Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
PAZARIN ç PENCERESİNDE ff şeyler yazıyordum .. canım sıkılıyordu arada bir. Az gcliyordu sö/cükler. Bir baktım ozan komşum çıkagelmiş.. "Ne talihsizsiniz siz" dcdinı. "Türkçede bugün kullanabilcn so/diklerin sayısı birkaç onbini aşmıyor. Sizse *Oxford Dictionary'daki yarım milyona yakın sözcüğün rahat dö* şeğine kurulmuşsunuz, diyecek yok keyfinizc!" Cıülümscdı, "öyle mi sanıyorsunuz? Bir de bana sorun. tngilizce sözcükler öylesine yetersiz ki! dedi." Dağarcığındaki yanm milyon sözcüğü bile yetersiz bulabilen, az ve öz konuşup ama doğru konuşmayı amaç güçden, bir uzakdoğu. şiiri söylemenin kilometrekarelerce istida döşemekten daha görkemli olduğunu anlayan bir yazar burada ne kadar sıkılırdı! lyi bir yazarı mesela Chekov'u diskotek'tc görebilir miydik? Chekov yaşarken ne Taganrog'da ne Moskova'da ne de Yalta'da diskotek yoktu. Olsaydı ya da Chekov bu gün yaşasaydı? Onu ne yapıp yapıp Diskotekte "Chekhov alabalık mı kalabahk hir diskoda etrafımdaki uğultudan söylenenleri duyamıyorum. Sağır olmayı ömrümün hiçbir anında bu kadar istediğimi hatırlamıyorum. Sigara içenlerin sayısı da kabank: Gürültüden kaçmanın yolunu bulsam; bu dumanda boğulacağım. Disk cokey hoparlörleri sonuna kadar açmış; CTıris de Burgh söylüyor: "Talk to me I need a little advice..." Marguerite Duras'nın daha dün okuduğum kitabından bir bölüm geliyor aklıma: Mavi Gözler Siyah Saçlar başlıklı bu kitapta bir kız var bir de oğlan: "..Konuşmuyorlar, birbirlerini dinli K kaçımız kafa yormuştur? Çocuklann dikkatlerini bir konuya ancak kısa bir süre için yöneltcbileceklerini söyler dururuz. Bunun erişkinlerin çoğu için dc geçerli olduğunu bilenimiz azdır. Bu gerçeğe rağmen mesajımızı karşımızdakine nasıl iletebiliriz? Bu ilgisizliği aşıp ilgi çekmenin kurallan nedir? Zengin çağnşımlar yapan bir birikim, bağlantılan çabuk butan bir zcka katsayısı ve karşımızdakinin dürtülcrini, eğilimlerini ortaya çıkarabilme yeteneği kuşkusuz işe yarar. Ya bu konularda henüz ycterli donanıma sahip değilsek? Daha sarsıcı bir soru: Ya karşımızdakinin birikimi, konuşu lerine, Pop Müziğinin birinci liginde oynayanlara bakın: Yerden salınan dumanlardan üste başa giyilen uzay kıyafctlcrine, kafalanna takılan kızılderili tüylerine kadar müziğin ve sesin ne şekilde bütünleneceğini göstermiyorlar mı bize? Michael Jackson'u Michael Jakson yapan nedir? Sesinin gücü mü yoksa şarkılannın sözleri mi? Ya da 65 kamyon tarafından taşınan 2 ton elbise, 15 mil uzunluğundaki kablolar, 225,000 NVatt'lık video sistemi ve bunlan çalıştıran 200 küsur kişilik maiyetince desteklenen "showman"liği mi? Kuşkusuz sonuncusudur! / fc 1 f!? Konuşmama, blrblrlmlzl dlnUmam* bahl* konuau olunca •cdadımızın "Azlm bir tımarhana", Shak*sp*ar«'ln "koskocaman bir tlyatro aahnsal" olarak tanımladıkları ŞH yaryUzünda n« olur billr mlslnlzT Mlm u n ı t ı gallşlr! Tlyatroda olduftu glbl lnc*al da^ll, an llkall, an kabaaı •gaman olun Blrblrimtel otfrUntü v* Jaatlarl* »tkllmnag* çalıaınz. yorlar ama her ikisinin de aklı başka yerde. Soru soruyorlar; ancak cevap bekledikleri yok. Kendi kendilerine konuşuyorlar. Oğlan kızın konuşmasını bekliyor. Sesini seviyor kızın; ona bunu söylüyor. Insanlann konuştuklannı daima dinleyen biri değil ama bu kız konuşunca dinliyor. Zaten onu odasına davet etmesinin nedeni sesinin çekiciliği dc değil miydi?" "Dilin bir müziğinin olduğu gerçeğinin başka türlü vurgulanmasıdır bu!" diye düşünmüştüm; "Bir de konuşanlann bazen birbirlerinin ne söylediğini dinlcmediklerinin.." 'Havadansudan' bahsetmede amaç nedir? Konuşmak ama herhangi bir şeyden sonra, kaç cümleyi nasıl söyledikten sonra karşımızdaki sıkılır? Bu konuda lanlann içeriğini iplememe yönünde gelişmişse? Zaten insanın konuşmasını imkansız kılan böyle bir gümbürtü hüküm sürmez, oturanlar, ayakta duranlar ve dans edenler birbirlerinin dediklerini duyabilirlcrdi. "Talk to me talk to me talk to me talk tome I am the one yes I know I am the one.." Konuşmama, bırbirimizi dinlememe bahis konusu olunca ecdadımızın "Azim bir tımarhane", Shakespeare'in "Koskocaman bir tiyatro sahnesi" olarak tanımladıklan şu yeryüzünde ne olur bilir misiniz? Mim sanatı gelişir! Tiyatroda olduğu gibi incesi değil, en ilkeli, en kabası egemen olur: Birbirimizi görüntü ve jestlerle etkilemeye çalışırız. Envai çeşit Rock'un geçen haftaki listelerde birden ona kadar sıralanan gözde Garsonlar gelip geçiyorlar; her bir yanımızdan insanlar akıyor. Burası diskotek mi, Topkapı Otobüs Gan mı belli değil.. Chris de Burgh en yüksek perdeden sürdürüyor şarkısını.. "Burada görürsem acıyacaklanmın başında yazarlar yer alırlar" diye düşünüyorum: Söylediklerinin anlamlan, bu anlamların ayrıntılan konusunu ciddiye alan bu insanlar önce beylik konuşmalann geçerli olduğu, beylik konuşmayı havadan sudan başlatıp rafadan yumurta tarifıne kadar saatlerce sürdürüp götürenlerin arasında mutsuz bir azınlık sonra konuşmamanın, sadece jestin yürürlükte olduğu bu ortamda antibiyotikli besi yerine düşmüş saprofıt bakteri gibi hissederlerdi kendilerini.. Nermi Uygur, "Dilin Gücü"nde Ingiltere'de başından geçen bir olayı anlatır: "Bir oda komşum vardı, Ingiliz. Ozandı.. Bir gün Türkçe bir en son açılanına götürmek isterdim. Eğer yanm saat sonra sıvışmaya kalktığında altıokka yapılıp havuza atılmazsa eninde sonunda oturur bu liberoptik ışıklı ortam içinde gümbürtüye gidenleri, diskoyu bize öyle bir yerinden yakalar ve anlatırdı ki... Biz yeniden sözlerin anlamlannın olduğunu, konuşmanın sadece bakkaldan peynir, Petrol Ofısi'nden benzin alırken değil iki insanın iletişiminde de yararlı olabileceğini hatırlardık! Nermi Uygur "Dilin Gücü"nün bir yerinde Eski Yunanlılann, dillerini anlamadıklanna "barbar" dediklerini hatırlıyor; yani "bar bar bar" diye konuşanlar! Demek ki o çağın barbarlannı barbar yapan gümbürtüye ahcnk tutup susmalan değil sadece anlaşılmayan bir şekilde konuşmalanymış! < 21 CUMHURİYET0ER0İ9AÛUSTOS1992SAYI333