Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
19MART 1995. SAYI 469 11 BAŞKENTGUNLERİ Gittikçe artıyor yalnızlığımız MÜŞERREF HEKİMOĞLU N Robert Redford'un yönettiği dördüncü film. Hedford, Morrotv, t'iennes ve Turturro. ğu gibi yuttuktan sonra, Charles Van Doren'initirafıkarşısında/'Hayatınızdabirkez olsun doğru söy lediğiniz için sizi tebrik edeceğim" diye epcyce abartilı bir çıkış yapan Ermeni asıllı komite üyesini uzun uzun alkışlayanlarkim!er?Toplumsaldürüstlüğüntemsilcileri onlar mı? Ölçütleri ne? Asıl paradoks buradaymış gibi geliyor bana. Çünkü ölçüt Charles Van Doren 'den başkası deği 1. Kendileriiçinpekgerekligörmedikleridüruslüğü bir entelektüelden bekliyorlar. Bir tür "neslesse oblige" beklentisi. Çünkü o, onlar için üstünbir"model"dir. Amahaftada 85 dolara üniversitede hocalık yaptığı zaman değil, "sonsuz"bilgisiniTV'desergileyipdünyanın parasını kazandığı zaman! Charles kendisine asıl acı veren, gerçek itirafinı komiteye ya dakamuoyuna değil, babasına yapmıştır zaten. Onun da toplumsal ölçütü yoktur. O da kendisinden üstün gördüğü, "model" olarak aldığı halde bir türlü ulaşamadığı daha üst düzey entelektüelin yargısından korkmaktadır en çok. Mark Van Doren oğlunu affetseydi, "yaptın bir salaklık, bari itiraf edip de ailemizin adını lekeleme," deseydi, 2O'inci yüzy ılın ortasında bir Shakespeare tragedyası yaşanmayacaktı kuşkusuz. Ama işte o, kişisel dürüstlüğünden ödün vermeyi aklının ucundan bile geçirmeyen, eski moda bir entelektüel ve şartlar o anda öyle gerektirdiği için bunu toplumkarşısındakanıtlamayızorunlugörüyor. Öykünün ödün vermeyen öteki kişisi, inatla olay ın üstünc giden genç avukat da bir entelektüel. Shakespeare çağından kalma değil belki ama, Van Doren ailesine hayranlığı sonsuz. Oysa, soruşturmay a Charles'ın adını kanştırmamaya çalışmasının nedeni bu hayranlık değil. O, kişilerin ya da kişisel başarının peşinde değil çünkü, sistemin peşinde. Toplumsal dürüstlük bir tek onun umurunda. Televizyonun toplumsal dürüstlüğü yıprattığına içtenlikle inandığı için giriyor bu savaşıma vekaybediyor. Kaybetmek kaderimiz mi? Ya kendi içimizekapanmaklasuçlanıyoruzyadakitlclcrin düzeyine inmekle. Bu durumda, çevremizde olup bitenlere baktıkça kara kara düşünmekten başka bir şey yapamıyorsak eğer, cezasını da fazlasıyla bizler çekiyoruz. ^ ejad Devrim'in ölümünü Galeri Nev duyurdu sanatseverlere, ayrıntıları Büyükelçı Erdem Erner'den dınledim sonra. Ona da Şırin Devrım anlatıyor. Sanatçılar ölmüyor ama Nejad Devrim'in ölüm öyküsü hüzün verdı bana. Parıs'te Türk ressamlannın bayrağını dalgalandıran bir öncü, sergiler açıyor, övgüler, güzel eleştiriler yer alıyor Fransız basınında. Bırçok sanatçı gibi güç, uzlaşmaz kişılığı var. Yalnızlığa gömülüyor giderek. Amman'da annesı Fahrünnisa Zeyd'den dınledıklerım çınlıyor kulağımda. Kardeşı Şirın Devrım Trainıer'i de hayli üzdü sanırım. Yazı odamda asılı tablösuna bakarken dinlediklerımı değil ressamlığını hıssediyorum yalnız. 198O'lı yıllardan guzel bir resım, sıyahlarla, kırmızılarla hayli karamsar ama ışığı da var. Telefon çaidı, bir arkadaşım ne yazdığımı sordu, Nejad Devrim'i deyince ressam diplomat Daver Darende'nin evındeki Nejadlar'ı mutlaka gor, bir Büyukada Tepeköy Mezarlığı, öteki Buyükada Şakırpaşa Konağı, bir de Bodrum Izlenımlerı diye kapadı telefonu. Daver Darende, Istanbul Çeşıtlemelerı adlı kitabında da söz edıyor bu resımlerden. Varşova Elçılıgı'nde müsteşarken Nejad Devrim ıle yakın dostluğu var. Nejad'ın dostu olmak kolay değil ama Daver Darende başarıyor. Nejad Devrım, Darende'nin resimlerinde de Büyükada'yı, eski günleri, Allye Teyze'yı, Suat Dayı'yı, gençliği bulduğunu söylüyor. lyi bir renkçi dıyor diplomat ressamımız için. Bedros Reis'ın bir sözü çınlıyor kulağımda, Fikret Mualla'nın tablosunu seyrederken şöyle dedi bir gün. Reis, resim renk dem«k. Jale Eralp Ankara'ya geldı, kardeşı Lale Kura'nın bir reçel şölenıne dönuşturduğü çay sofrasında güzel söyleşıler yaptık geçen gun Arada bir Nejad Devrim'in renklerıne de daldık, gökkuşağı turu saatler yaşadık. Jale Eralp kırk yıllık dostlukların guzelligını kanıtlayan bir arkadaşım, her şeyı güzel yaşayan bir kişi, New York ve Londra'da birkaç hafta geçirdi, New York'ta ablası Nilüfer Reddy'yı, oğulları Osman ve Emin Eralp'i, Londra'da büyük oğlu Mehmet All Dikerdem'ı, gelinını, torunlannı gördü. Ölçulu, dengelı bir insan, sevgisinı de, üzüntüsünü de sessiz yansıtır ama bu yolculuğu Orhan Eralp ıle birlikte yaptı sanırım. Değerli dıplomatımızın Birleşmış Mılletler'dekı delegelığı dönemınde New York'ta çok güzel anıları var. Eski dostların, ömeğin Şirin Devrim'in, Latife ve Arif Mardin'in ya da Ahmet Ertegün'ün sofrasında Orhan Eralp de konuşmalara katılmış olacak. Latife Mardın'i sevgiyle, teşekkürle selâmlarım her zaman. Caz dünyasında Türkıye'den bir yıldızın parlamasında güzel desteğı var. Istanbul'u bıraktılar, New York'un bir parçası oldular. Meleklerin müziğini çalan bir sanatçımız da New York'un bir parçası olmak yolunda. Şirin Pancaroğlu da New York'a yerleşıyor. VVashıngton'da Kennedy Center'de verdığı konserlerin haberleri çok sevindirdi beni. Konser programında uzun bir tanıtma yazısı, VVashıngton Post Gazetesi'nde de güzel bir eleştiri var. Mozart'ın flüt ve arp konçertosunda çalıyor Şirin Pancaroğlu. Elbet çok sevindım, ama üzüntümü de Şirin Pancaroğlu: Ülkesindeki müzikseverlere ne belırtmelıyım. Şırın Pancaroğlu'nu Amerıkalı ve Fransız müzikseverler bizden zaman arp çalacak? önce dinliyor! Oysa Ankara ve Istanbul Festivalleri'nde o da yer alabılir. Mayıs sonu Türkiye'ye geliyor ama konser, verecek mi, nerede bilmıyorum. Bir arp konseri, yaşadığımız ortama çok yakışır bence. Cadı kazanından uzaklaşırız bıraz! Siz bu yazımı okurken Suna Kan da El Paso'da olacak. Gürer Aykal'ın yönettiği orkestrayla Mendelssohn'un keman konçertosunu çalacak. El Paso'dan sonra Meksika'da da bir konseri var. Sanatçılarımız gümrük duvarını da, Okyanus'u da güzel aşıyor ama yeterı kadar destekleniyor mu bilmem? El Paso konserlerınde bir kuruş devlet desteği yok. Gürer Aykal'ın yerel yönetıcilerle imzaladığı sözleşme doğrultusunda gerçekleşıyor. Yılda bir konserde bir Türk solıst çalacak, bir de çağdaş Türk bestecinin yapıtı çalınacak. Aykal'ı içten kutluyorum, müzik devrımını güzel değerlendinyor, Atatürk'e böyle teşekkür ediyor. Tanıtma gorevını de güzel başarıyor sanatçılarımız. Artık dünyamızda değil ama dünyaya açılan, ülkemizı tanıtan bir sanatçımız da Nehar Tüblek değil mı? Dalında en çok ödüllenen Türk. Kaç kez ödül aldı, kaç kez onurlandırdı ülkemizi. Son yıllarda hıç görmedim onu, Akşam gazetesinde birlikte çalışırken başlayan bir dostluğun güzellığını hıç yıtırmedım. Arasıra yanıma gelir, kısa bir soyleşıyle okşardı yüreğimı. Birkaç sözcük ama çızgılerı gibi boyutlu. Kimı zaman karar veremıyorum, ülkemizin güzel insanlarını tanıdığım, birlikte çalıstığım için mutlu muyum, mutsuz muyum? Tanımak, sevmek, dost olmak elbet büyük mutluluk. Ama boşlukları kolay dolmuyor ve gittikçe artıyor yalnızlığımız. ^