ve Köylülerine” başlıklı bir bildiri yayınlayarak Rus İşçiler ve Köylüler Hükümeti’nin Anadolu’ya bir kardeş olarak yardım eli uzatmaya hazır olduğunu dile getirmişti. Nitekim Temmuz 1920’de Bolşevikler kendileriyle görüşen heyete külçe halindeki altınlarla yardımda bulunmuşlar, bu yardımların devam ettirilmesini resmi bir bildirimle üstlenmişlerdi. Mücadelenin para dışındaki en önemli ve zorunlu ihtiyaçlarından biri, sıcak savaşın doğurduğu silah ve cephane ihtiyacıydı. I. Dünya Savaşı’nın ardından 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi Osmanlı ordusunun silahsızlandırılmasını öngörüyordu. Ancak bazı kumandanlar ellerindeki silah ve cephaneyi teslim etmeyip güvenli yerlerde saklamayı tercih etmişlerdi. Mustafa Kemal de henüz Yıldırım Orduları kumandanlığından ayrılmadığı o dönemde, Almanlardan kalan malzemenin Torosların kuzeyine taşınıp orada saklanması emrini vermişti. İtilaf Devletleri ve özellikle de İngilizlerin bu konuda önlemler almaya çalışmalarına, kimi yerlerde cephaneleri denize döküyor olmalarına karşın kumandanlar eldeki malzemeyi korumak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bu arada ülkede gelişmiş bir savunma sanayii olmadığı için ancak küçük çaplı girişimlerle silah yapım ya da onarımı gerçekleşebiliyor, öncelikli olarak boş fişek kovanlarının yeniden doldurulması suretiyle malzeme teminine çalışılıyordu. Heyeti Temsiliye’nin Ankara’ya taşınmasının ardından Eskişehir’de demiryolu onarım atölyesi bir silah onarım atölyesine dönüştürülmüş, Ankara’da da yine bir küçük tamirhanede silah onarımına girişilmişti. Silah temininde en çok başvurulan yöntemlerden biri, İtilaf Devletleri’ne ait depolara baskın düzenleyerek buralardaki malzemeyi ele geçirmekti. Milli Mücadele’ye silah temini için İtilaf Devletleri’nin denetimi altındaki depolara yapılan baskınlardan en çok ses getireni, Akbaş cephaneliği baskınıydı. Gelibolu dolaylarında, Akbaş denilen yerde Fransızların denetimindeki bu depoda pek çok silah ve askeri gereç bulunuyordu. Hükümet, bu cephanelikteki malzemenin bir kısmını İtilaf Devletleri’ne teslim etmeye söz vermiş, bu vaat üzerine malzemeyi Rusya’ya taşımak için bir Rus vapuru Gelibolu’ya gelmişti. Ancak hesaplar tutumadı. Balıkesir Müdafaai Hukuk Cemiyeti tarafından görevlendirilen Köprülülü Hamdi Bey bir Kuvayı Milliye birliği eşliğinde, 26/27 Şubat 1920 gecesi sallarla Rumeli yakasına geçerek Akbaş cephaneliklerine el koydu, depo koruyucuları olan Fransızları tutuklayarak haberleşme hatlarını kesti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear