26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

BIR ZAMANLAR NÜVİT TOKDEMİR KafSinKaf’ın ‘Altobellisi’ydi O: Rıza Tuyuran Konu futbol ve de kendi yaşamı olduğundan, çevresine ışık saçan gözleriyle anlatıyordu her şeyi. Yüzündeki tebessüm yılların getirdiği birikimle hiç eksilmiyor, çevresiyle iletişimini de kolaylaştırıyordu. Yaşadıklarından çıkardığı derslerle daha bir donanımlı olduğunu da gizlemiyordu kesinlikle. Her şeyi açık ve netti. Başarılı bir futbolcu olabilmenin ötesinde iyi bir eş, iyi bir baba, birikimli bir aile reisi edası belirgin biçimde gösteriyordu kendini. Nereden nereye geldiğinin bilincinde bir insanın yapması gerekenleri yaptığına inanıyordu öncelikle. ‘3K’ yaşamının belirleyicisi olmuştu. Karagümrük’te doğmuş, Kasımpaşa nüfusuna kayıtlı ve halen yaşadığı yer olan Karşıyaka onun için çok ama çok önemliydi. İşte o özellikle Karşıyaka forması giydiği dönemde taraftardan ‘Altobelli‘ lakabını alan golcü Rıza Tuyuran’dır... Futbol yaşamının belki de en güzel günlerini geçirdiği, şampiyonluklar yaşadığı Karşıyaka’ya bitimsiz bir sevgiyle bağlı Tuyuran, futbolu bıraktıktan sonra da İzmir’in bu şirin ilçesinden kopamadı. Ve oraya gelinceye dek yaşadıklarını da unutmadı kuşkusuz. KARNE HEDİYESİ TOP OLUNCA... Babasının işi gereği Bandırma’ya giden Rıza Tuyuran, ilkokul 1. sınıf karnesini getirdiğinde ilk hediyesi de futbol topu oluyor. Bu aynı zamanda futbola olan tutkunun daha da yoğunlaşmasını sağlıyor. Sonrasında da her hediye futbolla ilgili alınıyor. Liseyi de Bandırma’da okuyan Tuyuran, 1974’te Bandırmaspor Genç Takımı’nda futbola başlıyor. Lise sonrası İstanbul Otomarsan’da işe başlıyor ve şirketin 3. Amatör Lig’deki takımında oynamaya başlıyor. Futbolun yanı sıra voleybol ve masa tenisi de oynuyor. Otomarsan’ı 3. Amatör Lig’de 3 yıl üst üste şampiyon yapıp 1. Lig’e çıkarıyorlar ve son yılında 24 golle ‘kral’ oluyor. Burada ilginç bir anısı var Tuyuran’ın... “Sondan bir önceki maç olsa gerek. Cihat Erbil hakemdi, unutmuyorum. Düşecek olan bir takımla oynuyoruz. İlk yarıda 5 gol attım. Erbil bizim yöneticiyi çağırıyor, ‘Alın oyundan sakatlayacaklar’ diyor. Ben isyan ettim, çıkmadım. İkinci yarıda 1 gol daha attım. Bu kez bizim kulübeye gitti, ‘Alın yoksa atacağım’ dedi ve çıkarıldım oyundan. Sezon bittiğinde beni arayıp ‘Gel, ben Galata’ya antrenör oluyorum. Seni de götüreyim’ dedi. Selçuk Uygur başkandı. 1.5 milyon lirayı reddettim. 1981’de Yedikule 2. Lig’deydi, orada profesyonel oldum. Ve hocam da Metin Kurt’tu. 200 bin lira aldım. Beşiktaş Amatör Takımı’nın başında da Serpil Hamdi Tüzün vardı. O da çağırdı. Fabrikada çalışıyordum. İyi de tazminatım vardı. Para sorunu çözülemedi, gitmedim. Sonra Avcılar’dan Feyyaz Uçar’ı Beşiktaş’a aldılar.” 198283 sezonunda Karagümrük 1. Lig’e çıkınca Rıza Tuyuran da transfer olur. Yarı sezona dek Datcu, daha sonra ise Metin Türel’le çalışırlar. Abdülkerim, Mehmet Ekşi, Serdar Bali, Ayhan Akbin, Ömer Kaner, sonra G.Saray’a giden Cengiz, kel Sebahattin, Rıdvan Kılıç, Eskişehirli Tayfun’la birlikte oynar. 11 gol atar o sezon ama takım ligden düşer. Sızıntıdan kaynağa... METİN TÜKENMEZ G F.BAHÇE DERKEN G.SARAY’A GİDER Daha sezon bitmeden önceleri görüştüğü F.Bahçe 2. Başkanı Başaran Ulusoy’a götürürler Rıza Tuyuran’ı. Ulusoy, “30 milyonluk oldun mu” diye sorar. Tuyuran, “60 milyonluk oldum” yanıtını verince Ulusoy, “Tamam” der. F.Bahçe forması giydirilir, fotoğraflar çekilir. Son hafta Trabzon deplasmanında Metin Türel devreye girer... “Senin futbol hayatını bitiririm. G.Saray’a gideceksin” der ve bir arabaya bindirilip götürülür. Tuyuran’ı isteyen Ivic’tir. 6 ay kalır G.Saray’da, Derwall’le de çalışma imkânı bulur. Orta alanda oynatıldığı için verimli olamaz. Ve Tamer Kaptan’ın çalıştırdığı Tarsus Erkutspor’a kiralık gider. 27 golle başarılı bir sezon geçirir. Kalmasını isterler, bir sezon daha kalır. Bu kez 33 gol atar. Ama takım şampiyonluğu son maçta Salihli’de yitirir. Bu noktada, “Şimdikiler 1718 golle kral oluyor. Ben 33 golle 3. olabilmiştim” sözleri dökülüyor. 1985’te Tamer Kaptan, Karşıyaka’ya teknik direktör olunca Rıza Tuyuran’ı da getirir. Daha ilk maçta attığı golle KafSinKaf taraftarı Tuyuran’a ‘Altobelli’ lakabını takar. Takım arkadaşları ‘Pıtırcık’ Nihat, Juricevic, B.Muharrem, K. Muharrem, Ülgen, Recep, Metin Gökalp, Yüksel Can ve Erhan gibi isimlerdir. O sezon 9 maç önce Karşıyaka şampiyonluğunu ilan eder. Son maçta ise ligden düşmesi söz konusu olan Afyon’a yenilince yönetim 150 bin lira ceza keser şampiyonluk primlerinden. Tuyuran’a göre bu davranış bir ‘yöneticilik’ dersidir. 7 yıl kalır Karşıyaka’da. 199192 sezonunda bir kez daha şampiyon yaparlar Karşıyaka’yı. 50 milyon transfer, 20 milyon lira da şampiyonluk primi alacağı varken hizmetleri nedeniyle teşekkür edilerek kibarca kovuluşunu asla unutmamıştır. Daha sonra 1 yıl Mersin İd.Yurdu’nda oynar. Bir sonraki yıl Petrol Ofisi’ne gider ve 1. Lig’e çıkarırlar. Bu artık oyunculuk yaşamının sonu olur. İzmir’e geri döner. Çok sevdiği Karşıyaka’ya yerleşir. Karşıyaka (A)’da ve altyapısında, Malatyaspor’da, Muğlaspor, Bucaspor, Altınordu ve Aliağa’da teknik adamlık yapar. Eşi Yasemin hanım, kızı Ezgi ve tıpkı kendisi gibi futbolcu olan oğlu Emre’yle yaşam mücadelesini sürdürüyor Rıza Tuyuran... eçen perşembe akşamı G.Saray’ın Fransız temsilcisi Bordeaux’yu eleyerek UEFA Kupası’nda tur atlamasından sonra derinlere daldım. Özellikle Sabri’nin son dakika golünden sonra Arda’nın öncülüğünde diğer genç G.Saraylıların takıma katkılarını unutup verdiği bir gol pası sonrası Lincoln’ün göklere çıkartılması daha da derinden sarsılmama neden oldu. Pası veren Brezilyalı bir futbol ilahı ama meşin yuvarlağı neredeyse iğne deliğinden geçiren Arda ve Sabri herhangi bir ‘topçu...’ Bu duygular içinde 3 Kasım 1999’da Ali Sami Yen’deki G.SarayMilan maçı belleğimde şekillendi. Maçın 86. dakikasıydı ve Sarı Kırmızılılar, George Weah’la 2003’te Beşiktaş’ta da forma giyen Giunti’nin golleriyle 21 yenik durumdaydı. Bitime sadece 4 dakika vardı. Karşılaşma böyle bittiği an G.Saray, Şampiyonlar Ligi (H) Grubu’nda sonuncu olup Avrupa defterini kapatacaktı. Beraberlik de yetmiyordu Sarı Kırmızılılara... Ne var ki 86. dakikada Hakan Şükür, 90. dakikada da Ümit Davala penaltıdan golleri atınca G.Saray; UEFA Kupası’nda yoluna devam etti, Avrupa kupası kazanmış ilk Türk takımı olma ayrıcalığına ulaştı. O günlerde G.Saray’da Hagi ve Popescu gibi futbol ustaları vardı. Ama takımın iskeletini Hakan Şükür, Bülent Korkmaz, Ergün Penbe, Hakan Ünsal, Arif Erdem, Ümit Davala, Suat Kaya, Okan Buruk, Hasan Şaş ve Emre Belözoğlu oluşturuyordu. Yabancı futbol ustaları ise sayfanın kenar süsüydü deyim yerindeyse. Üstelik 17 Mayıs 2000’de Kopenhag’da izlediğim final maçında Hagi, kırmızı kart görmüştü. “Kurumlar kendi insanlarını yetiştirmeden saygınlık kazanamaz” dediğim zaman ya ırkçılıkla ya milliyetçilikle veya global dünyada hayalci olmakla eleştirildiğim anlar olmuştur. Ama bu kişiler daha derin ırkçılık yaptıklarının farkında değil. Yabancıların peşinde koşanlar bir bakıma “Türkler futbol oynamayı beceremez” demek istemiyor mu acaba? Oysa Türklerin sadece bugün değil, Asya Hunları zamanında kadınlı erkekli futbol oynadıklarını ve futbolun Orta Asya kökenli olduğunu bilmekteyiz. Hatta Göktürkler’in geyik avlamak için ayaklarına tahtadan yapılmış bugünkü buz pateninin benzeri kaydıraçlar taktıklarını da biliyoruz (Türklerin Tarihi, Doğan Avcıoğlu birinci kitap). Kendi insanını kendi toplumunu aşağılayarak kendi insanına güvenmeden hiçbir toplum gelişme gösterememiştir. Osmanlı’da olduğu gibi son yıllarda Türkleri aşağılamak eğilimi moda olmuştur ama unutulmamalı ki Atatürk’ün öncülüğünde kurulan ve Çin’den Küba’ya dek büyük bir coğrafyaya örnek olmuş Cumhuriyet, 20. yüzyılın başında Türkler tarafından kurulmuştur. Büyük Atatürk bir sızıntıdan hareketle büyük bir kaynağı keşfedip Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş ama sizlerin elinde ana damarlar olduğu halde Türk futbolcularına güvenmiyorsunuz. 3 Kasım 1999 akşamı Ümit Davala’nın golüyle G.Saray’a UEFA Kupası’nın yolu açıldı. O gün iskeleti Türklerden kurulu G.Saray’ın Avrupa’da futbol devrimini başlattığı gün olarak tarihe geçmiştir. Atatürk’ün başlattığı devrimlerden biri de yine kasım ayındaydı. Soyadı Kanunu’nun gerçekleşmesinden sonra Ankara’da yayımlanan Hakimiyeti Milliye gazetesinin başyazarı Falih Rıfkı Atay, 25 Kasım1934’teki yazısının bir bölümünde şöyle diyor... “O, bir sızıntının izinden giderek, bu kaynağın üstünde yüzlerce kat bağlayan taş toprak yığınlarını kaldırıp attı, yaz güneşi gibi aydın, yaz aydınlığı gibi gür, içeni kandıran, dokunduğunu dirilten bir Türk türküsünün sesiyle akan bu su, işte o kaynaktan geliyor. Adı, kendine, kendi, adına kutlu olsun.” Sabri Sarıoğlu’nun attığı son dakika golü yeni bir Avrupa kazanımının başlangıcı olabilir mi? Bu gol Türk gençlerinin üzerine yığılan taşı toprağı kaldırır mı? Ne dersiniz? 15
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear