Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C SPOR FUTBOL SPOR OCAK SALI POLİTİKASI Siyaset Futbolun İçinde mi? HİKMET Türkiye’de siyaset ve futbol iç içe mi? Futbol ve siyasetin evrenleri çok farklı. Ancak siyasetle futbol iç içe... Futbol Federasyonu’yla AKP iktidarının arasındaki gerginliğin temel nedenini nasıl açıklayabiliriz? Cumhuriyet Spor Servisi ve Cumhuriyet Spor Eki’nin yönetmeni Arif Kızılyalın’a yönelttim aynı soruyu... Arif, “Ne yazık ki iç içe” diye yanıtlayıp ekledi: “Siyasal erk Turgut Özal döneminde başladı. Spor 1960’lı, 70’li yıllarda siyasetle içli dışlı oldu ama arada ince bir çizgi vardı. Turgut Özal, 1983 yılında başbakan olunca bu çizgi ortadan kalktı.” Evet sorunun yanıtı açık!.. Siyaset ve futbol iç içe!.. 1890’lı yılların sonlarında, önce İzmir ve ardından İstanbul’da İngilizler, Rumlar tarafından oynanmaya başlayan futbol, siyasi yasaklarla karşılaşmadı mı? Aynı tarihte İstanbul’da Müslüman gençlerin kurdukları spor kulüpleri ve futbol maçları hafiyelerin baskınlarına uğruyordu. İkinci Abdülhamit, halkın futbola ilgisinden korkuyordu. Toplanan insanlar, bir şeyler yapabilirdi. İttihat ve Terakkicilerin ise gözü futboldaydı. Neden? Milliyetçilik ancak futbolla gelişebilirdi!.. İşte bu nedenle İttihat ve Terakkiciler futbolun ilk oynandığı İstanbul ve İzmir’de kulüp oluşturmak için kolları sıvadılar. ??? İttihatçılar İzmir’de Altay’ı kurdular, Kadıköy’de Galatasaray’dan ayrılan bir grubun kurduğu Progres’i satın alıp adını “Altınordu” olarak değiştirdiler... Kulübün başkanlığına ise Talat Paşa getirildi... Öteki İttihatçılar da yönetici oldular... En iyi futbolcular Altay ve Altınordu’daydı artık... Birinci Dünya Savaşı’nda Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe ve öteki kulüplerin futbolcuları cepheye asker olarak giderken, Altay ve Altınordulu futbolcular askerlikten “muaf” tutuldular... 1917 ve 1918 yıllarında Altınordu iki kez İstanbul şampiyonu oldu... Cumhuriyetin ilk yıllarında CHP il başkanları, futbol takımlarının da başkanıydı.1950’de Demokrat Parti iktidar olunca, futbol takımlarının patronları da DP’li il başkanları oldu... Futbol kitlelere ulaşıp taraftar sayısı artınca siyasetmafya egemenliği başladı... 19601970’li yıllarla birlikte Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşik ÇETİNKAYA Tarikatçı değiliz ama dini sohbetler yaptık Premier Lig maceranız da oldu. Çabuk ayrıldınız, memnun değil miydiniz? H.Ü.:Tam tersine ben çok memnundum. Oraya gittiğimde gerçekten futbolcu olduğumu anladım. Futbolcunun rahat olması, mutlu olması için ne gerekirse yapılıyor. Burada ise tam bir savaş yaşanıyor. İngiltere’de sistem tamamen otomatik işliyor. Kimseyle muhatap olmuyorsunuz, paranız tam gününde banka hesabınıza yatıyor. Sadece 12 ay gibi trafikten dolayı zorlanır gibi oldum, nou da aştım. Niye döndünüz öyleyse? H.Ü.: Fatih hocanın bende emeği çoktu. Her ne kadar bizi çağırıp sonra kadro dışı bıraksa da son gelişimizde yine de Fatih hocanın bizde emeği büyüktü, bunu inkâr edemeyiz.Benim G.Saray’a dönüşümdeki tek neden Fatih hocaydı. Ben vefaya çok inanıyorum. Ama aynı vefayı G.Saray Kulübü size göstermedi. Bir jubile göremedik... H.Ü.: Çok enteresan tabii ki ben de şaşırdım. Kulübün almış olduğu bir karar. O dönem bizim gönderiliş şeklinin yanlış olduğunu söylüyordum, hâlâ da söylüyorum. Başkanın dışarıya vermiş olduğu imaj farklıydı. Onun dışarıya verdiği imaj çok centilmen. Bu tip işlere önem veren, arkasında duran bir görüntüsü varken çok farklı şekilde davrandı. Başkan en azından bizi yanına alırdı, ‘işte bu oyuncular bunları bunları yaptı’ deyip kulübün üyelik kartını hazırlardınız, bizim çocuğumuzsunuz deyip bir plaket verirdiniz, en azından veda olurdu. Bu çok küçük bir veda olurdu ama güzel olurdu. Özhan Canaydın’a yakışan da buydu aslında. Ben o açıdan şık durmadı diye düşünüyorum. Yorumlarınız birilerini rahatsız etti sanırım. Gerets’le uçakta bir tartışmanız oldu. Neydi o tartışma? H.Ü.: Ben Karşıyaka’yla oynanan kupa maçı öncesi bir yorum yazmıştım. G.Saray’da oyuncular’la Gerets’in arası bu yıl geçen sezonki gibi sıcak değil diye. Maç dönüşü selam verdim, İngilizce bir şeyler söylemeye başladı ve sonunda hakaret etti. Farklı yerlerden bu işi araştırınca ve konuşunca sonradan niye böyle bir tepki verdiğini öğrendim. Kaba tabirle dolduruşa gelmiş. Bir dönem G.Saray’daki bazı arkadaşlarınız ve sizin için Fethullahçı diyorlardı H.Ü.: O dönem biz genel futbolcu profilinin dışında yaşam tarzı sürüyorduk. Biz hem inanış hem de yaşayış açısından gece gezip tozmadığımız için farklı bir konuma geldik. Dininizi yaşamaya kalktığınız zaman hemen irticacı konumuna sokulursunuz.Basının bir bölümü var ki bunu yaşamak isteyenlere karşı farklı bakıyor. G.Saray’ın iç yapısı da böyle oyuncuları kaldıracak yapıda değildi. O tip oyuncuları görmek istemeyen yöneticiler bile vardı. Biz dinimizi yaşamaya çalışan insanlarız. Kalkıp da başka bir şey yapmıyoruz. Bizi tarikatçı olarak nitelendirdiler. Türkiye Müslüman bir ülke, bu işi iyi bilen, önder olan birileri sevilir, dinlenir, okunur. Biz o dönemde dinimizi öğrenmek adına sohbetler yapıyorduk. Bu işin eğitimini ailemden almamıştım açıkçası. Bu yüzden dinimi öğrenmek istiyordum. O dönemde Fettuhal Hoca gündemdeydi. Hemen bu sıfatı yapıştırdılar. Onların anlattığı şekilde ne bir tarikattaydık ne de yaşantı tarzımız vardı. Sıradan yaşayan insanlardık sadece. Spordan uzaklaşıyor gençler... Son olarak Hırant Dink cinayetiyle de gördük ki gençler serseri bir hayat sürünce kötü şeyler yapıyor. H.Ü.: Kimse bir insanın hayatının bu şekilde sona erdirilmesini istemez. Eğer birilerini yazdıklarından ya da açıklamalarından dolayı öldürürseniz bu işin sonu gelmez. Ailesine başsağlığı diliyorum. Bu kişi Türkiye için bir şeyler söylemişse ya da yazmışsa ona yanıt verecek, yazı yazacak bir sürü aydınımız var. Futbol gençleri bu tür alışkanlıktan çeken bir oyun olmalı ama dönün bakın Süper Lig’e, burada da bir savaş var. Spor yapın, futbol yapın diyoruz gençlerimize ama... Yapılan açıklamalara, yaşanan olaylara bakın. Yöneticiler, futbolcular ve medya açıklamalarına dikkat edecek. Kaldıramayacağız yerlere gidiyor futbolun seyri... taş kulüpleri siyasetin içine girdi. Adalet Partisi Milletvekili Talat Asal, Beşiktaş’ın başkanı oldu. GS’li Sadık Güz ve Suphi Batur da milletvekiliydi. DP’li ve AP’li milletvekilleri Osman Kıvrakoğlu, Zeki Rıza Sporel, Bedii Yazıcı, Medeni Berk de Fenerbahçe’de başkanlık yaptı. 1980’den sonra futbola siyaset iyice girdi. Bu kez tüm siyasiler seçim bölgelerindeki takımlarını kolladı. Bir ara küme düşmeler kaldırıldı. Hayali ihracatçılar, mafya işin içine girdi. ??? Futbol kitleleri etkiliyor... Peki ya futbol seyircisi? Giderek lümpenleşiyor, kör milliyetçiliğin tuzağına düşüyor... Sporda milliyetçilik olur mu? Sporda kin, nefret olur mu? Sporda muşta, bıçak, balta, silah olur mu? Son söz Arif Kızılyalın’da: “Özerk futbol anlayışını savunan Spor Servisimiz, AKP iktidarının futbol yönetimine yaklaşımını en net ve yalın biçimde manşetten verdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kartalspor Başkanı ve federasyon delegesi Hüseyin Kurt’la Üsküdar’daki evinde yaptığı oy pazarlığını gündeme getiren spor ekibi, Başbakan’ın ismini kullanak oy istenilmesini de yine sütunlarına taşımıştı. Haluk Ulusoy’a karşı savaş açan Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in son 2 ayda 11 kez genel kurulu göreve çağırmasını, futbolda meydana gelen kamplaşmayı, siyasi baskı nedeniyle UEFA ve FIFA’nın herhangi bir müdahale olması durumunda Türkiye’yi kara listeye alacağını da Cumhuriyet’in genç ekibi kamuoyuna duyurmuştu. Futbolun zirvesindeki kaosun yanı sıra diğer haber ve röportajlarda da devre arasında Cumhuriyet Spor, farklı olduğunu gösterdi. Özellikle Mustafa Denizli ve Metin Aktaş röportajları, eski defterlerin yeniden açılmasını sağladı. Ersun Yanal’ın da verdiği özel röportajdaki ince mesajlar da sporda yaşanan sıkıntıları özetler gibiydi. Spor ekinde de yine ses getiren işlere imza atıldı. Özellikle futbolun dışında kalan amatör branşlar sayfalarda genişçe yer buldu. Atletizm dünyasının usta kalemlerinden Cüneyt E. Koryürek’in yazılarının dışında voleybol, basketbolla ilgili röportaj ve incelemeler beğeniyle okundu. Okçuluk ve satranç gibi göz ardı edilen diğer sporlar da sayfaları süsledi.” EPosta:hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr 5