Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Orta Asya'dan Anadolu'ya süregelen bir gelenek KAZAK DUGUNLERI Eskiden, masaliardaki gibi kırk gün kırk gece sürermiş "Toy"lar. Zamanla anavatanından kopmuş ve çevresel etkilerle değişikliğe uğramış. Bugün ise 34 gün sürüyor. Eskisi kadar zengin değil, ama gene dekorumaya çalışıyorlar Kazaklar bu geleneklerini. Nlhat Hahcı ^ ^ ümiiş işlemeli kemerlerimizi, renkli oymalı mes• "lerimizi (ayakkabı) çıkanrdık "toy" günleri yerlerinden... Delikanlüann her birinin ayn güzellikte bir kemeri olurdu... Kimisi allın, kimisi giimiiş, kimisi de degerli laşlarla bezenmişti özenlice... Toy günleri tımmaklarımız (şapka), cegilerimiz (gömlek) ayn bir temiz olurdu. Hepsinin üstüne siyah kadifeden yapılmış meşpetler (yelek) giyilirdi. Damal ise kış günlerinde ayn, yaz günİerinde ayn giyerdi... Zenginlerimiz, toy günleri tommuklarının (eyer) altına saf ipekten yapılmış saçaklar yayarlardı... Delikanlılar böylece giyinip kuşandıktan sonra damadı da yanlarına alarak gelinin üyüne (çadır ev) doğru yola çıkarlardı... Toy, delikanlıların gelin üyü önünde toplanmalanyla başlardı... Gelin kendini damada ve delikanlılara göstermez, obanın kızlan ve gelinin yengesi damadın cevresini alarak onunla birlikte toy için özel yapılmış üye dogru yola çıkarlardı... Toyun önüne gelindiğinde damal allan indirilir ve hep birlikte üyün içine girilirdi... Daha sonra günlerce suren şölenler verilirdi... Atiar yanşır, adamlar yanşır, kımız mevsimiyse kımız içilirdi. Dutar çalınır, dombıra çalınır, kopuz çalınır ve davıldarlar, davıldazlar bunlara eşlik ederlerdi... Yigitlerin dışarıda tuttukları güreşler günlerce sürerdi..." Davetlisi olarak "toy"una konuk olduğumuz, oldukça dinç gösteren yaşlı Kazak anlatıyor bunları... Adının Hacı Kahraman olduğunu öğrendiğimiz yaşlı Kazak, elindeki tastan "akçay"ını yudumlayarak, dura dura konuşuyor... Kazaklar yaklaşık 30 yıldır Türkiye'deler... Yıllar süren bir göç sonunda Orta Asya'dan kopup gelmişler. Yol boyunca karşılaşılan sıkıntıları ve çekilen acıları yaşlı Kazakların yüzlerinde hâlâ okumak olası... Çekilen tüm bu güçlükler ve uğranılan sıkıntılar, bu insanları kendi içine kapalı, geleneklerine bağlı bir topluluk haline getirmiş... Kazakların özellikle korumaya çahştıkları geleneklerinden biri de evlenme törenleri ya da kendi deyişleriyle "toy"... "Memlekette bazen kırk gün süren düğünler yapılırdı" sözünü duyduk yaşlı ve büyük göçü yaşamış Kazaklardan... Nostalji dolu bu sözlerin ardından gençler üzerine yakınmalar geliyordu... Gençler gelenekleri koruyamıyordu, gençler TUrklere "özeniyordu"... "Böyle giderse başımıza taş yagacak" diye noktalıyordu çoğu konuşmasını... Gelenek lerine bağlı Kazakların "toy"ları biraz Türkleşmesine rağmen orijinalliğinden ve görkeminden hiçbir şey yitirmemişti... "Toy'Mar artık kırk gün kırk gece sürmese de 45 gün sürebiliyordu... Kazaklar yurtlarında olduğu gibi burada da "cırtıs toy" ve "kelin keldi toy" biçiminde iki bölüme ayırarak kutluyorlardı. Sevinçle kutlanan "toy"lar, bu insanlar için tam bir mutluluk kaynağıydı... Günlerce süren "toy"lar sırasında, Avrupa'dan izinli gelenler, gov sirasında doğmuş olanlar, yurtlannı da görebilmiş yaşlılar ve Türkiye'de yetişmiş yaşlılar gibi farklı kuşaklara mensup Kazaklar bir araya geliyordu... "Cırtıs toy" denilen ilk "toy", memlekette kız evine atlarla gidilerek gerçekJeştirilirmiş. Artık atların, kiymeşek çulavışlann (gelinlik) yerini gelin arabaları ve telli duvaklı gelinlikler almış... Bunun nedenini sorduğumuzda, kimi yaşlılar yine gençlerden ve yeni kuşaklardan yakınmaya başlıyor. Kimi yaşlılar da gerçekleri dile getirmenin verdiği rahatlıkla açıklıyorlar: "Kazakistan'daki 'toy'lan burada kutlamak imkânsız. Buna mali açıdan çoğunun gücu yetmeyeceği gibi, yeni kuşaklar özellikle genç kızlar bunu istemiyor. Kazakların orijinal gelinligi olan 'kiymeşek çulavışlar' hemen hemen hiç kimse de bulunmuyor..." "Cırtıs toy"dan birkaç gün önce başlıyor artık tüm düğün boyunca sürecek olan şölenlerin hazırlığı... "Toy"larda yenilen içilen her şey Kazaklara özgü... Ertesi gün büyük miktarlarda tüketilecek olan etin sağlanması için bir gün önceden koyunlar kesilip parçalanıyor. Bu işlemler genelde yaşlı ve deneyimli Kazaklar tarafından gerçekleştiriliyor... Bütün bu kesim ve hazırlama işlemleri eğlenceli bir görev olarak görülüyor; bahcelerde öbek öbek toplanarak yurtlarına olan özlemlerini kendi aralarında anılarını anlatarak gideriyorlar. "Toy'Mar için çoğu zaman yan yana iki apartman dairesi tamamen boşaltılıyor. Bir daire hanımlara diğer daire ise erkek davetlilere ayrılıyor. Sabahm erken saatlerinde başlıyor "toy" yemekleri, akşam geç saatlere dek sürüyor; kimisi 1001 Gece Masallan'nı andırıyor... Bir Kazak "toy"unu izlemeye karar verdikten sonra "toy" sahibinden gereken izni koparmak güç olmuyor. önce erkek davetliler için hazırlanmış daireye giriyoruz. Kapı önünde sıralanmış düzinelerce ayakkabıyı aşıp içeri girdiğimizde yer minderlerine yaslanmış, keyifle çaylarım yudumlayan Kazak ları görüyoruz. Yerlere serili halı ve kilimlerin desenlerini ve renklerini hayranlıkla seyrederek içeridekileri selamladıktan sonra biz de bağdaş kurup oturuyoruz. Bize sunulan "akçay"ın tereyağı kanştırılarak içileceğini duyunca biraz şaşırıyoruz doğrusu. Ama "akçay"dan sonra sinilerle getirilen ve "et balav" denilen etli pilavın çatal kaşık kullanılmadan ellerle yenildiğini görünce şaşkınlığımız daha da artıyor. Şaşkınlığımızı gören ve kendisini Musa Çakmak olarak tanıtan genç bir Kazak, bizi bağışlarcasına gülümseyerek başlıyor konuşmasına: "Yalnızca bu yemegi böyle yediklerini, bunun bir gelenek olduğunu ve anlayışla karşılanması gerektigini" anlatıyor, elinde koca bir but parçasıyla... Daha sonra "sorpa" denilen et suyundan yapılmış özel bir çorbayla dolu tası başına dikiyor ve bize "Hadi göreyün" dercesine bakıyor... O anda tüm davetlilerin bize merakla baktığını fark ediyoruz. Bizim de eller imizle yemeğe başlamamız, gerginleşen havayı yumuşatıyor, durgunlaşan yuzler hoşnutlukla gülümsemeye başlıyor. Yemek sona erdikten sonra ellerinde ibrik, leğen ve havlularla "temizlik görevlilerl" tüm davetlileri birer birer dolaşıyor. "Temizlik faslı" bittikten sonra Kazakların vazgeçilmez içeceği "akçay"ın, yeniden davetlilere sunulduğunu görüyoruz. Kazakların "toy"larında titizlikle uyguladıkları kurallardan biri de, davetliye itibarvna göre et çıkanlması... En önemli « ^ Variıklı bir Kazağın toyunöa lU'a yakın koyun kesiliyor Eğer Kazak variıkjı değilse, toy masraflan akrabalar tarafından paylaşılıyor. parça olan kelle ise, en itibarlı davetliye çıkarılıyor. Bu kural, köklcşmiş; kimse bundan alınmıyor. "Toy"lar ailelerin mali durumlarına göre yapılıyor. Eğer aile varlıklı değilse Kazak toplumunda yerleşmiş olan dayanışma mekanizması harekete geçiyor ve "toy" masraflan akrabalar tarafından paylaşılıyor... Varlıklı bir Kazak "toy"unda 10'a yakın koyun kesiliyor. "Toy" bittikten sonra bile her gece gelen konuklar için bir koyun kesiliyor ve konuklar ağırlanıyor... Ya yiten değerler, zorunlu olarak terk edilmesi gereken gelenekler yok mu? örneğin Orta Asya ve Kazak Türkleri denince hemen akla gelebilecek olan kınuzı göremedik bu "toy" şölenlerinde... Bunun nedenini sorduğumuzda ise, "Kısrak sütünden kımız yapmak öyle herkesin ustesinden gelebileceği bir iş değil. Bu işin ustaları ise günden güne aza|ıyor..." yanıtını alıyoruz. Bozkır yaşamının bir parçası olan at ile hemen hemen ilişkileri kalmamış olan Kazakların "toy"larında at eti de göremedik... At etini, geleneklerine çok sıkı bağlı olan yaşlılar eğer güçleri yerindeyse kendi kestikleri atlardan sağlayarak yiyorlarmış... "Toy" sofralarından at eti eksileli ise yıllar olmus... "Toy" sahibi Hacı Kahraman'ın yanına gidiyoruz yine... Yanına oturmamızı bekledikten sonra yarıda bıraktığı konuşmasını sürdürüyor: "Sakın eski 'loy'larla burada yapılanları karşılaştırmayın. tpek Yolu dizisini de seyretlim, orada da hiçbir şey eskisi gibi degil... Eski 'loy'larda yaşanan o guzellik kalmamış; fakirleşmiş 'toy'lar; görkeminden çok şey yitirnuş... Düzinelerce koyun kesilen, kımız, sorpa ve akçayın davetlilerin laslanndan eksik olmadıgı 'toy'lar yok artık... Yigitlerin at yanştırdıgı, yorulmak bilmeksizin günlerce giireş tuttugu 'toy'lar yok artık... O 'toy'larda yaşanan, görülen bollugu, zenginligi bir daha hiç yaşayamadık..." Hacı Kahraman'ı tüm davetlilerle vedalaştıktan sonra geçmiş 'toy'lara olan özlemiyle başbaşa bırakıyoruz... Dışarıya çıktığırruzda sıcak bir rüzgâr yüzümüzü yalayıp geçiyor. "Kazak bozkırianmn rüzgaıian kadar sıcak" diye geçiriyoruz içimizden... O büyük "toy'Marda at yarıştıran yigitlerin çığlıklarını ve nal seslerini duyar gibi oluyoruz. D 17