Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
BAŞKENT GUNLERİ Belleğimde kalanlar MÜŞERREF HEKİMOĞLU 1960 yılının Şubat ayı, sabaha karşı Karaçi Havaalam'na iniyorum. CENTO'nun doruk toplantısı var. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a eşlik eden üç gazeteciden bırıyım. ötekiler Advtye Fenik ve Şevket Rado. O zaman Akşam gazetesindeyim. Vedat Tanır ve Mukadder Sezgin söyledi sonra, Cumhurbaşkanı Akşam'dan bir yazan özellikle istiyor. Muhalif gazeteden de biri olsun diyor. Adımı da o verıyor. Pakistan yolculuğuna kadın gazeteciterin eşlik etmesini öngörüyor anlaşılan. O yolculuktan çok renkli anılarım var. önce oteldeki yaşlı görevli. Odama çıkarken sevgiyle bakıyor bana. Türksün. Mustafa Kemal'in kızısın diye kolumu okşuyor. Ertesi sabah Karaçi'nln büyük tirajlı gazetesinden biri Atatürk'ün kadınlannı anlatmamı istiyor benden. Sorulannı coşkuyla yanıtlıyorum. Gözleri parlayarak dinliyor, ertesi gün llk sayfada yer alıyor konuşmamız. Laik bir ülkenin bireyi olarak konuşuyor, hak ve özgürlüklerimizin yasal güvencelerini anlatmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Yazıyı okuyanlar ilgiyle, sevgiyle selamlıyor beni. Oysa o yolculukta başka gözlemlerim de var: Demokraslnln Altyapısı konulu bir konuşmada Pakistan Devlet Başkanı Eyüb Han, Kuran'ın Urdu diliyle okunduğunu söylüyor. O konuşma sona erince Türkiye Cumhurbaşkanı da Kuran'ın Türkçeye çevrilemeyeceğini söyleyen yobazlardan söz ediyor bizel Ben de tepki Bağdat'ta, Uluslararası Kadınlar Konseyi toplanlısında gösteriyorum. Bu Amerikalı, Avrupalt ve Ajrikalı delegeler M. Hekimoğlu ile.. sözleri neden Ankara'da giderek. Değişik dallarda çağdaş düzeye söylemiyor diye soruyorum sayın Bayar'a. ulaşan kadın çalgıcılarımız çoğalıyor. Sorumdan hoşlanmıyor. Çünkü, Konservatuvar sınavlanna ilgı gösteren Demokrat Parti iktidarı döneminde hiç kızlanmızın sayısı da giderek artıyor. söylenmedi bu sözler. ödün politikası Sıdıka ve Inci Özdll kardeşler telefon etti uygulandı yıllar boyunca. önceki gün. Ikisi de Gürer Aykal'ın Ekranda Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'u öğrencisi. Inci orkestra yönetıyor, Sıdıka dinlerken anımsıyorum bunları. Başka besteyle uğraşıyor, yapıtlan çalınıyor, anılanm da var. ilgiyle izleniyor. Bir tepeye daha bayrak Birieşik Arap Emiriikleri'ne gidiyorum diktiler. 1980'lerde. önce Abudabı, sonra Şarzad Bir solukta anlattılar bana. Antalya ve Dubai. Şeykalaria konuşuyorum. orkestrasına büyük ilgi var, sınav için 72 Şarzad'ın güzel şeykası Kuveyt çalgıcı başvuruyor. özdil kardeşler bir an Üniversitesi'nde okumuş, bana özel bir önce iyileşmemi, Antalya konserini ilki gösteriyor, öğle yemeğine çağırıyor, dinlememi istiyor. görkemlı bir sofra, kuş sütü de var ama Elbet dinleyeceğim. yemeklere el sürmüyoruz. Güzel şeykanın Antalya orkestrasına başka kent sorulannı yanıtlıyorum. Atatürk'ün orkestraları da katılmalı bence. Çoksesli kadınlannı anlatmamı istiyor. Masal türü müzik sevgisi daha çok gelişmeli, dinliyor, umutla parlıyor gözleri. yaygınlaşmalı. Demokrası de çokseslilik Dinledıklerını ülkesinde de yaşamak değil mi? umuduyla selamlıyor beni. Cumhuriyetimizi kuranlar çoksesli bir Bağdat'da düzenlenen Uluslararası toplum öngörüyor her şeyden önce, Kadınlar Konseyı'ni düşünüyorum sonra. çoksesliliği amaçlıyor tüm devrimler. Birgen Keleş ile bırlikteyiz o toplantıda. Yargıtay Başkanı Sayın Selçuk'un Ben gazetecı olarak çağrılıyım, Birgen konuşmasının tepkileri de bu nedenle. Keleş sosyal demokrat bir partili olarak. Toplumda çoksesli, çok renkli bir yaşamın Çok güzel izlenimler var yolculuktan. özlemi var.^ Değişik ülkelerden yüzlercek kadın katılıyor toplantıya. San Asyalılar, kara Afrikalılar, Amerikalılar, Avrupalılar arasında iki Türk kadını. Birçok kadın ilgiyle, sevgiyle selamlıyor bizi. Hepsi tanıyor Mustafa Kemal'i. O selamlar yerimizi de, yöntemimizi de çok iyi tanımlıyor bize. Laik bir devletin kadınlan olmanın bilincini duyuruyor. Uzun meslek yıllanmda, dış yolculuklarda çok derinden hissettigim bir gerçek bu. Eşit haklar, özgürlükler laiklikle değerteniyor, boyutlanıyor. Laik bir ülke olmasaydık her dakJa doruklara tırmanır mıydı kadınlanmız. Kimi Birteşmiş Milletler'de, kımi Dünya Sağlık Teşkilatı'nda, UNICEF'te, uluslararası başka kuruluşlarda, üniversitelerde, ülkemizde de değişik tepelerde. Hepsi belli ilkeleri simgelıyor, belli devrimlerle vanlan bir düzeyı, bir yaşam bıçımini. Sevgill dostum Dr. Hüsnü Göksel'in bir sorusu çınlıyor kulağımda. CSO'da güzel bir konserden çıkıyoruz, bir müzik şöleni yaşamanın sevinciyle kolumu tutuyor. CSO'nun kadın üyelerinı göstererek soruyor bana: Hangi Islam ülkesinde var bu çakjıcılar. O güzel konseri de müzik devrimi nedeniyle dinliyoruz değil mi? Karşı devrimlere, tek seslilik eğilimlerine karşın çoksesli müzik sevgisi de gelişiyor Ranta ve zamana direnen meşe ağaçları... Gençlerin okul dışındaki zamanlarını doğru değerlendirmeleri onlara sunulan olanaklarabağlıdır. Semt kütüphaneleri, resim, seramik, müzik, satranç, bilgisayar, tiyatro, spor ctkinliklerini sürdürebileceklcri mekânlar, bunlardan yararlanma olanakları gençlere sunulmalıdır. Kendilerini bulma çabasında olan, sürckli arayış içinde olan genç ruhların kollannı tek basjlannabulmalan çok zor. Yaşadığımız sokak ve scmt örneğinivererek,dahaönceyineBahçclicvler'in 6. Sokağındayaşayan gençlerin olanaklannı busohbetsırasındakonuştuk."Doğrutoprak ve iklimde dikilen, doğru bcslenen ağacın köksalmaması.geleceğeuzanıpyükselmemesi mümkün değil" diyerek gençlere otuzkırk yıl önce sunulanlannbugün daha çoğalmışveyaygınlaşmışolmasıgerektığini.bugünün gençlerinin çete üyesi olmaktan daha fazlasını hak ettiklerini düşündük. Dilerseniz eski Bahçelievler'i, semtin adını aldığı, bugün ise gün geçtikçe örnekleri rant karşılığındakurbanedilen"bahçelievi"nikoruyarak, çocukluk yıllannın geçtiği evi ve anılannı bizler için de koruyan ve onu görmemizi sağlayan Profesör Seçil Akgün'den dinleyelim...^ Sman Habib giderdik diye düşünüyorum. Çünkü orada gazoz içmek sankı Allah'ın emriydi. Bu ara cola mola gıbı başka ıçecek olmadığını, evlerde ancak ev yapması limonata veya vişne şurubu içildiğini de hatırlatmam gerek. 6. Sokak'ın Beşevler'e yakın ucunda bugün katliamcılardan kaçabilmiş olmanın kıvancıyla hâlâ dimdik ayakta duran, neredeyse kucaklayamayacağım kadar kalınlaşmış meşe ağaçlarının altıysa macunculann durağıydı. Macuncu mu ne? Yuvartak tepsilerindeki renk renk şekerli ağdalan çomaklara bulayıp satan, annelerin çok kızdığı, çocukların çok sevdiği macunculan nasıl bilmezsiniz? Peki "kaymak limon" diye bağıran el arabalı dondurmacıları da mı bilmıyorsunuz? 6'ncı Sokak'ın bugünkü çocuklannın yoksun kaldığı, sadece macuncular ve dondurmacılar değil. Bizim bunlardan çok daha önemli ve çok daha yararlı bir şeyimiz, bir kütüphanemiz vardı. Bugün askerlik daire başkanlığının yanındaki apartman da iki katlı bir evdi. Ama bu ev, bir çocuk kütüphanesı olarak donatılmıştı. Üst kattaki iki odantn biri pespembe duvaıiı, perdeli ve yer minderli masal odasıydı. öbürü de zaman zaman soya yağının faziletlerinden mikilere kadar değışen kısa metrajlı Amerikan filmlerinin gösterildiği sinema odasıydı. Bizim için masallann veya fılmlerin türü fark etmiyordu. Yeter ki olsunlar. Kütüphanemiz okuldan döner dönmez koşa koşa gittiğimiz, hafta sonlarımızı geçirdiğimız, daha uzun kalabilmek için tatil günlenni ıple çektiğimiz bizim yerimizdi. Bu kütüphane özel miydi, tüzel miydi? İki yıllık ayrılıktan sonra Ankara'ya döndüğümüz 1959 yılında kütüphanemizi neden bulamadık? Ne olmuş, kütüphanemiz nereye gitmışti? Bunlann her biri soru. Ama kanımca en büyük soru, neden şimdiki çocuklann mahalle ıçınde böyle bir kütüphanesı olmasın. Neden onlar da bızım gibi küçücük yaştan kitapla haşırneşır olmanın zevkini ve yarannı tatmasınlar?^ Seçil Akgün