23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

SAYFA 12 29 EKİM 1998 PERŞEMBE 1. DUNYA SAVASPNDAN CUMHURtYET'E <19Mqyıs 1919'da Samsun'a gfam' irinci Dünya Savaşı'nda yenilenler, Avusturyalılarla Macarlar, Bulgarlar, en sonda da Almanlar ateşkes isterken. aralannda Osmanlı Devleti de vardır. Itilaf Devletleri'nin onunla yaptığı ateşkes de, 30 Ekim'de. Limni adasının küçük bir limanında, Mondros'ta, Ingilızlere ait Agamemnon adlı bir zırhhda imzalanır: "Mondros Mütarekesi"dir bu. başında olacaktır. Nasıl? 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa ve 18 arkadaşını Samsun'a göturen ünlü Bandınna vapuru tstanbul Lunanı'nda (sağda). TBMM'nin açüış töreni 23 Nisan 1920. 'Duvarın öbür tarafına geçmeir Çeşitli tezler vardır ortada. Itilaf bloku tezleri, sonunda gelip Sevres Antlaşması'nda (10 Ağustos 1920) somutlaşır. Onunla yapılmak istenen de tam bir "budama operasyonu"dur: Anadolu"nun Güneydoğusu Fransa'ya, Trakya hukuken, Izmir ve çevTesi fıilen Yunanistan'a bırakılmakta, bağımsız bir Ermenistan ve özerk bir Kürdistan oluşturulmaktadır. Marmara ve Boğaelar'm yonetimi uluslorarası bir komisyona verilmiştir. Bunlann ortasmda neredeyse "Vatikanlaştırılmış." bir tstanbul yer alır. Paylaştınlan alanlann dışı için çizilen model de, bir "köyiü toplumu" ve "kapalı ekonomTdir Osmanlı Devleti"ni elinde tutanlann tezlerinde bir "Anavatan" ya da "ulusal toprak" anlayışı yoktur. Var olan ve hatta var olmaya devam eden. günü geçrruş bır "feodaldinsel imparatorrak" topraklan anlayışıdır. "Kutsal topraklar", anavatan değil, Arap illendır. Egemenlik ise, Ingıliz himayesinde bir yan bağımlı imparatorluktur. Mondros'tan hemen sonra Anadolu ve Mondros Mütarekesl 25 maddeden oluşan mütareke, aslında bir ateşkesin niteliğını çok aşan ağır koşullar tçermektediı'. Belgeyi Osmanlı Devleti adına imzalayan Rauf Bey, onunla, devletın bağımsızlığı ve saltanat hukukunun bütünüyle kurtanldığını söylese de, durum hiç de öyle değildir. Üstelik ateşkesi sert bıçimde uygulamaya kararlı Itilaf Devletleri, aralannda daha önce paylaşma antlaşmalan yapmışlardır ve onlara dayanip ülkenin işgalıne, ordunun terhisine ve silahlann alınmasına girişirler. En başta işgal edilen de lstanbul'dur... Ertesi yılın mayısının ortalannda Istanbul'dan Samsun'a doğru kalkan bır gemide Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal vardır ve Anadolu'ya görevli olarak gitmektedir. Paşa, 1927 yüında okuyacağı ünlü Söylev'inin başında, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı Devleti'nin durumunu, şu çarpıcı çizgilerle çizecektir: "1919 senesi Mayısı'nın 19'uncu günü, vaziyet ve umumî manzara: "Osmanlı Devleti'nin dahil bulunduğu gnıp, Umumî Harpte mağhıp oimuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartlan ağır. bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfinda. millet yorgun ve fakir bir hale düşmüş... Millet ve memkketi Umumî Harbe sevk edenler, kendi havatian endişesine düşerek, memleketten firar etmişler... Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahdettin, mütereddi (soysuzlaşmış) şahsını ve yalmz tahtını tenıin edebileceğini tahayyül ettiği deni (alçak) tedbirier araşürmakta. Damat Ferit Paşa'nın riyasetindeki kabine. âciz. haysiyetsiz, cebin (korkak), valnız padişahın iındesine tâbi, ve onunla beraber şahıslanru vikaye (koruma) edebflecek herhangi bir vaziyete razj. "Ordunun elinden silâh ve cephanesi alınmış ve alınmakta... "ttilaf Devletleri. mütareke ahkâmına riayete lüzum görmüyorlar. Birer vesik ile ttilaf donanmalan ve askerleri ' Istanbul'da... Adana vilâyeti, Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap İngilizler tarafindan işj^l edilmiş.Antalya ve Koma'da. İtahan askerleri; Merzifon ve Samsun'da tngiliz askerieri bulunuyor... Her tarafta ecnebi zabıt ve memurlan ve hususi adamlan faaüyette. Nihayet, söz başı olarak aldığınuz tarihten dört gün evvel, 15 Mayıs 1919'da, Itilaf Devletleri'nin muvafakatile Yunan ordusu tzmir'e çıkanlıyor.»" Ne yapmalı peki? Bu satırlan yazan, Çağdaş Türkiye'nin en önemli olayı olan Profesör Bfilent Tanör'ün deyimleriyle bir "Kurtuhış", arkasından da onunla iç içe "Kuruluş" olayının içinde ve Trakya'da, işgallere karşı, yerel, ama kendiliğinden örgütlenmeler ortaya çıkar. Onlann tezleri çeşitli ve karmaşık bir nitelik taşısa ve emperyalizm olgusunu kavramamış da olsalar, baş eğmeyi değil direnmeyi ve silahlı mücadeleyi öngörürler. Osmanlı tezlerinden farklı olarak, nüfus ve ülke anlayışlan ulusal niteliktedir ve adı konmamış bir millet egemenliğine inanırlar. Onlann arkasından, Mustafa Kemal ve arkadaşlan, "uhısal/Kemalist tez"ı geliştireceklerdir. Burada asıl rol de Mustafa Kemal Paşa'dadır. Paşa, bir aranıştan sonra varacağı noktaya vanr: Önce verili koşullarda ne yapılabileceğini dener, bunun çıkışsız olduğunu ve yerleşik meşruluk yollannın tükendiğini gördükten sonra da, "duvann öbür tarafına geçme" karannı verir. Ne vardır "duvann öbür tarafi"nda? Tam bağımsızlık, ulusal bağımsızlık ve ulusaldemokratik egemenlik! Halkm gücü ve iradesi, kurtuluşun biricik kaynağıdır; çünkü dayanılabilecek başka bir güç yoktur. Her şey bu doğrultuda yürür, yürütülür. Bu yükselişte, en çok hatırda kalanlar da Erzurum ve Sıvas kongreleridir. Doruğa, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşuyla vanhr (23 Nisan 1920). TBMM de, 1921 Anayasası ile yeni bir devlet, "Türidye Devfcti"ni ilân eder. Bütün yetkıler, "kuvvetkr birüği'' ilkesine göre, Meclis'te toplanmıştır: Meclıs, yürütme yetkisini kendi adına kullanmak üzere "Icra Vekilleri Heyeti"ni seçer; onun başını da yine Meclis belirler ve heyet, her bakımdan Meclis'e karşı sorumludur. Kayıtsızşartsız millet egemenliği! Anayasa, bunu şöyle açar: "idare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmest esasma" dayanır (Madde 1): Bütün bunlar neyi göstermektedir? Şunu: Gerçek bir demokratik süreç başlamıştır. Demokrasinin ana kurumu da TBMM'dir. Bu demokrasi "ulusal" bır demokrasi, ideolojisi de "ulusal egemenük"'tir. Bır büyük yenilik de şudur: TBMM, geleneksel Osmanlı egemen sınıflannın siyasetten uzaklaşmasına, uulusal burjuva" unsurlann yükselişıne sahne olmaktadır. Aynca TBMM, bir savaşı demokrasiyle yönetmek. bunalımı demokrasıyle aşmak gibi son derece netameli bir görev yüklenmiştir. Ulusal kurtuluş savaşlan tarihinde belki bir eşi daha gösterilemeyecek bir örnektir Kurtuluşu orgtttlemek Kurtuluşçu örgütlenme şeması, yerellikten bölgeselliğe, bölgesellikten ulusallığa doğru bir yükseliş gösterir. bu. Öte yandan, savaş bir demokrasi üretmişse, bir nedeni de şudur: Bu savaş, ötekilerden farklı olarak "hakh" ve «halkh"ydı. Ancak, eklemeliyiz de: TBMM döneminin eksiksiz ve liberal bir demokrasi olduğu da sanılmasın. Millici güçlerin demokratik katılımına dayanan rejim, kurtuluş mücadelesinin karşısında olanlara da amansızdır. Bunun iki çarpıcı kanıtı, Hıyaneti Vataniye Kanunu ile İstiklal Mahkemeleri''dir. Her ikisi de, tipik birer ihtılal tasarrufu ve kurumu idiler. Kurtuluş olayı, işte bu koşullarda ve bir dizi askeri zaferle gerçekleşti: Sakarya, tnönü savaşlan, Başkotnutanhk Meydan Muharebesi derken, ordu 9 Eylül 1922'de tzmir"dedir. Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923), işte bu zaferin ürünlerini devşirir. "Milli Misak" sınırlan içinde, bağımsız bir Türkiye vardır ortada. Sî^vres parçalamıştı Anadolu'yu. Lozan yeniden bütünleştirir. Onun hemen arkasından hukuku ve sosyal yaşamı laikleştirme ışlemleri ortaya konur. Eklemış de olalım: Türk Kurtuluş Savaşı'nı Türk Yunan savaşına indirgeme, olayın çapını görememektir. Gelişmeler, hemen her adımda. asıl hasmın, Ingıltere'den başlayarak emperyalizm olduğunu gösteriyor. Rusya'daki yenı rejım, Sovyetler Birliğı ise, Türkiye'nin kurtuluş mücadelesinin sonuna kadar yanında yer alır. Kurtulıgtan lcuruluşa Türkler, Birinci Dünya Savaşı'ndan, kendilerine dayatılmış antlaşmayı yırtarak çıkan belki tek halk oldu. Örneğin Almanlar, Versailles Antlaşması için bunu yapamadılar; orada faşizmın gelişinin nedenlerinden bın de budur. Ülke tarihinde bir savaş ilk kez de\Timcı sonuçlar yaratır: "Kurtuluş'u "Kuruluş" izleyecektir. Profesör Bülent Tanör'ün de dediği gibi, •»»" "Ashnda bu iki süreç iç içe geçmiştir, diyalektik bağlaria birbirine kenetlenmiştir. Kurtuluş için savaşıhrken. kuruluş olgusu da hayata doğmuştu. 1920 her ikisinin de başlangıcıdır. Kurtuluş'tan sonra da kuruluş yeni bir yükseliş kaydetti." Kuruluş, özünde "de\Tİnüer"dir. Bu oluşumun üç önemli kademesi vardır: Saltanatın kaldınlması, Cumhuriyet'in ilânı ve Hilafete son vermek. Saltanatın kaldınlmasıyla köklü dönüşümlenn önü açılmış olur. Cumhuriyet, devletin ve Türk Devrimi'nin bizzat kendisi olarak doğar. Hilafetin kaldınlmasıyla da, devletin tepesinde "ildbaşnhk" olasılığı önlenirken, dinsel bir kurum tasfiye edilerek devletin laikleştirilmesi yolunda bir adım daha atılmış olur. Bunlan, laik ve demokratik bir zeminde olmak üzere, bir hukuk reformu izleyecektir. Medenî Yasa (1926), bu hukuk reformunun doruk noktasında yer alır; yurttaşlara, her türlü aynmın ötesinde birbirine eşit insanlar olarak, birey olarak bakan bir felsefenin ürünü sıfatıyla yürürlüğe girer. Onun en önemli katkılanndan biri de şudur: Kadınerkek eşitliğini kabul ve ilân etmesi! Kaduıa ikinci sınıf bir insan, alınırsatılır bir mal olarak bakan binlerce yıllık feodaldinsel bir anlayışın karşısına. çağdaş bir görüşün temsilcisi olarak çıkar Medenî Yasa. Kadına. erkekle eşit bir düzeyde yer vermenin siyasalsosyal başka düzenlemeleri de olacaktır ilerde. Bütün bu gelişmelerin üzerinde enikonu durmuş olan bir başka aydınımız, Attilâ tlhan, Türk Devrimi'ni, şu üç eylemin üstüne kurar: Emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı, padişaha karşı demokratik devrim ve toplumun ümmet aşamasından millet aşamasına dönüşümü. Yine ona göre. kimliğimizi ortaya koymamız. ancak "çağdaş, ulusal bir kültür sentezi*'ne gitmekle mümkündür; o ise, ister istemez "akdcL, demokratik ve laik" olacaktır. T Türkiye'de "Aydınlanma 'nın da hedefleridir bunlar. Böylece, çağdaş tanhımizde, Birinci Dünya Savaşı'nın ertesinde başlayan, 20'lerle hızlanan, Cumhuriyet'le doruğuna çıkan bir süreç, yüzyıllık özlem ve bekleyişlere hem yanıt verir, hem daha ilerilere gitmenin yollannı açar. Bu süreç, elbette "Tann vergisi'' değildir. Tarihin yarattığı imkânlan, insan iradesi ve deha alır, içine büyük bir geleceğin mayasını da katarak yoğurur. O maya tutmuştur. Ve Cumhuriyet'in de 75. yılmdayız... Büyük de\Tİmci Atatürk kryafet deMİmi gezisinde Kastamonu loşlası önünde suba\ laria 30 Ağustos 1925 (usrte sağda). Osmanlı tmparatorluğu ve müttefiklerinin yenilgisrvle sonuçlanan 1. Dünya Savaşı sonrasında Osmanh hükümeti şartlan çok ağır olan Mondros Mütarekesi'ni imzaladı 10 Ağustos 1920 (üstte solda). İşgalci Doğu Ordulan Komutanı Gen. Franchet d'ELsprey İstanbul Limanı'nda Cevat Paşa ve Ingiliz Generali VVilson tarafindan karşılamyor (23 Kasun 1918.)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear