Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
31 AĞUSTOS 2003. SAYI 910 11 lebi tekrarlamıştır." "Maznun Recep Yelkenkaya ilc tanıştıktan sonra onun işçinin patronlar tarafından istismar edildiklerini, haklarının yenildiğini, işçilerin teşkilatlanması lâzıni geldiğini anlatan sözlerinin tesiri altında kalarak bu faaliyete katılmış, ve perişan halde gördüğü Hanuli'ye de kcndisi aynı şekildc sözler söylemiş ve Hamdi nin Vahe Damgaciyan'ı da tanıması üzerinebırlikte bir hücre teşkiletmiş..." Soğuk satırlan bir yana bırakalım. Faik Şekeroğlu 1921 doğumlu. Konuştuğıımuz gün kendi hesabıyrını olabildiğince düzeltmek için kullanmış. tşte, Ruhi Su'ya saz yapışının öyküsü de bu didinmelerinin sonucu. Bir yandan cezaevi koşullarını düzeltmek içinin didinirken bir yandan da sckiz günliik eşine özlem çekermiş Şekeroğlu. Ama o özlem dolu günler, mutlu sonla bitmemiş. Kızın ailesi hemen dııruma el koymuş. "Komünist damattan" ayırmışlarkızlarını. Bir de "kızlık parası" istemişler. "Eşınıin bir günahı yoktu, davamızı bilmiyordıı ki..." diyor Şekeroğlu. Ruhi Su'yu hatırlatıyortız. Hemen to|)ltıyorkendini. "Banahayatınıanlatü.Konservatuvardakeman dersi almış ama 'ben halka inmeliyim' dıyordu. Saz öğrenmişti. Benden bir saz yapmamı istedi. Bir kütiiphane rafı vardı duvarda. Uğraştım bir saz yaptım. Ama ttıtkalla kömürü karıştırıp bir de güzel süsledim sapını." Hatırladıkları arasında Arhavi'nin dayak yiyişini engelleyişi. Kimseye sezdirmeden bir hücreye almışlar Arhavi'yi. Şekeroğlu farketmiş.arkadaşlarınıuyarmış. Isyanetmişler, durmuş dayak. Bir de Koreli askerlerin gelişi var. Komünizme karşı savaşmaya koşullandırılmış, adamlar, her neolduysadüşmüşler Harbiye Cezaevine. Komünistlerin burada olduğunu öğrenince bir gecesinsiceyaklaşmışlar. Ama Şekeroğlu'nu uyku tutmuyor o günlerdc. Adamınelindckocabirbalta. Şekeroğlu uyandırmış yine herkesi. Kurtulmuşlar askerlerin elinden. Ama en büyük öfkesi Şekeroğlu'nun o günlerde Enver Cîökçe'ye iftira atanlara. "Olur mu hiç!" diye masayı yumrukluyor hâlâ." Enver Gökçe'yekaraçahnırmı!" Şekeroğlu'nun hapisliği 51 'de sona ermiyor. Antep'tesürgünlük. Imralı'dabirdaha hapislik. 1516 Haziran'da Kartal Cezaevi'nde birkaç ay... Evet, Şekeroğlu 1516 Haziran'da Sungurlar Fabrikası'nın işçi temsilcilerinden biri. îkinci eşini, Zeynel Abidin'in yanında çalışırken.cümbüşvetambursaplarını yaparken tanıyıp seviyor. Hasan Izzettin Dinamo'nunakrabası. İki oğlu bir de kızı oluyor. Oğullannı ve eşini kaybediyor zamanla. Şimdi bir tek kızı kalmış hayatta. Hu/.urevi'nde Ankaralı, yüksek memur emekJisi bir arkadaşı var. Birlikte ağaçları suluyorlar. Şekeroğlu rahat durmuyor yine. Çardağı tamirediyor. Kafasına yatmayan fikirlere karşı sözünü söylüyor. Bir de Bolu'daki genç arkadaşları var artık. Ara sıra huzurevinin servisiyle Bolu'ya iniyor. Bazen de gençleronu görmeyegeliyor. Pazar günü de buluştuk Faik Şekeroğlu'yla. Konuşmaya devam ettik kaldığımız