Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 IIAFTAm\OTL\RİDuvauAsena dasena@tuık not 18 YAŞINDAKİ BEN. Gençlik ve yaşlılık... B Ali Güler'den... E skişehir'de Anadolu Üniversitesi'ndeki öğrenci arkadaşlarımla birlikteyim. Önce derse giriyomm, sonra öğrencilerin 'Karsı Doğu' adlı fotoğraf sergisinin açıhşına katılıyorum, sonra Çağdaş Gazeteciler'in lokalinde yiyip, içip, konuşuyoruz, sonra bir öğrenci evinde sürüyor sohbetimiz, sabaha karşı, öğrenci arkadaşımın bana arnıağan ettiği yatağında zarzor uyuyorum... O güzelim çocuklann umutsuzlukları, ünıitsizlikleri uykumu kaçıran, yatağın mınıcıklığı değil. Iletişinı Fakültesi öğrencileri Hüseyin Özdemir, Ali (îüler, Erhan Kenıal özmen, Selçuk Çolak 'bir hayallcrini gcrçekleştirmek, bir iz bırakabilmek için 25 Mayıs 2001 'de trenle Eskişehir'den Kars'a gitmişler. Tren biletlerinden, film paralarıııa kadar hcr masrafları alkışlanmaya değer sponsorlar tarafından sağlanmış. Kars'ta köy köy dolaşıp binlerce kare fotoğraf çekmişler. Hylül'den Şubat'a kadar baskı işleriyle uğraşmışlar. Çerçeve işi gündeme geldiğinde bu kez Abidinpaşa Endiistri Mcslck I.isesi Metal Işleri Bölümü öğrenci ve öğretmenlerinin yardımlannı almışlar. Konservatuvar öğrencileri Aygül Gülnaz ve Hacer özlü sergi açılışı için özel beste yapmışlar. Fotoğrafları bu sanatı öğrendikleri okulda nedense sergilenemeyince, Büyükşehir Belediyesi onlara salonunu açmış... 'Bunca insanın emeğinin olduğu bu sergiyi gezerken unıarız, bir dayanışmayla ortaya çıkan fotoğraflara anlayışla bakarsmı/' diyorlar... Selçuk, Hüso, Alı, K.emal... Size bravo demekten başka sözcük bulamıyorum. O köyleri sanki oradaymışçasına yaşadım sizler sayesinde. Lütfen uınutsuzluğa kapılmayın, serginize dekanlannız, kimi hocalannız gelmese de, okulda sergilenemese de, kimileriniz K.ürtçe eğitim konusundaki dilekçesini geri çektiği halde, okuldan uzaklaştırma cezası alsa da n'olur ümitsizliğe kapılmayın. llayat devanı ediyor, siz de üretmeye devam Hüseyin Özdemir 'den... Erhan Kemal Özmen 'den... edin, sakın pes etmeyin. (Not: Fotoğraflar, 15Nisaıfda Ankara tletişim Fakültesi Ahmet Taner Kışlalı Sergi Salonu'da sergilenecek) Selçuk Çolak'tan... Bir reklam Finansal Forum Gazetesi Cumartesi eki çıkartmış... 'Hafifleyin' diyor okurlarına, kaç gram olduklarını söyleyerek önce cep telefonunu sonra laptop'u çöpe atıyor, arkadan 55 kilo diyerek bir sekreteri de çöpe atıyor. Ayıptır beyler, bunun adı yaratıcılık değil, saygısızlık... Komiklik değil, soytarılık... Bir mesleğe, kadına, insana yapılan saygısızlık... Bir an önce sekreterlerden özür dilemelisiniz.^ BİR UYGAR ERKEK G enç şarkıcılar var, temiz yiizlü, yakışıklı, güzel sesli insanlar... Şarkılarını dinleyin, dinlemeyin, ilgilcnin ilgilcnmeyin, 'zapping makinesi' elınizdeyken mutlaka karşınıza çıkıyorlar I lanı yalnızca şarkı söyleyerek çıksalar neyse, bir de bilmiş bilmış konuşuyorlar Ve herhalde düşünme, sorgulanıa, okuma, öğrcnme alışkanlıklan da pek olmadığı için korkunç şeyler söyleyip, en azından kendı gıbi olan gençlere pek feria örnek oluyorlar. Örııcğin Alişan, 'kadına saygı dııyan, bir genç adam, bu nedenle kadın dövmeye son derece karşı!... Kadın dövmek konusundaki düşüncelen şöyle; " Kadına el kalkmaz... Bir nanıussuzluk, şerefsizlik yapmazsa ki o 7aman vurulur zaten..." Buyrun bakalım. Istanbul'da yaşayan hem dc "sanat camıası" ıçinde olan bir genç adam, 'şcrefsizlık' yapınca kadının dövüleceğini hatta vurulacağını savunuyor. Kadının namıısu ona emanet, o da namusunu o insanı vtırarak temizliyor. Üstün insan cinsi, koruması altına aldığı ikinci sınıf insan cınsini, vınrna hakkına sahip... Olmadı Alişan, bu sözler senin o 'genç ve temız yüzüne' hiç yakışmadı.^ ir uzun gün ve gece sonunda, öğrencilerden aklımda kalan şeyler, parça parça... 'Kafamızda cevabı olmayan sorular... Büyümek bu mu? Pes ettik hayata, gelecege, umutlara, düşlere karşı...Sindik, sindirildik... Koca bir boşluk... önümde koca bir duvar, ışık bile sızmıyor... Gidelim, eski bizi arayalım... 18 yaşındaki ben şu halimi görse yüzüme tükürürdü...' 18 yaşındaki idealizm, umutlar, düşler ve fakültenin son sınıfındaki umutsuzluk bu cümleden daha iyi anlatılabilir miydi? Tüm Türkiye'de üniversiteler açılıyor. Her kent, bir üniversite kurulsun istiyor. Bunu istemesinin ilk nedeni şehir ticaretinin canlanması... Eğitim kalitesi kimsenin umurunda değil. Kimi hoca unvanlarının ve görkemli masalarının arkasında güven içinde, öğrencilerin bir hiç uğruna okuldan atılmalarına neden oluyor. 'Sindik, sindirildik' lafını onlar boşuna mı ediyor? Kendi isteklerine göre değil, onların isteğine göre gırdikleri bölümlerde okuyanlar nasıl umutlu olabilir? Peki istedikleri bölümlere büyük bir idealizmle girenler? Onlar nasıl yetişiyorlar, iyi yetişenler bile nerede, nasıl, kaç lira maaşla iş bulacaklar? Okudukları küçük, renksiz şehirlerde yapacak, gidecek hiçbir şey bulamadıkları için, birbirlerine sarılmışlar, büyük şehırden korkarak kendilerine güvenlerini yitirmişler, buldukları her işe razılar, gırdikleri 'iş yerinde' ellerine süpürge verilip yeri temızlenmesı ıstendiğınde ağlayarak yalnız evlerıne, arkadaşlarına koşuyorlar... Yalnızlıklarının en iyi tarafı belki de aşklarını büyük büyük yaşamalarında... Ve işin kötüsü biz de gidip onlara ümit veremiyoruz. Anlattıklarımız hep gerçekler ve bunlar da gülünesi şeyler değil...^ A vrupa ülkelerine gittiğımde en kıskandığım şeylerin başında oranın yaşlıları gelir. Her yerde rastlayabilirsinız onlara. En şık giysileriyle kafeleri doldurur, dostlarıyla söyleşirler... Yolculuklara çıkar, şarkılar söylcr, yürür, geceleri de danslarını ederler. Aşktan hiç ümit kesmezler. Sağlıklı oldukları sürece yardım istemeden kendi yaşamlarını yaşarlar olabileceği kadar hızla. Atmışlı yaşlanna gelıp de, 'artık benden geçti yavrum' diye yaşamdan kopmazlar. Bu yaşlar onların en özgür en rahat olduklan gençlikleridir. Oradakiler yaşlılann elini öpüp başlarına koymazlar, karşılannda bacak bacak üstüne atarlar, sigara ıçerler ama onlar yaşlılarını emekli kuymklannda öldürmez, oradaki yaşhlar güvence içinde huzurludurlar... 19 Mart Dünya Yaşhlar Günü'ydü... Bunu kaç kişi biliyordu ve özel günlerde hediye almaya alışkın kaç kişi çevresindeki yaşlılara bir demet çiçek ahp götürdü acaba? 'Nerden bilelim, hiçbir yerde okumadık ki' diyebilirsiniz, hakhsınız da. Yaşlı kişiler 'güzel fotoğraf vermezler ki basında haber olsunlar... Ben de bunu Halit Çapın'dan öğrendim. O, Takvim'de yazıyor ama internette Sabah'm yazarlan arasında da çıkıyor. Ben de bu sayede Halit Çapın'ın yazılarun okuma keyfine varabiliyorum. Hızla yaşlanmak çok büyük bir haksızlık değil mi? " . Şımdilerde yaşlılık beterden beter bir rezillik. Dürüm dürüm katmerli.... Kocamış kişilerin baş tacı edildıği, baş köşelerde orurtulduğu, değil sözlerinin, yüz hareketlerinin bile ferman olarak kabul edildiğı günler yok artık. Artık ne iki laf edilecek oğııllar, kızlar, damatlar, gelinler, ne de sarıhp, öpülüp koklanacak, birhkte oyıınlar oynanacak torunlar var. Oysa yaşlanma bir yeni baştan çocuklaşma... Ncrelerini kutlayacağız dedim de? Hastane kuyruklarında sürünüşlerini, emekli kuyruklarında ölüşlerini, devamh itilip kakılmalannı, güya huzur evlerine kapatılışlarını mı?" Böyle diyor Çapın. (Sadece fıziksel görüntünün başına gelenler bile haksızlık değil mi Halit Çapın? Oscar törenlerini izleyip de Robert Redford'ı, Sidney Poiter'ı görmedin mi?) Insanlann bu kadar çabuk yaşlanmaları, beyinleri sapasağlamken, istedikleri pek çok şeyi yapmaktan bedenleri yüzünden yoksun kalmaları, bitişe doğru hjzla yürümeleri, yani gerçek bir çaresizlik ve yalnızlık, bana insanoğlunun uğradığı en büyük haksızlık, en büyük acı gibi gelir. Evet, bu ülkede gençler de çaresiz ama, hiç olmazsa onların önünde yıllar var... ötekiler gitmek üzereler. Onun için en önemli gün yaşhlar günü.». livet, onlar bazen huysuz, sıkıcı olabilirler, ama böyle olmak için geçerli nedeni olan tek kişi onlar...Ve onlarla ilgilenmek gerçek insanhk. ^