Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
EYLÜL 2000. SAYI 754 ıyan düşüncelerle kalitcli hale gctırmeye çalışıyoruz." Ciddi şeyler söylemesıne rağmen sesınde içtenlikli, içli bir ayarzusuvardı.lyımserlığinı,bılgisinınvepratiğininzeinihalınegetirmişti. "öyle bir dünyada yaşıyoruz ki marsıvan eşeği bile deği şıek zorunda kalıyor," dedim. "Anlam kazanmayan bir tek pırtı kalmadı. Deli alacasındayız." "Doğru," diye onay ladı. "Bızi bu hale getiren, ülkenin ve jnyanın durumudur. Hayat, kelini körünü toplayarak ıki ı'ağının üzerinde doğrulmaya çalışıyor. Kültür Devrimi ve ietnam direnişi, dünyanın kabuğunu çatlattı, özneye döaştürdübizi. Güç olmanın zamanıdır." öğrenci hareketlerinin dışındaydık. Ben köylü, o ise işçi îreketleriyle yakından illgileniyordu. Kitle hareketleri, 155 Haziran işçi direnişiyle doruknoktasına erişti. Bunu 12 lartdarbesi izledi. Uçurumdan gelen seslere kulak verdim. Karşı zirvelere sis ikmüştü. "Ekmek torbalanmız dibe vurdu," dedim. "Kitaplar ve zirs sisleriyle başbaşa kaldık. Halk denilen deryanın kıyısınayız. Derya bizim içımızde ama bız deryanın ıçinde değiliz. .orkuya kesmiş, sessizleşmiş bir deryanın kıyısındayız... Elindeki çöple, ayağına büyük gelen kara lastiğin burnunu urcalıyordu. Kasketi yana kaymıştı. Kiremit kızılı kıllar asmışnçenesini. "Darbe, ülkenin mumlarını tek tek söndürüyor," diye mıldandı. "Mumu sönen bir halk homurdanır, acı çeker. Sesızliği derinleştirenbuöğelerdir." Sessizleştik. Avurtları çökmüştü. Mantığıylahesaplaşan ıağrurbırinatın egemenliği altındaydı sesi. Güzel günlere lan inancının dışında, her şeyini yitirmiş gibiydi. Derviş jssizliğiyle dinliyor, sağ göz kapağını hafif indirerek, kaırlı ve kesinkonuşuyordu. Zirvelerden inen sislerdeydi baışlanmız. Kafasının arkasına ve ensesine saplanan saçma yaralannan ve kurşun sıynğından ılık kan sızıyordu kara. Derinleşen cılarda ve tüfek seslerindeydi kulaklan. Kafasının kanlanıış kara batan tarafını kaldırmak isteyince, yaklaşan ayak sslerini duydu. Başucuna dikılen askerleri dinlemeye kouldu. "Kafası parçalanmış. Silahı yok. Çevirin, ceplerini yoklaın. Kimliğinebakın." Sırtüstuçevrileceğinianlayıncagözleriniyumdu.Kar,kan e ter kanşımı yüzde taşlaşan şafak aydınlığına baktılar. Soiğunukıstı, iç gözleriyle bakışlan izledi. Koynuna dalan el;rin soğukluğundan ürperdi. Cüzdanın çevrilen ilk sayfaından buz mavisi bir ses yükseldi. "Haydar Mecit. Bu da İcimmış? Köylülerden birisi olma» » 1. "Darbe ülkenin mumlannı tek tek söndürüyor. Mumu sönen bir halk homurdanır, acı çeker" diyordu. O gün köylüler onu ölü, peşine düşenler ise bir başkası sanmıştı. Dirilip kaçmca anlaşıhnıştı kim olduğu. Kelepçe ile noktalandı büyük kovalamaca. Babasını çağıımıştı görüş yapmaya. Ama görevliler, babasına "Buyur" dediler "bir sigara yak." Ibrahim Kaypakkaya lise yülarmda arkadaşlanyla... ölüyubırakıp, kendilerini uçurumdan aşağılaraatanlann eşine düştüler. Uzaklaşan ayak seslerini hassasiyetle izledi >lü. Şafak ayazının uyuşturduğu ellenni açlığına ve acılarıa bastırarak doğruldu ve y aralı bir kurt hırsıy la olay yerinlen uzaklaşh sendeleye sendeleye. Bir arkadaşla birlikte kendimi uçurumdan aşağı atmış, yuarlana yuvarlana gelip buzlu suda konaklamıştım. tki •" Anababası o çok küçükken ayrümıştt. Karakaya köyündeki evleri... k>nra bir hamal tutarak tabut ve kefeni ona verip lastaneye döndüler. telediye memuru "taşınabilir" diye bir kâğıt imzalayıp verdi >na. Bir yer gösterip oturup beklemesini söylediler. )ğlu yaralı yattığı günlerde, yüzünü göstermedikleri coridorlarda, şimdi onu görmeyi bekliyordu. 3ir süre sonra Ibo'yu buzdolabından çıkardılar. Ali (aypakkaya'ya "işte oğiun hazır" dediler. Kafadan kesikti. <amı, kollan, bacaklan ve kaba etlen yanlmıştı. Parça 3arça edilmişti Ibo. Gövdesi delik deşikti. "Otopsi" diye nınldandı onu buzdolabından çıkaran adam. "Peki ya bu jelikler ne?" diye söyledi Ali Kaypakkaya. Ses etmediler. Dğlunun karşısında sanki kanı kuaımuştu Ali <aypakkaya'nın, Karşısında o yiğit, o dal gibi oğlu yerine, «esilmiş, delik deşik edilmiş insan parçalan duruyordu. 3oğazı ve gırtlağı tamamen çürümüş ve simsiyahtı. Sanki ;embere alınmış da sıkılmış gibiydi. Daha sonra da kesilıp Darçalanmıştı boğazı. Omuzlannda, göğsünde sürüyle delik vardı. 3örüntüler karşısında Ibo'yu tabutuna yerleştiren hamal ağlamaya başlamıştı. Ali Kaypakkaya ona parasını vermek stemiş, adam almamıştı. "Bu bizim insanhk görevimiz" demişti. Nöbetçi erler ve hastabakıcılar Ali Kaypakkaya'yı yatıştırmaya çalışıyorlardı. Gelirken Ibo'ya vermek için yanına aldığı 1200 liradan 550 lira kalmıştı. Gidip birtaksiyle pazariık yaptı. Taksici parayt peşin ıstedi. Sonra Ali Kaypakkaya'ya "Uçağa götür" dediler. Arkasından hep birileri geliyordu. Uçakta 240 lira tabut taşıma parası aldılar. Cebinde kalan diğer parayı bilete verdi. Çıkışmayan kısmı için "Arkasından gelenlerin" araya girmesiyle "sonra alınz" dediler. Oradan Ali Kaypakkaya'yı havaalanına getirip polise teslim ettıler. Havaalanında uçuş bekleme salonuna alınırken arama kabininde Ali Kaypakkaya'yı arayan polisler, onun ceplerinden oğluna getirdiği ve Ibo'nun savunması için babasından istediği bildirileri buldular. Evirip çevirip bakıyorlar ve söyleniyoriardı. Ali Kaypakkaya "Onlan oğlum istemiştı, savunması için gerekıyormuş, ona getırmıştım" diye açıkladıysa da, polisler "Yok efendim yok, bunlar suçtur, yasaktır, madem oğlun öldü, yorgan gitti kavga bitti deyıp bunları yırtacaktın, seni suçlu olarak alıkoymamız gerekiyor..." diye bağırdılar. Ali Kaypakkaya bu davranış karşısında polislere "Oğlum ölmüş, bildiriyi nasıl düşüneyim, sabah beri bir dilim ekmek bir yudum su canıma girmemiş" diyerek kendisini bırakmalannı söylemiş, oradaki bir kadın polisin araya girmesiyle Ali Kaypakkaya'yı bırakmışlardı. Uçak Ankara'ya indiğlnde Ali Kaypakkaya'yı iki yüzbaşı karşıladı. Onunla taksi tutmaya çıktılar. Ibo'yu taksiye yerleştirip bağladılar. önde Ibo'nun bağlı olduğu taksi, arkada "takipçilerin" arabası evin önüne geldiler. Babası Ibo'yu evıne taşıdı O gece evinde onun başında bekledı. Başı avuçlannda duşündü durdu, yaşlandı durdu oğlunun başucunda. Sabah erkenden gidip bir minibüs tuttu. Ve oğluyla birlikte köylenne geidi. Ibo ile birlikte "takipçiler" de köye geldiler. Çevre köylerden Ibo'nun köye geldiği şaşılası bir biçimde kısa sürede duyulmuştu. Onu duyanlar öbek öbek uğurlamaya geliyordu. Evin çevresi bir anda köylülerie dolmuştu. Mezarlığın karşısından geçen büyük yoldaki benzincinin lokantası önünde "takipçilerin" arabalan duoıyordu. Takipçiler orada oturmuş uzaktan köyü ve mezarlığı gözlüyorlardı... ^ NİHATBEHRAM flbrahim Kaypakkaya" kitabmdan, Umut Yayıncıhk, 2. baskı 1996)