yerden. Vedalaşırken sartlıp öptük birbirimizi. Arabaya doğru yüriiyordum, durdurdu beni. Cîözlerimin içine bakarak dedi ki: "Dörtnala gelip UzakAsya'dan, Akdeniz'ebir kısrak başı gibi uzanan Bu memlekct bizim. " • Not:Babam şöyle bir notdüştüyazıma: "O dönemde böyle bir suçtan tutuklanmış kimselerin eşlerı, kesin mahkeme kararına gerek kalmadan boşanabilıyorlardı. Ziyarete gelen eşlere fısıldanıyordu bu tavsiye. Aynı şekilde Mustafa Arhavi'nin de eşi ayrılıvermişti eşinden. Üstelik Barış diye küçücük bir kızı da vardı. Arhavı ona kontrplak artıklarından inanılamayacak kadar güzel bir otomobil yapmıştı. Onu da yazarız bir gün." Kimsin,nesindemeyegerekyok. Dosdoğru el sıkışıyoruz. Ahmet Cantürk, Şeyda Bekıs veÇetin Çeşmecioğlu'yla. A A * Bolu'nıın yiiksek tepelerinden birine tırnıanıyomz arabayla. Şeyda kullanıyor. Ahmet veÇetinFaik Şekeroğlu'nuanlatıyorlar. Ahmet'in sesindc uzıın yıllardır dııyamaz olduğum, sevdiğim bir şey... Tepcye vaıdığımızda önünde Atatürk Büstü'yle tztct Baysal Huzurevi'ni görüyoruz. Temiz pak, gcrçekten htızur veıebilecek bir yere benziyor. • A *i( Ahşap bir çardağın altına oturuyoruz. Mınıet, Faik Şekeroğlu'nu almayagidiyor. Yiyecckbirşeylergetirdikyanımızda.sof•ayı kuruyoruz. Bu beklemek kolay değil. Birazsonralzzet Baysal Hıızurcvi'nin kapıünda beliriyor Faik Şekeroğlu. Ahnıei'in colunagirmiş. Takım clbiscsi, kravatı, dimlik yürüyiişüyle yaklaşıyor. Opüyorıızbirbiriınizi. "Seniçokbeklelim" diyor. İnanmamışonugörmeyegide.eğime. >V Vf ft Cumartesiöğledensonraydıbuluştuğunuzda. Akşama kadar sohbet ettik. Tek tek ırkadaşlarını sordu. Açıkça söylemedi ama \rif'ten,Şükran'dan tclefonbekliyor. Vclat Türkali'yle karşılaş,mış Bolu'da. Imza >ününde. " Abdülkadir'in takma adı herıalde Vedat olmuş" diyor. Orhan Suda'yı >ordu."Çokbilgili,edebiyatçıbirarkadaşınızdi" diyor. Vecdi... ( Mdüğünü öğrenince :ok üzüldü. Iki kızı, iki de torunıı olduğunu iğrenincesevindi. Faik Şekeroğlu cebinden düzgün kesilniş bir kâğıt parçası çıkarıyor. Üstünde :endi el yazısıyla, mavi tükenmezle: "Esbabı Mucübeli hükiim/Adı: Halim İpatar/Baba Adı: Mümtaz, Simav'da, 1929 ılında Reşadetten doğma bekar Lise meunu" yazılı. Sonradan siyah kalemle paanteziçinde(KızıDeniz)diyeeklemiş. "Faik Ağabey, 51 'de neden girdin içeri? " " Ne yapmışım ben ? Ne bir caminin taşıı kırmışım, ne Mustafa Kemal'e sövmüüm! Attılarbizi içeri. Memleketimisevmiim! Sekizgünolmuştuevleneli." Iddianamenin soğuk satırlarında Faik ekeroğlu şöyle anlai ılıyor: "Cîizli Türkiyc Komünist Partisini yenien faaliyete geçirmek ve bu partiye intisap e idarccisi bulunmaktan maznun: "Fener. Apti Subaşı Mahallesi. Simsarcı leşmeYkşu, 15 No: damukim.çalgıimaıtçısı,4/l/952 tarihindetevkifolunan, 337 1921] Istanbul doğumluHalit'tenolma, lacer'den doğma, FAİK ŞEKEROĞLU." Iddia şöyle: " Faik Şekeroğlu, bir de kendisinin sekre:rliğinde Hamdi ve Vahe Damgaciyan'dan ıüteşekkil bir hücre kurmuştur. Bunlara ecep Yelkenkaya'dan aldığı neşriyatı kutmuş, aidatlarını toplamıştır." Hiikümde ise diyor ki, "4 Ocak 1952 tariinde tevkif edilen ve mevkufen muhakelesine devam olunan Faik Şekeroğlu gizli nmünist partisine girmek ve faaliyetine atılarak hücre sekreterliği yapmak iddiası e mahkemeye sevk edilmiş, hakkında .C.K.nın5435sayılıkanunladeğişen 141 ıci maddesinin 1 ve 3 ncü fıkraları gereğin: ceza tayini talep edilmiş, iddia makamı ;as hakkındaki mütalaası sırasında bu ta 12 Eylül darbesinin ardından çok genç yaşında aramızdan ayrılan Ruhi Su türkülerinde yaşıyor. Halim Spatar (solda)anılarını yeni yeni yazıyor. Unuttuklarına hayıflanıyor. la"82yıl,6aydörtgünlük"tü. 1940'ların ikinci yarısında haksızlığa tahammülsüz, FenerBalath bir delikanlı düşünün.Sanatkârdedikleritürden,elinden herişgelen. Kasımpaşa'da tersanelerdeçalışıyor. Çingene Gaüp diye esmer bir vatandaş görüyor onu, 8700 tonluk bir şilebin bacalarını yaparken. "Şeker, sen çok bilgili çalışkan bir adamsın " diyor. Milli Savunma Bakanlığı 'na sokuyor Şeker'i. Ot uz üç işçinin başına geçiyor Faik Şekeroğlu. Onu etkileyen insanlar var. Biri Karabük Demir Çelik'te tanıştığı Hüseyin Erkut. "Hiç sosyalizm, komünizmden bahsetmezdi ama çok güzel anlatırdı her şeyi" diyor. Amapaylaşmakhamurunda var . Babasının hem bakkal hem manav dükkânı varmış. Babası "Mahallemizin çocukları aç kalmasın" der dağıtırmış elindeki erzağı. O da hâlâ huzurevinde bile kendisine gelen her şeyi arkadaşIarınadağıtıyor. 1950'deCıbali'l'ekel fabrikasında çalışan bir kıza âşık olnuış. Kız da onu sevmiş. Altı ay uğraşmış evlenmek için. Sonundasevdiğikızı nikah masasınaoturtmayı başarmış. "Kıskançtım, ailemi çok laskanırdım " diyor. Evliliğinin sekizinci akşamı çalınmış kapı. Gelip götürmüşlcr Faik Şekeroğlu'nu. Gelenlerin en çok kızdıklarıysa kırmızı kaplı kitaplar. Halbuki hepsi eşinin kaplattığı Hayat mecmuaları. Faik Şekeroğlu, Harbiye Cezaevi'ne ilk girenlerden. Işçilik, sanatkârlık nedirbiliyor ama öyle çok okuyup yazmamış, yaşamdanöğrenmişöğrendiklerini."Harbiye'de beşsenedersyaptık.Kimolsabirşeyöğrenir" diye gülüyor anlatırken. "Redhouse Sözlüğü7.500kelimedirkızım,benancak 3.000 kclime öğrenebildim" diyor. Yani dersleryalnızca sosyalizm nedir'inyanıtını aramıyor 1951 'de. Edebiyat, resim, tngilizce... Tam bir okul Harbiye. Utanmış, biraz da sıkılmışönceleri Faik Şekeroğlu. Üniversiteli.okumuşyazmışarkadaşlarının arasında. Helcbirgünherkes birşiirokumayabaşlamış.Şükran Kurdakul'un yanında oturuyor bir yandan da hiç şiir bilmediği için kendi deyimiyle "yılan gi bi kıvranıyor"muş. Kurdakul birkaç dize söylemiş kulağına. Şekeroğlu onu okıımuş sırasıgelince. Rahatlamış. Şair dediğin hapse düşünce dizelerin peşinde, Şekeroğlu gibi el ustalarıysa olmazları olduracak işlerin. Koğuşun pisliği canına taketmiş,paspasyapmışartıktahtalardan. Bakmışarkadaşlarısüreklikitapokuyor, rahat okusunlar diye rahleler yapmış. Hiç boş durmamış, elindeki sanatı cezaevi koşulla