Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET DER< *• 1. Sayfanın devamı mesele, bunlann bereketlerini bereketli topraklara boşaltm landır." Zamanın dışında yaşayan vc csnemeyi seven bir ınsan ol rak aklımı biraz zorladım. Sözün özündekı ateşi sezınler g bi oldum. Kendi yüreğinden her daım bir adım önde yürüyı bu adanıın beni örgütlemeye geldiğini anladım. Aradan bir ay geçti. lçime uçurum suskunluğu çöktü. C kışi olduk. Kanadını mum alevindc yakmayan pervanen aşkınicedırdiycrek,FikirKulüplenFederasyonu'nunÇaı şubcsini, on kişi olarak kurduk ve ABD'yi hedef alan bir k ruluş bildirgesi yayınladık. Kısa bir zaman sonra müdürbizlen çağırdı, durumu sorc vetümumüzüdisiplinkurulunaverdi. AhmetKabaklı,Nih Sami Banarlı gibi tanınmış hocaların ıçindc yeraldığı kurı okuldan ihraç kararına vardı. Durumu öğrenince babam sesi çınladı kulaklanmda: "Rahat durmadm, köpo|lu köpel Şimdi ne halt edcccksin, koca lstanbul şehrinde!" Ivır zıvmmı torbalayıp okulun önüne çıktım. Yaptığım işin doğru olduğuna inanmama rağmen, yine de bir kuşk vardı içimde. Mevsimsızprcnsiplerinkurbanı olupolmad ğımı anlamayaçahşıyodum. Başımi çeviripbirbaktım ki gi lümscyerck geliyor. Yanında bırkaç "atılmış"la yaklaştılaı "Ne o, çok çabuk binmişsin Amentü gemisine, cennet bekleyenin mi var?" "Sokakta kaldık, sorun olduk," dedim. Kikirkikirgüldü. Sağelini omuzumakoyarak/'buhalkb zi besler,"dedi,yeterki sorun olalım. Sorun olmaktankorka insan aç kalır, sorunlan çözemez." Bakışlan disiplin kuruh nun karar aldığı odanmpenceresine çevrildi. "Bunlara ac yorum," diyc mınldandı. "Bunlar, çocuklann işaret parrnal lanndan korkuyorlar. Çocuklann soru sorması kadar güz< bir şey var mı yeryüzünde?" Bu halk bizi besler'e bakıyordum ben. Çarpık adımlarl karşıdan karşıya geçen birkaç kişinin dışında kimsecikk görünmüyordu. Anamınyoksullariçin söylediği, "ekme| kuru, ayranı duru," sözü yankılanıyordu içimde. Grevler, köylümitingleri, toprak işgalleri derken, Türk Sc ludergisinin yazı kurulunda yeniden birarayageldik. Herzj manki gibi gözünün kuyruğuyla süzerken gülümsüyordu Ş' rinşinn.Güzelşeyleryapmanınverdiğirehavetle, "Eeeee anlat bakalım Hacı Fışfış, yaşamla aran nasıl" diy sordu. "Fena değil," dedim." Yaşamımı mide kıyıntısı ile molo döşek arasında sıkışmaktan kurtardım. lyi oldu.. Köçek fis tanı gibi renklcndi ruhum." Keyfinden gözlerinin içi ışıldadı. Sözlerimin gerçek an lamlanyla değil de çagnştırdıklanyla daha çok ilgilenir gih bir hali vardı. "Yaşadığımızpratik,ortakyönlerirnizikeşfetrnernizev çoğaltmamıza yardımcı oluyor. Yalnız adamlar olmaktaı çıktık. Sırlaımkuması,kesirsiz,mükemmel insanlardeğili artık. Lakırdıyı ağzımızda çiğnemiyoruz. Yalın ve doğrudaı bir tarza doğru yaklaşıyoruz. Tartışmalan kökten sürme, ya İbrahim Kaypakkaya İFADENİZ Mİ NEYİNİZ VARSA ALIN; OĞLUMUN CENAZESİNİ VERİN... Binadan koşar adımlarla çıkan yarbay cipin yanına geldi. Ali Kaypakkaya'ya inmesini söyledi. Biıiikte aynı binaya girdiler. Bir koridordan geçtikten sonra yarbay, Ali Kaypakkaya'yı bir odaya aldı. Içeride beyaz önlüklü bir adam vardı. O adamı görünce bu kez Ali Kaypakkaya'nın içi kararmış "İbrahim belki de hasta, yine hastaneye yatırdılar, bu adamlann telaşı bundan" diye düşünmeye başlamıştı. Beyaz önlüklü adam, Ali Kaypakkaya odaya girince telaşlı ve tedirgın davranışlarla ona "otur şuraya, buyur sigara yak..." demiş paketinden sigara uzatmıştı. Ali Kaypakkaya ne sigara aldı, ne de oturdu. Odada aşağı yukan dolanmaya başladı. O sırada blrden kapı açıldı. Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Şükrü Olcay yanında bir albay, hastane müdürü ve biriki subayla içeri girdiler. Şükrü Olcay yukarıdan aşağıya Ali Kaypakkaya'yı süzdü, "Sen İbrahim Kaypakkaya'nın babası mısın" diye sordu. Ali Kaypakkaya "Evet" diye yanıtladı onu. Sonra Şükrü Olcay kesin ve katı bir sesle "Bunu birdenbire söylemek olmaz, ama ben söyleyeceğim; İbrahim öldü...." dedi. Ali Kaypakkaya'nın birden bütün kanı çekildi. "Anlayamadım..." diye kekeledi. "Oğlun öldü diyorum" diye sözünü yineledi Şükrü Olcay. Ali Kaypakkaya şaşkın ve birden bembeyaz olmuş yüzü altından "Neden ölsün benim oğlum, ölmez o..." diye karşılık verince... "öldü diyorum, işte öldü o..." diye kesip attı Şükrü Olcay. Ali Kaypakkaya bu kez garip bir şekilde hareketlenmiş ve sanki boğulmak üzere olan bir insanın çırpınışlarıyla bir yandan yutkunuyor bir yandan ceplerini kanştırıyordu. Sonra cebinden mektubunu çıkarıp "işte yazdığı mektup beni çağırıyor, ölmez benim oğlum, hasta değildi, sağlığım yerinde diye yazıyor" diye bağırmaya başlamıştı. Şükrü Olcay "intihar etti, oğlun intihar etti..." diye bağırarak karşılık verdi ona. Ali Kaypakkaya ıse kesik kesik yanan yüreğini dışarıya vuruyordu: "Hayır, hayır oğlum öldürüldü, oğlumu öldürdünüz, onu öldürdünüz, onu öldürdunüz, onu döve döve öldürdünüz, oğlumu siz öldürdünüz..." Odadakilerden birisi "sus, yoksa haddını bildiririz" diye kesti Ali Kaypakkaya'nın yakarışlarını; gözdağı verdiler ona. Ali Kaypakkaya bir aralık suskunluktan sonra, içli ve acılı bir sesle "verin benim cenazemi, ifadeniz mi neyiniz varsa alın; oğlumun cenazesini verin..." dedi. llkin "vermeyeceğiz, biz gömeriz" dediler. Bu söz üzerine birden yırtıcı bir sesle Ali Kaypakkaya "Cenazemi vermezseniz bir adım gitmem" diye diretti. Şükrü Olcay bu sıra beyaz gömlekli adama dönerek "Şuna su verin" dedi. Ali Kaypakkaya "suyunuzu falan istemiyorum, oğlumun cenazesini istiyorum, onu dişimi tırnağıma takıp büyüttüm, bir gecekondum var, şimdi onu satıp oğluma harcayacağım, köyüme götüreceğim..." diye karşılık verdi. Şükrü Olcay çevresindekilere "Muamelesini yapın" deyip döndü ve çıktı odadan. Sonra Ali Kaypakkaya'yı getiren yarbay onu tekrar alarak dışanya çıkardı. Oğlunu görmek için Diyarbakır'a ilk indiği gün kapısından çevirdikleri Askeri Hastane'ye geldiler. Orada Ali Kaypakkaya'ya yapması gereken birtakım işlerden söz ettiler. O da gidıp belediyeden bir "müsaade kâğıdı" aldı. 430 lira verip bir tabut seçti. 70 liraya kefen satın aldı. Kefen katlanırken, yolda gelirken kurduğu düşleri, oğlunun çocukluğunu, gözü önüne gelen kundağını, onu kucağına alışını anımsadı.