Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C A E S 8 7 Bellekte kalan sahneler Sinemanın, ölümcül düşmanı, çağın doymak bilmez görüntü tüketicisi TV'ye karşı varlığını, yaşamını korumak için giriştiği görkemli bir fuar, baş döndürücü birpanayır Cannes... İşte bu panayırdan görüntüler, sahneler, konularvefilmler... atlik filmin) sürprizleri henüz sona ermemiştir. Pavel, biraz sonra, bir masada yemek yerken tanıdığı Romano'nun aslında gemi lokantasında garsonluk yapiığını ve zengin, soylu karısıyla sürdüğü rnutsuz yaşamdan ancak böylesine kaçabildiğini anlayacaktır... Oysa kendisi genç bir kadınla \eni evlenmiştir, çok mutludur... Karısını Romano"ya tanıştırmak isteı, yanına götürür... Geniş kenarlı beyaz şapkanın altındaki ince, zarif kadın yüzü Romano'ya doğru döner... Ve... ancak romantik sinemada rastlanan (iyi ki rastlanan) o beklenmedik olaylardan, o kahredici rastlantılardan biriyle film noktalanır... (Siyah Gözler" / Nikila Mikhalkov/ Italyan filmi) Atillâ Dorsay Cannes 87... Sinemanın, ölümcül düşmanı, çağın doymak bilmez görüntü tüketicisi TV'ye karşı varlığını, yaşamını korumak için giriştiği ve garip bir biçimde, dünya çapındaki tanıtımı icin yine aynı TV'ye başvurmaktan kaçınamadığı görkemli fuar, başdöndürücü panayır... Bu panayırda bu yıl 50 civarında film izlemişiz. Hepsinden söz etmeye bu derginin belki tümü yetmez. Gelin, biz değişik bir şey yapalım, bunlann arasından belleğimize en çok yerleşen "sahneleri" aracılığıyla kiıııi filmleri analım... Luis Bunııel'in "en kötii fllmin bile ilginç bir510 dakikası vardır" sözünü de anarak... Ama bu sözün bile kurtararnadığı, tümüyle unutulması "caiz" olan birçok filmi de yazının dışında tutarak!.. Amerika'da 2 Italyan ^ 1910 yıllarının ünlü Italyan yönetmeni Paslrone'nin "Cabiria" adlı üstünyapımını izleyen D. W. Grift'ith'in dünyası allak bullak olmuş, büyük Amerikan sinemacısı, çevirmekte olduğu filmi durdurmuştur. Daha görkemli, daha büyük dekorlar istemekte, ancak "Hoşgörüsüzlük" için istediği fil yontularını hiç kimse gerçekleştirememektedir. Yıllarca Italya'da babalanyla birlikte eski kiliselerin restorasyonunda çalışmış olan Bonanno Kardeşler, Pisa kilisesinin fasadındaki bir fil kabartmasının amsından yola çıkarak, stüdyoyu çevreleyen ormana bir fil yontusu yapar ve beyaza boyarlar... Ancak ağaçlann arasında yükselen bu garip ve şaşırtıcı yontu, onları hiç sevmeyen prodüksiyon amiri tarafından ateşe verilir... Ormanın içinde alev alev yanan beyaz fil, Taviani Kardeşlere özgü çarpıcı bir imaj oluştururken, sinema yapmanın (özellikle ilk döneınde) ne denli güç, giderck belalı bir i.ş olduğunu da sanki simgeler gibidir... (Günaydın Babil" / Taviani Kardeşler / Italyan filmi) Romantizm ve Rastlantılar... Lüks yolcu gemisinin yemek salonunda, orta yaşın üstünde, her Italyan gibi sıcakkanlı, bol el kol hareketleriyle konuşan Romanonun (Maslroianni), henüz müşterilerin akın etmediği bomboş salonda yaşlı Rus lüccarı Pavel'Ie kurduğu ahbaplık sonuna yaklaşmış, Romano, yaşlı adama hayatının belki tek gerçek aşkı olan Rus sevgilisi Anna'yı, sevmediği kocasından ayırıp hayaiına katmak cesaretini nasıl bulamadığını anlatmıştır... Ama acı tatlı olaylarla dolu hikâyenin (yani 2 sa Şeytanın Güneşi Altmda / Maurice Pialat olduğu için görünmeden dolaşmak ayrıcalığına sahip olan Bruno Ganz'a döner birden ve şöyle der: "Ordasını/, biliyorum. Sizi göremiyorum, ama biliyorum. Biliyor musunu/. insan olmak melek olmaklan çok daha iyi... İ şüdügıınıi/de ellerini/i hirhirine siirtebilirsiniz; kahve, sigara, daha birçok küçük zevk hep sizin ivindir"... Evet, Peter Falk "melcği" göremese de varlığını duyumsamakta ve ona bunlan söyleycbilmektedir... Çünkü o da sonradan "insan olmuş" bir "eski melek"tir... Bu kcz oldukça soyut (ve kolay yenilip yutulamayan) bir öykü anlatmayı seçmiş olan Wim Wenders'in filmindeki sonuç olarak iyimser meüajı yadsımak da kolay değildir. ("Berlin Üzerindeki Gökyüzii" / Wim VVenders / Alınan) Yaşlılık ve Direniş. ^ Birkaç kuşağın (hâlâ) gözde.si olan Amerikan o/anı C'harles Bukowski her akşam kafayı çekip kavga etmek alışkanlığında olduğu barda, bir gün, yorgun, çökmüş yüzünün ve kendisi gibi içkiye teslim olmuş görünüşünün altında hâlâ güzel ve istençli bir kadına, VVanda'ya (Kaye Dunavvay) rastlar... Bu bir "yıldırım a$kı" değildir (alkolikler gerçek anlamda âşık olabilir mi?), ama 2 yalnız ve mutsuz iıısamn belki de son şanslarıdır... Ve Faye Dunawa>, 2 yıl sonra perdeye bu "döniiş filmi"nde iç burucu bir kadın portrcsi çizerek göniıllerimizi çalar... ("Barfly" / Barbet Schroeder / Amerika) ^ ^ Atlantik kıyısındaki yazlık evlerine 60 yıldır gelmektedirler yaşlı kızkardeşler... Biri (Belte Davis), hırçın, kavgacı vc (artık) yarıkördür... Diğeri (91. baharını süren unutulmaz Lillian Gish), çok daha yumuşak, daha sakindir... 2 yaşlı kadın, bir zamanlar ağustos ayında körfezden geçen ve artık görülmez olan balinaları yeniden görmeyi beklerken, aralarındaki sevgi/nefret kanşımı ilişkileri de yeniden gözden geçirmek fırsatını bulacakİardır... ' 91 yaşma karşın yüz ifadesi hâlâ değişmeyen Lillian Gish ve 79 yaşında bulunan, ölümlerden, hastalıklardan, ameliyatlardan döncn ve tanınmayacak kadar çökmüş olan bir Betle Davis'in varlıkları ve oyunları, patetik tiyatro uyarlamasını unutulmaz kılan başlıca öge oluyor. ("Aguslos BalinalarıThe VVhales of August VLindsay Anderson/lngiltere.) Şeytan ve Melekler... i^ Genç rahip Donisson, çevredeki bir köye ulaşmaya çalıştığı bir gece yolculuğunda, yolunu kaybettiği ve yürürken çalılıklara saplandığı bir sırada karşısına çıkan garip, kılıksız, ürküntü verici bir adamın yardımını kabul eder... "Allahın adaım"dır o, kimscden korkması için bir neden yoktur... Ama karanlık gecede adam onun yorgunluğundan yararlanarak saldıracak, onun yalnız bedenini değil, lyi'ye olan güvenini de zedeleyecektir. Çünkü "Kölü"dür o, kötülüktür, "şeylan" dır... Ve rahibin yeniden inancım, dengesini bulması hiç de kolay olmayacaktır... ("Şeytanın Güne$i Allında" / Maurice Pialat / Fransa). • * Berlin'e bir film için gelmiş olan Ameri•• kalı oyuncu Peler Falk (kendisi), bir "melek" 10i Siyah Guzler / Nlklta Mikhalkov Berlin Üzerinde Gökyuzu / Wim VVenders