26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

CUMHURİYET DERGİ. 31 TEMMUZ 1994. SAYI436 PORTRE 3 yüzü fotoğrafta kaldı ması "Murtaza"da (1965) Müşfik Kenter'in oynadığı Bekçi Murtaza'nın kansı; Duygu Sağıroğlu'nun ilk filmi "Bitmeyen Yol"da (1965) köyden göçmüş bir ailenin sınıf atlama hayalleri kuran gündelikçi gelini; Ayşe Şasa'nın ilk senaryosu ve Erdoğan Tokatlı'nın ilk fılmi olan "Son Kuşlar"da (1965) kızlan vasıtasıyla sınıf atlama peşindeki geçim sıkıntısı çeken bir anne; yazar Cengiz Tuncer' in ilk fılmi "Sevmek Seni"de (1965) ise diger iki ayağınt Bcklan Algan ve Selma Güneri'nin oluşturduğu egzistansiyalist bir triologinin olgun kadın ayağı olarak birbirinden etkileyici tiplemeler çizer. "Sevmek Seni" merhutn romancıyayıncı Tuncer'in ilk ve tek filmidir. Bu güne kadar hiç gösterime çıkmamış bu ilginç fılm, tarihin tozlu sandıklanna terkedilmiştir. "Sevmek Seni" aynı zamanda Türkiye'de kitap olarak basılan ilk scnaryodur. Ayfer Feray piyasa tarzı dışında, şahsi kaygılar taşıyan ilk fılmlerini çeken yönetmenlerin gözdesidir. Rol aldığı filmlcrden, Haldun Dormen'nin Güner Sümer'in oyunundan uyarladığı sincmatografık değeri tartışmalı "Bozuk Düzen" (1965) ile Fellini'ye asistanlık yapmış, İDECH (Avrupa'nın en önemli sinema okullarından biri) mczunu Alp Zeki Heper'in muamma kiilt fılmi "Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri" de (1966) birer ilk filmdir. Sansiir kurulu fılmi müstehcen bulup tümden reddetmiş ve hiç gösterilmemek "Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri"nin makus talihi olmuştur. Bugün tek kopyası SinemaTV Enstitüsü'nde bulunan fılmın gösterimi yönetmeninin vasiyeti üzerinc hala yasaktır. Ama belki de sincmadaki en çarpıcı kompozisyonu, Ulusal Sinema teorisinin örnek fılmi Halit Refiğ'in "Haremde Dört Kadın"ındaki (1965) Gcnç Osmanlılar dönemindeki bir paşanın üç kansından biri olan Şe vkidil roİüdiir. Devrin çok karılılık ve kapalı harem yaşamına dayandırılarak fılmde paşanın iki karısı arasında Türk sinemasındaki ilk lezbiycn ilişki perdeye getirilmiştir. Feray' ın dişi partneri ise paşanın ikinci kansı rolündeki Birsen Menekşeli'dir. Belki yüzünün yoğunluğunun kasveti Yeşilçam'ayüzlercekiloağırgeldiğinden sıradan ticari filmlerden ziyade, sıradışı dönemin haleti ruhiyesine pek uygun düşmeyen 'riskli' fılmlerde oynamıştır Ayfer Feray. Zaten Yeşilçam'ın onu vamp oynattığı birkaç ticari fılmde de, filmlerin çok ötcsinde 'uzaylı' gibi kalmıştır. Uzun bir aradan sonra seyrek olarak, bazı önemsiz fılmlerde görünmüş. Filmlcr içindeki hacmi gittikçe küçülmüş ve ne idüğü belirsiz, üstelik fılme de çok fazla gelen bir dekoratif malzemeye dönüştürüldüğü Orhan Aksoy'un Türkan Şoray filmi "Tatlı Nigâr'Man (1978) sonra Yeşilçam 'dan tümden çekilmiştir. Vetlyatro Ayfer Fcray'ın bir de tiyatro yanı vardır, hatta döneminde zevklerin avam köşelcrine hizmet veren sincmada hiçbir zaman edinemediği kadar büyük bir sükse yapmıştır tiyatroda.Ozclliklede Haldun Dormen'insahneye koyduğu Jacques Deval'in "Şahane Züğürtler" (1964) oy unundaki düşkün Rus asi lzadesi rolüyle. Ayfer Feray da Dormen'in yüzlerce keşfınden biridir; başta Dormen'in ısrarlanna temkinli yaklaşan Feray, sonunda "Denerim ama, becereceğime inanmazsan bırakıp giderim" diyerek Philip ICİng'in "Papaz Kaçtı"sının (1955) provalanna başlamış. Dormen, anılannda: "llk kez sahneye çıktığına inanmak güçtü... Türk tiyatrosu yeni bir yıldız kazanmıştı" der. Ayfer Feray 1968'de merhum Nisa Serczli'yle birlikte kendi topluluğunu kurmuş, bir yıl sonra Serezli'nin ayrılmasından 1972 krizine kadar da topluluğu Ayfer Feray Tiyatrosu ismiyle sürdürmüştü. 1976'da bir kez daha kurduğu tiyatrosu uzun ömürlüolmadı. Ayfer Feray'ın son sahneye çıkışı ise 198081 sezonunda Haldun Dormen'in sahneye koyduğu, Egemen Bostancı Müzikali (Nisa Serezli'nin "Hello Dolly"den uyarladığı) "Çöpçatanın Fendi"yle oldu. Ayfer Feray perspektifı geniş, çok farklı karakterlcrde veçok farklı tarzlarda oynayabilecek bıroyuncu değildi ama, sahnede olağanüstü rahat, kendi perspektifı içinde yetenekli ve inanılmaz karizmatikti; sanki bir büyü gibi. Ve bir de arkasında, dar muhite sıkışmış bir söylem bıraktı Ayfer Feray: Aşklannda, dostluklannda, işinde, tüm hayatındaki sahiciliği üzerine. O an yaşadığı ugruna her şeyi bir anda bırakıp, her şeye bir anda başlayabilen "mangal yürekli" kadının söylemi. Fotoğraflanndaki, hiç hiç mi hiç pişman olmadan mı, yoksa türlü pişmanlıkla damıtarak mı itinayla biriktirdiğini artık hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz tortularla oluşmuş yoğun bakışlanyla 'sağlama'ya devam ededuracağı bir söylem. Dönemin erkek aydınlanndan Ayfer Feray'ınetkialanına girmemiş olanı yok gibiymiş. lllâ ki edebiyatçılar; vuslata crilmiş ya da erilmemiş aşklar ve ilgilerin izdüşümü olarak, meftunlannın bir hayli şiirine, roman ve hikâye kahramanına ilham kaynağı olmuş. Modernizm, bir riya olan burjuva ahlakı ve gclencklerinc meydan okumanın birincil tematiği olarak erosu almış; ama bu noktada ciddi bir çelişkiye düşmekten de kurtulamamıştır: Riyaya karşı çıkma adına kendisi de yeni bir riya formu oluşturarak. Çünkü asri zaman erosunun muhteviyatında aşka ve üremeye pek yer kalmamış, çağdaş bir yabancılaşmayla bclirlenmiş 'seks' iktidarını kurmuştur. Ayfer Feray ise, Nathalie Serrault'un "Kuşku Çağı"nda dile getirdiği asri zamanın envai çeşit yabancılaşmasına 'elimahkum' maruz kalmış, duygulannın Dostoyevskiyen dcvamlılığı ve yoğunluğunu yitirmiş birey tanımına inat, taban taba Yüzü tamamen yandı, sonra yeniden biçimlendi. na zıt bir hayat sürdürmüştür. Biri erkek, biri kız iki çocuğu olmuş. Erkek Ama belki de yoğunluğu aşklannın muhatapolanı günümüzün tanınmış reklamcılanndan lanna fazla ağır gcldiğinden, aşıklann sayısı Ali Tara, kız olanı ise hayatıy la hiç kurtulamada bir hayli kabank olmuş. Çevresine örülmüş söylemde, ölümüne yoğun ve hesapsız dığı bir dram olmuş Ayfer Feray için. Ve bu aşklann Medea ile Justine (Lavvrence Durdram, bir yangın yerine benzeyen gözlerine, rel'in kahramanı) arası kahramanı olarak antüm dünyaya daha çok da kendi kendisine bir latılır. Ayfer Feray devrin entelijensiyasının celalin kasveti olarak yerleşmiş. buluşma yeri olan bar ve meyhanelerin müdaUzunca bir süredir Bodrum'da kanseriyle vimiymiş. tçkiyi de sıkı ve sahici içermiş. gönüllü sürgününü yaşayan Ayfer Feray'la Ama aşk alanını kesinlikle entelijensiya ile bir röportaj yapmayı düşünüyorduk. Yanmasınırlamamış; sıradan bir delikanlı da, yeter yı göze alarak, doğrudan gözlerinin içindeki ki yüreğinde aşk kıvılcımını çaktırsın, onun yanm asırlık yangına bakacak sahicilikte bir hikâyesinin Romeo'su olabirmiş. Ayfer Feröportaj. Ve bu yangın gözlerin sahibcsini, uray'ın büyük aşklanndan biri de devrin efsalaşabildiğimiz kadar tortulanyla tanımak. • ne futbolcusu Metin Oktay'mış. Oysa kısmet, aı kasından yazmakmış. Aşklan ve çocuklan Leissen'in"GoldenEarrings"indenNuri Akıncı'nın uyarladığı "Çingene"de (1966) Marlene Dietrich'in rolünü oynarken, sette çıkan bir yangında yüzü tamamiyle yanar. Fatih Ozgüven'in deyişiyle: "Yoğunluğu, bazı yüzleri öyle bir yakar ki, sonunda gerçek dünyanın alevlerini de kendilcrinc çekerler". Yurtdışında, uzun tedaviler ve estetik amcliyatlarla yeniden biçimlcncn yüzü artık bir masktır, tüm manası daha da yoğunlaşarak bir çift iri siyah gözdc toplanmış, yürck söken bir mask... Tiyatroda büyük sükseyapmtştı. Yüzü tamamen yanar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear