15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

C'UMHURİYKT DERGİ f+ saydıyalnızcabugüneendeksli Britney tarzı bir yüzeyde çoktan solar giderdi. Oysa eğer sabredebilirseniz, ondaki DoğuBatı sentezini göreceksiniz. Albüm hakkında nıerak edilen bir unsur da Latin Amerikan duyarlılığını kendisiııe yabancı bir dile nasıl aktarabildiği. Kültürel altyapısısayesindelspanyolca,Arapçave sonradan öğrendiği lngilizce dahil toplaın üç dil bilen yıldız, sadece îspanyolca "sevebildiğini"; aşkını daha geniş kitlclerc ifadc edebilmek içinselngilizce öğrendiğini söylüyor. Ona göre hayatı gizemli kıldığı için sürekli sorgulanan, bir o kadar da anlamlandıran yegâne unsur aşk.. .önceleri lngilizce konusunda zorlandığını itirafet.se de, sonradan bunuıı doğa) bir süreçte sorun olmaktan çıktığını belirtiyor. Albüm için uğraşırken ettiği dualann sonundailk lngilizce sözlerle"Objection/Tango"nun vahiy gibi birkaç saat içinde geliverdiğini, arkasındandaekibini veportatifstüdyosunu kaptığı gibi doğanın kucağına kaçtığını anlatıyor. Olabildiğine içsel ve tutkıı dolu 10 parça Uruguay kırlanndacıkmıs.Tabii yanındagötürdüğü lngilizce uyaklar sözlüğüyle Leonard C'ohen, Walt Whitman gibi şair ve y azarların kitaplannın katkı payını da inkâretmiyor. Şairane sözlerle Latin Amerika'da kendi kuşağının en iyi kadın söz yazarı kabul ediliyor. Mesela, "Underneath your Clothes" baladında erkeğini kendi mahrem alanı, "Tanrı tarafından yazılmış, bir şarkı" olarak betimliyor; bluesvari rock parçası "l'ool"(Aptal) da ise "gözyaşları çölden bir deniz"e dönüşüyor. Bıına karşıhk, neme lazıın, diye lulıaflığı da elden bırakmayıp topraksız bitki yetiştirnıe sistcmi hidroponi karşısındadumura uğrayan birarkadaşını alaya alan "I>ocmloallorsc"(HirAliçin!jıir)i karalıyor."TheOne"(Bırtanenı)de âşığını ödüllcndırmck ıçın bacaklarını nasıl tıraş ettiğini, hatta bu uğıırda yemek yapmayı bıle öğrendiğini anlatıyor. Bu albümle eski "hakikf'rockyapımlarınaöykündüğünü açıkça belirtiyor sanatçı. Albiim, Bonnie Raitt'in bluesvari vokalinden Aerosnıith'in ağlayan gıtarına kadar çeşıtlı müzıkal çağnşımları barındırıyor. "VVhenever Wherever"da Andlar'dan yükselen flüt ve Brezilya vurınalıları, ya da "Eyes Like Yours"daki iç gıcıklayıcı göbek havasıy la ıse Shakıra yıne "kendini" ortaya koy uyor. Biz kadınlar yapt ığı müzık, yazdığı şarkı sözleri, hayalı algılayışındaki özerklığıyle kendi oluşunun gücünü öııe sürerek Shakira'yı postfeminist söyleme orurtabilinz belki. Anıa öte yandan şu günlerde imajıyla"gözüne",müzığindeneksik etnıediği rock tınılany la "sözüne hitap ediyor" göründüğü Batıya verdiği avanstan kat kat fazlasını oryantalizm kurallanna çomak sokarak faiziyle geri almaya aday. Bu tehlikeli iksirin erkek hayranlan kadar kadın hay ranlan da var. ^ madan, özellikle de yaz dönemine rastlayan ramazan ay lannda, su içmedençalışmakzordu.Amabayramı herkes kutlardı. Bir gün, sanınm 1956 güzüydü, evde akşam yemeği sonrası yapılan bir sohbete kulak kabartıyordurn; çocuklar, hizmetçiler gibi, hem sağır hem de görünmez kabul edilirdi. Bu bizim lehimize oluyor, çünkü masum kulaklanmıza ister istemez çok sayıda haber çalınıyordu. Buseferkızkardeşim,kuzenlerim ve benden kibarca başka bir yerde oynamamız isteıınıişti. Isteksizceyanodayageçtik. Yaygaracı, odun kafalı bir halamın ve iri kemikli biramcamın annemle babamı yan fısıltıyla, "Ne olduğunuzu biliyoruz... biliyonız, inanmıyorsunuz anıa bu çocuklara bir fırsatverilmeli.Onlaradinlerini öğretmeniz lazım," diye paylayan sesini duydukça kıkırdıyorduk. Kıkırdamak için erkenmiş. yoksa. Çünkü birkaç ay sonra bize Kuran ve lslam tarihi öğretmesi için bir hocatutuldu. Babam, "Burada yaşıyorsunuz," demişti. "ICutsal metinleri öğrenmelisiniz. Tarihimiziöğrenmelisiniz. Sonra istediğinizi yapın. l ler şey i reddetseniz bile, kişinin neyi reddettiğini bilmesi her zaman daha iyidir." Bu oldukça anlamlı bir tavsiyeydi, ama bana o zaman ikiyüzlülük ve ihanet gibi gelmişti. Evimizde hiç bilmedikleri bir Şeytan 'dan nefret eden ve bir Tanrı 'ya dua eden, şüphe edecek kadar beyın taşımayan, genellikle akrabaların oluşturduğu bağnaz aptallardan söz edıldiğıni ne kadar çok duymuşluk? Şinıdi kcndim bu din eğıtimini almaya zorlanıyordıım. Bu dayatma beni çok kızdırdı ve işisaboteetmeyekararverdim. (...) Ben Arapça hılmedığinıden, K.uran' ı aııcak ezberleycrek öğrenebılirdim. Bu durum babamın hiç hoşuna gitmediğı gibi, onun önerdıği çözünı de işkenceyi arttırdı. Onun önerisine göre, Kuran üzerinde çahşnıaya başlamadan önce ilahi dili öğrenmem gerekiyordu. Ben bunu hiç tereddütsüz reddettim, kı bu da benim sığlığım yüzündendi; Arapça, ilalü birdildi gerçekten. Sonralan bu katı tutuınuından çok pişman oldumsa da artıkışıştengeçmıştı. öğretnıenim Nizanı Din belirlenen günde geldı ve çalışma başladı. Öğretmenimin kahramanca gayretleri sayesinde, bugün bile Kuran'ın başlangıç bölümlerini ilahi dilden okuyabiliyorum: Elif, lam, mim ve ardından o hayati ifade... Bu kitapta şüpheye yer yoktur. Şükürler olsun ki Nizam Din de çok dindar biri değildi. Onlu yaşlann sonunda yirmili yaşların sonuna kadar sakal bırakmıştı. 1940'ta büyük bir dönüşüm geçirmiş, sakallarını kesmiş, antiemperyalist dava uğruna dinden vazgeçmiş ve sıkı bir solcu olup çıkmıştı. Birçoklan gibi o da hayatının bir dönenüni bir sömürge ha ı Tarık Ali: "Annem bubum du Tunrı'ya inunmıyordu, dolayısıyla onların çoğuyakın dostu da." Ahdullah Yılmaz 'ın Türkçeleştirdiği kitaptan Tarık Ali 'nin çocııklukgünlerini vehlamiyelle tcımşmasım anlatan bölümü kısaltantkyaytmlıyonız. Everest Yayınları ndan çıkan kitap 11 Eylül ün ardtnda yatun çatışmaya da ışık tutuyor. slında ben Tann 'ya hiçbir zaman inanmadım. Bilinemezcı olduğum altı ile on yaşlan arasında,bırhaftacıkbileolsa! lnanmamamın felsefeyle alakası da pek yoktu. Bu bir içgüdüydü. Benim gözümde uzaydan başka bir şey yoktu. Elbettebu, benim tahayyülgücümün zayıflığı olabilir. O tatlı, yasemın kokulu yaz gecelerinde, camilere hoparlör takılmasından çok önceleri, sessizliği içime çekmek, sürekli hareket halinde ve pırıltılı gökyüzüne bakmak, kayan yıldızları saymak ve uykuya dalmak benim gözümde her şeye yetiyordu. Sabahınerkensaatlerinde ise nıüezzinin ezanı kulaklarııııızda mutluluk vencı bırçalar saat sesigibicınlardı. Inanmayan biri olmanın birçok avantajı vardı. Hizmetçılerin.akrabaların ya da kuzenlerın ılahı emirlure iliskin tehditlcri ("Eğer bunu yaparsan Allah kızar" ya da "Eğeryapmazsan Allahcezanı verir" gibi uyarılar) beni etkilemiyordu. Kendi kendıme, "Bırak en kötüsünü yapsın," diyordum, anıa O hiçbir zaman yapmadı ve sanırını kendi adınabu pasifliği O'nuıı olmadığınadairınancımıgüçlcndirdi. Bu, benim erken yaşlarda savunduğum, kaba empirizmden koparılmış bir parça pirzola olarak kuşkuculuktu. Annem babam da Tanrı'ya inanmıyordu, dolayısıyla onlann çoğu yakın dostu da. Din, Lahor'daki evimizde çok küçük bir yer iijgal ediyordu. Kuşkusuz iman etmiş başkalan da vardı, anıa onlar da inançlarını herhangi bir yaygara koparmadan, tevazuyla ifade ediyorlardı. (îeçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında, lslam dünyası genelinde moderndüşünceyi benimsemis eğitimli insanların çok büyük bir bölümü, örgiitlü dinin bir anakronizm olduğunu fark etnıiştı. Amaeskı alışkanlıklarsürüyordu yine de. Sözde namuslu, dürüst olmak, aptesını almak ve cuma namazlarında uysal bir şekilde bası nı secdeye koymak. Bazen her yıl bırkaç gün oruç da tutuyorlardı, genellikle ramazan ayının sonunda, tam yeni ay çıkmadan önce. Şehirlerde yaşayan insanların dörtte birden fazlasının bütün bir ay oruç tuttuğundan kuşkuluyum Kahve hayatı hiç aksamadan sürerdi. Çoğu insan her iftar zanıanı camilerde ya da zenginlerin mutfaklarında dağıtılan bedava yemeklerden faydalanabilmek için oruç tuttuğunu söylerdi. Kırsal kesımde oruç tutanlann sayısı daha da azdı, çünkü ağzına bir şey koy A
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear