26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

23ŞUBAT2003.SAYI883 Güçlü, aksi, hırçın... Bunda biri ölüm, diğeri ayrılıkla sonuçlanan iki aşkın izleri mi saklı acaba? Damağındaki köfte tadının peşinde Eyüp'ten Arnavutköy'e gidecek kadar hayatına sahip Belkıs Tanlı... Öyküsü Türkiye'yi anlatıyor. İşte hay geçiyor. ŞULE ALTUNDAĞ arv ski îstanbul'un modern zamanlara ağıtıdır Belkıs Hanım. Yaşadığı yılların değeryargılarıyla bakargozleri. Insanlarıgeçmiş zamanların süzgeçlerinden görür. Onun için hakarete ve haksızlığa varan sözleri kaldıramaz. Memur, anne, seven, sevilen, ağlayan, gülen Belkıs Tansı'dır o... Çok da güçlüdür, hırçındır, aksidir, hiçbir şey onu yıldıramaz. Zamana karşı yaşlı bir mücevher gibi ışıldar. Pembe şık başlığı başında, beraberce Eyüp'ten Arnavutköy'e uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz. Amavutköy, Belkıs Hanım'ın umutlarının yeşerdiği, çocuklarının yetiştiği semt. Şimdi evinden geriye kalan duvar parçalannın önünde poz veriyor. Dik, gururlu, yaşadıklanndan pişman değil, mutlu... Çimenlerin arasındaki yarı yıkılmış ocağı gösteriyor," Şurada tazebahkpişirirdikçocuklara"diyor.Arnavutköy'ün sahili, merdivenleri, evleri, herşeyi avuçlarının arasında. Soluklanarak ve hatırladığı her ayrıntıyı anlatarak yürüyor, elinde siyah eldivenleri ve çanta. Aslında durgun ve yaşadıklarını hazmetmis. olmasına rağmen, Belkıs Hanım bir yanıyla hep isyankâr: Sarıyer'de "Büyükdere'debir yalıda dünyaya gelmişim. Dedem lstanbullu ArifZeki, kadınterzisi. Sonra yandıoyah ve dedem iflas etti. Ilkokul çağında Fatih ve Laleli'de oturdum. Atatürk'ün ölümünde Süleymaniye Kız Ortaokulu'nda birincisınıftaydım. Erzincan zelzelesinde Cağaloğlu kız ortaya geçtim. Ardından Çapa ve îstanbul Kız Lisesi'ne gittim." "Dedemin annesi Çerkezmiş. Babaannemi saraydan almış. Babaannem saraylı, Kafkasya'dan gelmiş. Sultanın karşısında her gün bir değişik elbise giyip keman çalıyormuş. Ablası da sarayda müzik öğretmeni; bir kardeşine keman, bir kardeşine ut öğretmiş. Dedem üç kadın alıyor onun üstüne. Annem de terzi, o da keman ve ut çahyordu. Ben org kullanıyordum. Daha çok tuşlu çalgılara ilgim vardı." Bir, Fransız Lisesi'nde okumuş olan hala çok sever Belkıs'ı, bir de, îbrahim Çalh'nın öğrencisi olan ressam dayı Kemal Zeren. Zeren, her zaman Belkıs Hanım ve kardeşleriyle ilgili ve onların iç dünyalannda zengin bir yere sahip. Anne baba ayrılınca, babaanne, baba ve anne arasında zorunlu gidiş gelişler baş lar. Belkıs zeki olduğu kadar hassas bir gençtir. Eğitimini tamamlamadan okuldan ayrılır, çünkü iyot azlığına bağlı rahatsızlığı ortaya çıkar. Erzurum'da askeri doktor olan eniştesinin yanında kahr bir süre. Palandöken'de kayak sporu, yaşadığı baş dönmelerine ve sinir zafiyetine iyi gelir. Öğretmen olma isteği, bu rahat sızlıktan dolayı sekteye uğrasa da okumaya karşı hevesi vardır. Edebiyatçı olarak en çok Esat Mahmut Karakurt'unromanlannıkiralarkitapçıdan. "Ters cümle kuruşunu beğeniyordum" diyor. Sarıyer Maden'deki meyve ağaçlarıyla dolu köşkten Gemlik'in iyot kokuludenizineyaslanıyor sonra. PÎLOT DÜNDAR BEY'tN AŞKI tki aşk yaşadı, ilkini ölüm bitirdi, diğerini bir başka aşk... Sonra anneliğe yaslandı, ama unutmadı... (Fotoğraf:. YILDIRIM) Vebir"havacı"geçerhayatından.Havacı, onun ıçin Bursa semalarında uçağıyla taklalar atar. Havacı Üsteğmen Dündar Alp. Tanışırlar: "Cağaloğlu'nda okurken, teyzemin kızı ve bir arkadaşımla Balalayka adında çok güzel, müzikal bir film seyretmeye gittik. Balkonda oturacağız, 'benim havacı' duvara dayanmış,' Ah kalbim ağnyor' dedi bana. Karanlıkta dikkatimi çekti, yeşil gözlüydü. Sonradan hep o yeşil gözleri aradım durdum." Altı ay sonra, bu sefer Marmara Sineması'nda karşılaşırlar. "Ben sizi bir yerden hatırlıyorum" der Belkıs Hanım. " Balalayka filmine gittiniz mi? Duvara dayanıp "Ah kalbim ağnyor dediniz mi?" diye sorar. "Evet" yanıtını alır. Çok zaman geçmeden kendisi için bir şiir yazılmış olduğunu da öğrenecektir. Ve zaman tersine akmaya başlar... Artık Haydarpaşa Gan'nda Havacı Üsteğmen Dündar Alp'i bekleyen, onu seven bir Belkıs vardır ve onun uğruna Amerika'ya gidip hava mühendisi olmaktan vazgeçen bir Üsteğmen Dündar Alp. Ankara Gar Gazinosu'nda kılıç kuşanmış kıyafetleriyle görür üsteğmeni. Sonra Erzurum'a gider. Ve 9 Nisan 1949 günü... "O gün içimde bir sıkıntı vardı. Her akşam Gemlik'te çalıştığım suni ipek fabrikasının üstünden geçerdi uçakla. Geçerken değişik hareketler yapardı, ben de seyreder neşelenirdim. llk defa ağladım, kendimi tutamadım. Rüyamda denize düştüğünü gördüm o gece. Kötüye yormadım tabii ki." O gün, Üsteğmen Dündar Alp'in kullandığı uçak, bir başka uçakla çarpışır ve denize düşer. Çarpışma, Zeytinburnu çimento fabrikasının önünde gerçekleşir. Her 9 Nisan'da fitayla (tekne) uçağın düştüğü yere gidip gelmeyi âdet edinir Belkıs Hanım. Yeni eşiyle uçağın düştüğü yerde tanişır. Yine sevilir, sever ancak ayrılıklar peşini bırakmaz. Çocuklan Rey^ han, Beyhan ve Doğan'la zenginleşen bir dünya kurar. Çok geçmeden onlardan da ayrümak zorunda kalır. Kocası bir başka aşka yakalanır, eskı düzenlerini bertaraf eder. Gurbet yıllarında çocuklarına yazdığı şiirlerle avunur Tansı, şimdi hepsi meslek sahibi anne, baba olan üç çocuğunun hasretiyle yaşar: Anayım /Dunyamı bağışlasan, /Değışmem ınan bana, / Senle bentm esenm / Reyhan, Dogan, Beyhan'a/ Benım en güzel ruyam, / Onlara kavuşmamdır, /. Sesini, herşeyini, /îçimdesanıyorum, /Çünkü ben de anayım" Sevdiklerini elinden alsalar, hırpalasalar da Belkıs Tansı'yı, yıpratamazlar. Geriye, herkesin, canlılığına, yaşam zevkine gıpta ettiği bir Belkıs Hanım kalır. Arnavutköy'e müdavimi olduğu lokantaya köfte yemeye giden, dans etmeyi, sohbet etmeyi seven bir Belkıs Hanım. •
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear