26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

29 EYLÜL 2002. SAY1 862 miştir. Bizde de işçiler, köy lüler tarih sahncsine çıkmışlar, güneşte bir yeristerolmuşlardır. Buııun sonucu nda, "halk" sözcüğü sıyasal söylevlere, yasalara, edebiyata, kitaplara girmiştir. I lalk, kollanmadı, denetim altında tutulması ve oyalanması gereken, bir baş belası olarak göriilmeyebaşlandı,Devletiellerindetutanlarca. Biryandadahalkaövgiiler düzüldü, işlerekanştınlmayarak... Demokrasi uygulamalanna geçılince, Devlete sahip olanlar sınıfı ile palazlanmış burjuvazının, halk karşısındakı tutumu şu biçimde ortaya çıktı: emekçi halka sınıfbilinci vermeyi amaçlayan siyasal ve düşünsel hareketleryasaklandı. Vebeylertakırru, ayrı partilerde halkın karşısına çıkıphalktanoyıstedi. Böylecedemokrasi her çeşit düşünceye özgürlük, temel ilkesinden yoksun olarak ve sosyalist düşünce ıle ışçı partılen yasaklanarak işletilmek istendi. Demagoji, politıkacının sanatı oldu. Senııayenin karşısında emek temsıl edilmedıği için, yeni rejim dengesiz kuruldu. Demokrat Parti denemesi, siyasal tarihimizde gene de bir aşamadır. Demokrat Parti tekdereceli ve hilesiz seçimle ış başına gelen ilk iktidardır. 1946 seçimlerinden sonra, hatırlanacağı gibı, seçimlerde yolsuzluk yapıldığı ileri sürülmüştü. Seçimler sırasında Kayseri'de askerdim. Osman Kavuncu'nun haftada iki gün yay ımlanan Doğru Yol gazetesine başyazı yazıyordum. Seçim günü kent içindeki sandıklan dolaşmıştım. Bir anormallik görmemiştim. Sonradan sayımdayolsuzluklar olduğu; kimi köylerde sandıklara toplu oy atıldığı söylentileri ısrarladolaşmıştı. Demokratlar seçımlen, henüz örgütlerini tamamlayamadıkları için belki nasıl olsa kaybedeceklerdı. Seçim tarıhini CHP'liler ileri almış. lar, muhalefetı gafilavlamışlardı.Buhilesöylentileri üzerine Inönü'ye seslenen bir açık mektup yayımladım. Kayseri'ye sürülmeden önce, Ahmet Emin Yalman'ın Vatan gazetesinde yazıyordum. Demokrat Parti henüz kurulmamıştı. Ulus gazetesinde Falıh Rıfkı tek parti rejimini savunan baş.yazılaryazıyordu. 1 lenüz Vatan ve Sertellerin çıkardığı Tan'dan baş.ka, çok parti rejimi yanlısı gazete yoktıı. Bir de Fransızca La Turquie vardı. Sertellerin gazetesi Tan, sol eğilimliydi. Zekeriya Sertel'le tanışmıştım. Bana Vatan'ı bırakıp Tan'da yazmamı önermiştı. Tan'da yazmayı isterdim. Ama daha önce Yalman'a söz verdiğim ıçın yapamadım. Sertellerin çıkaracaklan Görüşler'de yazmayı kabııl ettım. Bu görüşmeden birkaç gün sonra Tan olayı oldu Cl IP'nintezgâhladığıbirolaydırbu. Üniversiteligençler Tan' a saldırdılar; makinaları kırdılar; iskemleleri, masalan parçaladılar; kâğıt rulolarını Babıâli'den aşağı yuvarladılar. Tarihimızın kara sayfalanndan biridir Tan olayı. Devlete sahipolanlarsınıfı, tek parti rejimini eleştirmeye cesaret edecekleregözdağı veriyordu. Babıâli basını Vatan dahil, Tan'ı suçluyordu. Hemenertesi gün bu iğrenç olayı kınayan bir yazı götürdüm Vatan'a. "Ahmet Emin Bey Ankara'da, basamayız" dediler. Ankara'dandönen Yalman dehşet ıçindeydi Uzun tartışmalar sonunda, yazıdan bölümler çıkartarak basmayı kabul etti. Tan olayından bir süre sonra Istanbul Hukuk Fakültesı'ndeki görevıme son verildi. Askerdim. Kay seri Tank Depo Muhafız Bölüğü Komutanlığı'na tayinim çıktı. Böylece tstanbul'danuzaklaştınldım. Vatan gazetesi yazılarımı yayımlamıyordu. Yalman 'danbuişın gazetesi için tehlikeli olacağını bildiren birmektup aldım. Osman Kavuncu'nun Doğru Yol gazetesınde yazmaya başladım. Osman Kavuncu korkusuz bir gençti. Ama Doğru Yol yerel küçükbirgazeteydi. IsmetPaşa'ya açık mektubu gene de Vatan'a yolladım. Onlar da Izmir'de yeni yayımlanmayabaşlayan tzmir'e göndermişler. Yazı orada çıktı. Bu ağır bir yazıydı. Ama tastamam gerçekleri yansıtıyormuydu? Yani iddia edildiği gibi, Demokratlar oylann büyük çoğunluğunu almışlarrruydı. Şimdi düşünüyorum da, Demokratlann kopardığı yaygaranın etkisinde kalmış olabilirim diyorum. Yolsuzluklar yapılmıştır. Yer yer seçimlerin ıptali gerekirdi. Ama bunun genel sonuçları çok fazladeğiştireceğını sanmıyorum. İki nedeni var. Demokratlann yurt çapında örgütlen tamam değildi. Ikincisi, halkımızın temkinh ve tedbırlı olıışuydu: Emin olmadan adımını atmaz. Devlet ismet Paşa'nın elındeydi... Her ne ise, Demokrat Parti'nin oy lanndan çok daha öneml i olan, 1 k 1 kez uygulanan tek dereceli seçimlerin halkın düşüncesinde ve davranışlannda gözle görülen bir değişıklik vücuda getirmış olmasıdır. Bu değişikliğin ürünlerini Demokratlar 1950 seçimlerinde toplayacaklardır. Halkımız, 1946'dan sonra iktidarlann kendı vereceğı oy lar sonucunda değişeceğine inanmaya başlamıştır .. Bu değişıklik askeri Osınanlı toplumundan sıvil topluma geçişinilkadımı sayılabilirdi. Oysa bu deneme, askeri toplum temsılcılerinın karşı saldırısı ile duraklatılmıştı. 27 Mayıs'ta. Bu da emır ve komuta zinciri dışında bir hükümet darbesi olarak dıkkatçekiciydı. Ayrıca tkinci Meşrutiyet geleneklenni anımsatmaktaydı. Hareketi albay ve daha aşağı rütbede subaylarhazırlamışveuygulamışlardı. Babıâli baskınından farkı bunlann bir siyasal partinin doğrudan buyruğunda olmamalıydı. 27 Mayıs biryıl içinde demokratik bir anay asay ı halkoy undan geçirmiş ve seçimle işbaşına gelen partilere iktıdarı bırakmıştı. Zaten Demokrat Parti dışındaki partilerkapatılmamıştı, 27 Mayıs darbesınin ciddi bir analizı yapılmak gerekir. Böyle bir analız, belki de, 27 Mayıs'ınbilinç altında, sivil toplum özlemi yatan asken bir harekef olduğunu ortaya koyacaktır.^ Yaşar Kemal'in önsözünden... "Aybar blzim düşünce tarihimizin en önemli düşünürlerınden biridir. Aybar'ın kıtaplarını okumak, onu yakından tanımak bize böyle söylemek hakkını veriyor. Aybar felsefeyi iyi okumuş, Marksizmi iyi kavramış, öğrencilerine, partılilerıne iyi anlatmış, bizde örneğı hemen hemen olmayan belki de tek düşünürümüzdür. Ben Aybar'ı 1940'larda tanıdım. Askerdim. Aybar da Kayseri'de okuyordu. Aybar'ın ona verdiği benim şiirlerimi de sevmişti. Aybar o yıllarda, Istanbul Hukuk Fakültesınde hem ders veriyor hem de ikıncı askerliğini yapıyordu. Yazdığı yazılardan dolayı Istanbul'dan Kayseri'ye sürülmüştü. Biz Aybar'la ya Talas'ta ya Kayseri'de aşağı yukarı her cumartesı, kıminde de pazar günlerı buluşuyor, geç saatlere kadar konuşuyorduk. Ben çok gençken Adana'daki benzemıyordu. Ama ben onun düşüncelerine yatkındım, arada sırada ona itiraz etsem de. Aybar'dan önce yakınım olan sosyalist bir Fransızca Öğretmeninden Gorki'yi Stalin'in öldürttüğunu duymuş, bunu bir türlü hazmedememiştim. Aybar da diktatörlükle sosyalist düşüncenin bir araya gelemeyeceğini soylüyordu. Işçi diktatoryasının Sovyetler'deki diktatorya ile bir ilişkisi olmadığını da... Birdüzen sınıfsız olunca zaten diktatoryaya gerek kalmayacağını soylüyordu. Askerlikten sonra Istanbul'a geldim, Aybar bana Havagazı şirketınde bir iş buldu, bir buçuk yıl kadar Istanbul'da gaz kontrolörlüğü yaptım. Burada da Aybar'la ilişkilerimiz hep sürdü, hemen hemen hep sosyalizmi, edebiyatı konuştuk. Bir de toprak işçilerine merak sardırmıştı; Bir toprak işçilerini, bir de halk edebiyatını konuşuyorduk. Ben kasabaya döndükten sonra bıle ilişkilerimiz aksamadı. Yazdığım hikâyeleri Abidin Dino'ya ve Aybar'a gönderiyordum. Hüyük'teki NarAğacı'nı Aybar, Üsküdar'da hapıshanede birlikte yartığı Nâzım Hıkmet'e vermiş, Nâzım da sayfaların kenarına düşüncelerini yazmıştı. Işte yitirdiğim, sonra da bulduğum ilk romanım budur. Ardından Kozan Hapishanesi'ne girdim; aklandıktan sonra Istanbula geldim, Cumhuriyet gazetesine girdim . Dostluğumuz hep sürdü, haftanın birçok günü buluşuyor, edebiyatı ve sosyalizmi konuşuyorduk.^ Yaşar Kemal ve Aybar, Zülfü Livaneli'nin bir konserinde (1989)... askerdi. Ikinci askerliğini üsteğmen olarak yapıyordu. Ben de Talas'takı hastanede erdım. Orada tanıştık. Mustafa Kemal Paşa'nın Büyük Nutku'nda sözunü ettiğı iki tıbbiye talebesinden biri olan Yusuf Balkan'ı benimle tanıştırdı. Kayseri'deki asker hastanesınin başhekimiydi Yusuf Balkan. Kültürlü, ilerici, özellikle Nazım Hikmet hayranı bir kişiydi. Nâzım Hıkmet'in şiirlerını ezbere ve çok güzel sosyalist ışçilerle sonra da Arif ve Abidin Dino kardeşlerie karşılaşmış, onlaria dostluk kurmuştum. Sosyalizmle birazcık ilişkilerimden dolayı da bırkaç kez ıçeriye alınmış, karakollarda dayak yemiştim. Sonradan yapılan işkencelere bakarak karakollarda yediğim dayaklara işkence diyebılır miyim bılmıyorum. Aybar'ın bana anlattığı Marksizm bildiğım kadarıyla benım öğrendiğim, okuduğum Marksizme TİP'in Istanbul ll Kongresi'nepolis baskmı... (1962)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear