23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

29 TEMMUZ 2001. SAYI 801 13 Eposta insanlan bunaltıyor. Gezegenimiz çevresinde her gün dolanan eposta yağmurundan kurtulmaya çalışanlar, Epostaya sırt çevirenler çoğalıyor. azalsa da sürüyor. Üst düzey yöneticiler giderek epostalannı sekreterlerine okutuyorlar. Buyüzden müdürebirileti gönderdiğinizde,bu kişi oradaetkinolsa bile, iletinizi gerçekte okuyan o olmuyor. ABD'ninönde gelen şirketlerindenbirindeki eposta kayıtlarını ıncelemesi istenen Tennessee, Vanderbilt Üniversitesi profesörlerinden David Ovvens, üst düzey yöneticilenn e postalannın çoğunda kısa bir yetersiz yanıtlar veri ldiğine, genellikleyazımyanlışlarıyapıldığınatanık oldu. Tam tersine, ara yöneticiler, yazım kurallarına çok daha özen gösteriyorlar, çok daha ayrıntıh açıklamalara yer veriyorlardı. lşin yoğun olduğu dönemlerde günde 70'in üzerinde konumun dışında kalanlar postaları şipşak ayıklamanın bir yolunu bulmak zorundalar. "Göndericiadresi "webtv.com" olan birmektupgelmişse,büyükbirolasılıkla bunu pek önemsemem. Ama mektup Bill Gates'ten gelmişse, kuşkusuz okurum... Epostamı okuması için şifremi sekreterime veremem, yöneticilerim bunu engelliyorlar" diyor. Yıllardır Afganistan'daTalibanrejiminin kampanyası sürdürülüyor. lletiyi alan kişiadınılisteninsonunaekleyipdostlanna gönderiyor ve ileti sayıları her gün kat kat artan yığınlara ulaşıyor. tletinin bir tanesinin altına 50 ad eklendiğinde alıcıdanbunuBrandeisÜniversitesi'nin eposta adresine göndermesi isteniyor. Gelgelelim, bu epostalar söz konusu adrese asla ulaşamıyorlar. Bunun nedeni, üniversitenin eposta sistemini tümden felce uğratmaması için, bu adresin iki buçuk yıldır devreden çıkartılmış olması. Üniversitenin uyansı şöyle: "Buadresin sahibi mektubu artık istemiyor."^ kadar bebesiyle de gelen vardı, elinden tutuptazeeşini getirenlerde... Birdeçocuklar... Karagözlü çocuklar... Salkım saçakçocuklar... Kızlaroğlanlar... Kimisi elinde oyuncağı, kimisi omzundaasılı boyacı sandığıyla... Biri vardı, o kara gözlü cin bakışlı oğlanlardan biri. lşte onu anlatacağım. Atölyelerin ilk günü, ressam Murat Morova, güzel güzel anlatıyor, şöyle de şöyle, böyle de böy le, içinizden ne geliyorsa öyle yapın diye... Aldı eline boya tüpünü, beyaz kâğıdın üstüne sürdü sürdü sürdü... "lşte böyle içinizden ne geçiyorsa öyle..." "Bendeyapabilirmiyimhocam"dedim. Müşteri kızıştınyorum. "Tabii." "Peki,elimledeyapabilirmiyim?" "Elbette." Fotoğrafmotoğraf çekmeyi bıraktım. Onun bıraktığı yerden, kâğıdın üstündeki o boyalarla, parmaklanmı su bardaklarına batırıp batırıp, sulandıra sulandıra bir resim yapmaya başladım... Benim bulunduğum masanınetrafındaherkes bana bakıyor, kimse elini boyalara, kâğıtlara sürmüyor. Tuttum, boyalı parmağımı o kara gözlü oğlanın burnuna sürüverdim. "Burnunboyalandı şimdi,artık resim yapabilirsin, burnundaki boyayı da istersen silme" Önce boyacı sandığını bir kenara; kendisinin sürekli görebileceği bir kenaraözenlekoydu. Ama boya yaparken müşterilerine giymeleri için verdiği plastik terlikleri yanındatuttu. Hep yanında tuttu. Burnundaki boyayı silmedi... Küçücükbumundanküçücük yüreğine boya işlemiş olacak ki, o dakikadan sonra, hep resim yaptı durdu hergün. "Amcabakneyaptım" "Amca bak bitanedahayaptım bak" "Aslansın sen, anlat bakalım bu ne çiçeği şimdi" "Şimdi burası Berçalan yaylası, burda..." Karagözleripanlpanl. "Burada çok güzel çiçekler olur amca..." "Sen gördün mü Berçalan'ı." "Göımedim" "Peki nerden biliyorsun güzel çiçekler olduğunu." "Anam söyledi, babam söyledi, nenem söyledi, herkes öyle söyledi." İçimde çoban ateşleri yanıyor. Karlı dağlann yamaçlannda yuvarlana yuvarlana çığlar düşüyor içime. " Peki niye gitmedin " "Berçalan yasak" "Neden yasak, orda çiçek var, kar var, su var, başka bir şey yokki" "Yasak işte" İçime pasyürüyor. Damarlarıma damarlarıma... Bütün kılcal damarlarıma yürüyor... Çocuk anlatıyor, anlatıyor... Ben bırakıp dışan çıkıyorum... Berçalan yasak, Berçalan'a çıkmak yasak... Çiçekler yasak... Çiçeklerebakmak yasak... Gökyüzü yasak... Gökyüzüne bakmak yasak... Ters lâle yasak.. Sarı nergis, mor sümbül yasak... K.uş sesleri yasak... Su sesi, su sesini dinlemek yasak... Berçalan 'daçiçekleryasak... Son gün, ekip sabah altı otuzda oteldenayrılacak. Sabah saat altı otuz. Karagözlü oğlankapıda...Biziyolcu etmeye gelmiş, boyacı sandığı omzuna asılı, terlikleri koltuğununaltında... "Amca gitmeyın, burada kalın; gitmeyin..."^ îstenmeyen mektuplar. E posta hızlı, demokratik ve ucuz bir yöntem olarak kamuya sunuldu ve bu yöntemin iletişimde bir devrim yaratacağı öne sürüldü. Gelgelelim, eposta daha herkese ulaşamadan, on yıldan kısa bir süre içinde önemini yitirmeye başladı. Çoğumuz bizlere aşın bilgi yüklendiğindenyakınıyoruz. Şirketler bunalıyorlar. Bir araştırmayagöre,insanlar eposta yığınları içinde boğulma tehlikesiyle karşı karşıyalar ve gezegenimiz çevresinde her gün dolanan eposta yağmurundan kurtulmaya çabalıyorlar. Bu nedenle, her geçen gün e postaya sırt çevirenlerin sayısı artıyor. Çeşitli araştırmalaragöre, eskilerden kalmamektuplahaberleşmeyönteminin de oldukça ilgi gördüğünü, tüm iletişim yöntemleri içindeki payı giderek düşse bile, yoğunluk olarak dünya çapında y ılda yüzde 2 oranında bir artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Aşırı bilgi yüklemesinin boyutlannı bir zamanlar ciddiye almıyorduk. 1998'de, devlet memurları günde 2030epostaaldıklannıbelirttiklerinde, Britanya'daçahşannüfuslailgili biraraştırma, inandırıcı ve sakin bir tavırla, eposta yoğunluğunun söylendiği gibi aşırı olmadığına dikkat çekiyordu. Bu durum, trende yolculuk ederken cep telefonuna bağlı dizüstü bir bilgisayardan internete bağlanma düşüncesinin düş olarak algılandığı, üç yıl önce geçerliydi. Oxford Üniversitesi'nden internet uzmanıtoplumbilimci Steve Woolgar, "Verilen söz, yeni teknolojilerin eskilerin yerini alacağı biçimindeydi, ama öyle olmuyor. Bunlarvarolan iletişim yöntemlerine ek olarak karşımıza çıkıyorlar ve biri diğerini devinime geçirdiğinden, ötekilerle bütünleşiyor. Eposta dışındaki etkinlikleriniz çoğaldıkça, daha çok eposta gönderiyorsunuz. Böylece, herkes eposta aracılığıylafarklıbirtopluluğun üyesi olmaktan söz ediyor, ama gelen epostalann %6070'ini konuya bakarak okumadan siliveriyor. Insan ister istemez durup, üyesi olduğum bu topluluk ne biçim bir şey diye düşünüyor" diyor. Her geçen gün insanlar, ruhbilimci DavitLewis'indeyimiyle, "bilgi yorgunluğu sendromunun" kurbanı oluyorlar. Söz konusu sendrom kendıni bitkinl ik, kaygı, bellek yitimi ve karşı koyamadığımız onca bilgi karşısındadikkatin dağılması gibıbelirtilerlebellı ediyor. Levvis, "Aşırı bilgiye sahip olmak^eterıncc bilgiye sahipolmamakdenlıtehlikeliolabilir. Bu . . . durum birey i çözümleme yeteneğinden yoksun bırakabilir ve kişi sorunlar karşısmda doğru çözümü bulamaz, yerinde kararlaralamaz" diyor. Microsoft araştırmacıları iletileri önemlerine göre ay ıracak ve öncelik tanıyacak bir "sayısal hizmetkar" geliştirmeyeçalışıyorlar. Eposta elekten geçirilmemiş doğası ilk başlarda iletişimde hiç beklenmedik bir demokratikleşme vaat etmekteydi. Yönetici müdürler böylece ziyaretçilerle yüz yüze gelmek zorunda kalmayacaklar, gelen mektuplaryardımcılartarafından okunup sınıflandırılacaklardı. Gelgelelim, epostanın yaygın olarak kullanıldığı ilk yıllarda eposta genellikle doğrudan sahibine ulaşıyordu. Ama bu durum çok uzun sürmeyecekti: statünün yılmaz göstergeleri teknolojiye sürekli ayak uyduruyorlar. Bir statü göstergesi olarak, bilgisayar bilgisizliği giderek •Vj
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear