27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Cumhuriyet’in İlanının Kısa Öyküsü... ALEV COŞKUN 9 Eylül 1922’de ulaşılan zaferden sonra, o zaferin çok önemli bir unsuru olan, Kuvayı Milliye ruhunu temsil eden İhtilal Meclisi, (I. TBMM), kendisini feshetti. Milli iradenin yeni bir seçimle gerçekleştirilmesinin yolunu açtı. Bütün dünya tarihinde, bağımsızlık savaşını gerçekleştiren bir İhtilal Meclisi’nin böylesine demokratik bir karar verdiğine ilişkin başka bir örnek yoktur. Yapılan seçimler sonucu 2 Ağustos 1923’te açılan İkinci TBMM, 13 Ağustos’ta Gazi Mustafa Kemal’i oybirliği ile tekrar Meclis Başkanlığı’na seçti. Güçler birliği kuramı Siyasal, toplumsal ve tarihsel açıdan bakılınca ister krallık, ister Cumhuriyet olsun bir devletin üç gücü vardır ve bunlar yasama, yürütme ve yargıdır. Bu güçlerin birbirinden ayrı olması gerekir. 1921’de kabul edilen anayasa ile bu ilke daha da güçlendirildi. ‘‘Egemenlik kayıtsızşartsız milletindir’’ ve ‘‘yönetim biçimi, halkın kendisini bilfiil yönetmesi esasına dayandırılmıştır.’’ Yürütme kudreti ile yasa yetkisi, milletin tam temsilcisi olan Millet Meclisi’nde toplanmıştır. 1921 Anayasası’na göre, TBMM başkanı aynı zamanda Bakanlar Kurulu’nun da başkanıdır. Hem yasama meclisi adına imza atmaya hem de başkanı olduğu Bakanlar Kurulu kararlarını onaylamaya yetkiliydi. Bu yetkilerle Birinci Meclis, Bağımsızlık Savaşı’nı yönetti. 1921 Anayasası’na göre yapılan seçimler sonunda toplanan bu yeni Meclis nasıl tanımlanabilir? Kralsız, hükümdarsız, padişahsız bir sistem ve halk tarafından seçilmiş bir Meclis söz konusu olduğuna göre bu rejim, siyaset bilimi açısından elbette ki, bir Cumhuriyet’ti. Ama bu husus, bu nitelik ne bir yasada ne de anayasada vardı, adeta belirsizdi, tanımlanmamıştı. Bakanlar Kurulu’nun oluşumu ve seçimini tek tek bakanları seçmek yöntemiyle Meclis yapıyordu.. Bu sırada bir çelişki, bir sürtüşme gün yüzüne çıktı. Meclis’te yeni gelişmeleri tam özümseyemeyen bir grubun varlığı yadsınamazdı. Eski Başbakan Rauf Bey, Meclis tarafından onun olmadığı bir oturumda, Meclis başkanvekilliğine (ikinci başkanlık); İçişleri BakanBen, Meclis’te gizli ve karşıcıl bir grup bulunduğunu sezdikten, Meclis çalışmalarında duyguların etkin olduğunu gördükten ve Bakanlar Kurulu çalışmalarının her gün temelsiz birtakım nedenlerle çığrından çıkarıldığı kanısına vardıktan sonra, uygulamak için sırasını beklediğim bir düşüncenin uygulanma zamanının geldiği yargısına varmıştım. ... Gerek Bakanlar Kurulu Başkanı Fethi Bey’in, gerek öbür bakanların çekilmeleri zamanının geldiğini ve bunun gerekli olduğunu ileri sürdüm. ‘Yeni Bakanlar Kurulu seçiminde, şimdiki bakanlar Meclis’çe yeniden seçilirlerse; bunlar, yine bakanlıktan çekilecekler ve Bakanlar Kurulu’na girmeyeceklerdir’ ilkesini de kabul ettik. Yalnız, o zamanlar, bakanlar gibi doğrudan doğruya Meclis Genel Kurulu’nca seçilen ve Bakanlar Kurulu’nun bir üyesi olan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa bu karar dışında bırakıldı. Çünkü, ordu yönetim ve komutasının rasgele bir kimseye verilmesi doğru görülmedi. Baylar, alınan bu kararın ve böyle davranışın içyüzü incelenirse şu sonuç çıkar: İktidar tutkusu olan grubu hükümet kurmakta büsbütün serbest bırakıyoruz. Meclis içerisinde yaygın kulis sürüyordu. İktidar tutkusuyla, çeşitli Bakanlar Kurulu listeleri yapılıyordu. Bu durum 27 ve 28 Ekim günleri yoğun bir biçimde sürdü. Bakanlıklar için o denli çok istekli çıkıyordu ki, herhangi birisinin diğerine tercih edilmesi içinden çıkılamaz bir durum yaratıyordu, bu durum liste düzenlemekle uğraşanları bile umutsuzluğa ve kaygıya düşürdü. Bu sırada İstanbul basını, kimi kişilerin resimlerini basarak, Bakanlar Kurulu Başkanlığı’na seçilmesini istedikleri kişileri öne çıkarıyordu. Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz 28 Ekim günü, hava kararmaya başlamıştı. Bundan sonrasını Atatürk’ün kendi anlatımına bırakalım: ‘‘Gece olmuştu. Çankaya’ya gitmek üzere Meclis’ten ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit paşalara rastladım. İsmet Paşa ile Kâzım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çankaya’ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya’ya varınca, orada beni görmek üzere gelmiş olan Rize milletvekili Fuat, Afyonkarahisar milletvekili Ruşen Eşref beylere rastladım. Onları da yemeğe alıkoydum. Devamı 5. Sayfada C 82. YIL ÖZEL EKİ 29 EKİM 2005 CUMARTESİ Büyük Taarruz (26 Ağustos 1922) lığı’na da Meclis’teki muhalefet milletvekillerinden sayılan Sabit Bey seçildi. Bu gelişmelerden Başbakan Fethi Okyar da mennun değildi. Cumhuriyet düşüncesi Mustafa Kemal’in kafasında Cumhuriyet ilan etmek olduğu çok eskiden beri biliniyordu. Bu sırada kimi din bilginleri de ‘‘İslam hükümdarsız olmaz, Cumhuriyet kabul edilemez’’ diye propaganda yapıyorlardı. Mustafa Kemal’in uzun yıllar kafasında geliştirdiği Cumhuriyet, yalnız İstanbul’dan saltanat yanlılarınca değil, TBMM içinde kimi çevrelerce, hatta bazı ünlü komutanlarca sakıncalı bir rejim olarak algılanıyordu. Hele I. Meclis’te Müdafaai Hukuk grubunun oluşmasından sonra bu tepki daha da artmıştı. Kutsal olan şeriat düzenini korumak amacıyla Muhafazai Mukaddesat adlı bir birlik kurulmuştu. Asıl önemlisi, ulusal hareketi destekleyenlerin başında gelen Kars ve Ardahan’ı yeniden anavatana kattığı için ‘‘Doğu Fatihi’’ diye anılan Kazım Karabekir de ne yazık ki Mustafa Kemal’i, Cumhuriyet’e gitmekle suçlamıştı! (Ş. Turan, Atatürk, s.385) Cumhuriyet’i istemek, adeta bir ihanet gibi görülüyordu. Cumhuriyet’i istemek padişahlığa, saltanata, hilafete karşı olmaktı, işte bu kabul edilemezdi... Yeni Meclis, 2. TBMM toplanınca, 1921 Anayasası yerine yeni ve daha belirgin bir anayasa yapılması çalışmaları da başlamıştı. Bu hazırlık sırasında da kuşkusuz Cumhuriyet konusu yeniden ön plana çıkmış ve Ankara’da Meclis kulislerinde, İstanbul’da da saltanatı tutan gazetelerde de olsa yer almaya başlamıştı. Bu sırada Gazi Mustafa Kemal, Ankara’ya gelen Fransız Neu Freie Presse gazetesi yazarına 22 Eylül 1923’te bir açıklama yapmış, aslında 1921 Anayasası’nın Cumhuriyet rejimini öngördüğünü belirtmişti. Aynen şunları söylemişti: ‘‘Yeni Türkiye Esas Teşkilat Kanunu’nun (anayasa) ilk maddelerini size tekrar edeceğim: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi milletin biricik gerçek temsilcisi olan Meclis’te belirmiş ve toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede özetlemek mümkündür: Cumhuriyet!’’ (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak, Cilt:16, S.117) Bu açıklamanın Fransız gazetesinde yayımlanmasından sonra İstanbul basını ikiye bölündü: Tanin ve İstanbul gazetelerinin birçoğu Cumhuriyet’in kabul edilmesinin çok tehlike li olacağını ileri sürüyorlardı. Çok az gazete, Cumhuriyet’in kabul edilmesini savunabiliyordu. Ankara’da Hâkimiyeti Milliye ve Yunus Nadi’nin çıkardığı Yenigün gazetesi Cumhuriyet ilkelerini savunuyor ve vatanın ancak Cumhuriyet rejimiyle ilerleyebileceğini belirtiyordu Bunalımdan yararlanma Yukarıda belirtildiği gibi bu sırada hükümet bunalımı sürerken Başbakan Fethi Bey, Mustafa Kemal’le uzun bir görüşme yaptı. Gazi Mustafa Kemal, bakanların tek tek seçimiyle ortaya çıkan hükümet bunalımını çözmek amacıyla 26 Ekim 1923 günü Bakanlar Kurulu ‘nu Çankaya’da topladı. Uzun görüşmeler sonunda, Meclis’in yeni bir hükümet oluşturması konusunda özgür bırakılmasına karar verildi. Bu konuda Atatürk Nutuk’ta ne diyor, aynen izleyelim: ‘‘Baylar, yeni Meclis, daha ilk evresinde, gizliden gizliye karşıcıllık yapan küçük bir grupça aldatılma durumuna düştü. Kötülük, hükümet ‘üyelerinin teker teker’ Meclis’çe seçilmesinden doğuyordu. Bu gerçeği çoktan görmüştüm.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear