Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet ENERJİ G 2 Ağustos 2011 24 önemlidir. Nitekim Ria Novosti Haber Ajansı’na açıklamada bulunan Rusya Ankara Büyükelçisi Vladimir İvanovski’nin, nükleer santral inşaatının 2013’de başlayacağını ve ilk ünitenin de 2018’de aktif hale geleceğini söylediği ve yaşanılan gelişmelerin ülkenin enerjiekoloji ve demokrasi aksında önemli bir kırılmaya eşlik ettiği bir dönemde bu soruya daha geniş bir eksenden yaklaşmamız gerekiyor. 12 Demokrasi ve nükleer santrallar Devleti meşrulaştıran yazılı hukuk, devletin sosyal ve demokratik olması nitelikleriyle kendi varlığının toplum tarafından kabul edilebilmesinin ön şartı olduğunu 1982 Anayasası’na yazmıştır. Bu anlamda “devlet”, yalnızca güç kullanma tekelini sınırlayacak yasaların ve kuralların oluşturulması ve bunlara uyulmasıyla değil, demokratik ve sosyal olabildiği ölçüde de bir hukuk devleti olarak varlığını meşrulaştırır. Ancak son yirmi yıllık ekoloji mücadelesi alanında alınan yargı kararlarına karşı devletin refleksine baktığımız zaman, hukukun, demokratik ve sosyal yönlerinin budandığı, hukuka uygunluğun bir tür teknik “yasaya uygunluk” meselesi olarak görüldüğüne tanıklık ettik. Bu neoliberal devlet algısının bir uzantısını, nükleer santral ihalesine ilişkin yönetmeliğin yürütmesi durdurulduğunda gösterilen yönetsel refleksle bir kez daha deneyimledik. İdarenin aldığı kararların hukuka uygun olup olmadığını yargısal yolla denetleyerek, devletin sosyal ve demokratik bir nitelik kazanmasına yol açan davaları, yatırımların önünde bir engel olarak gören algı; bu davaların yarattığı “istikrarsızlığı” aşacak bir araç olarak uluslararası anlaşma yolunu nükleer santral sürecinde gündeme getirdi. Rusya ile uluslararası bir anlaşma dolayımı ile nükleer santralların yolunun açılabileceğini ve bu anlaşmanın dava konusu edilemeyeceğini düşünen Hükümet, demokratik bir katılım aracı olan idarenin işlemlerine “dava” açma yolunu işlevsiz kılarak, “büyümeye” yönelik adım attı. Bu anlamda da nükleer santrallara giden yolu açan hukuk sistemi, “yasa düzeni”ne dönüşürken, devlet de temsili demokrasi sınırları içinde bile demokratik ve sosyal niteliğini kaldıramaz oldu. Bu süreç bir kez bu şekilde işlemeye başladığında ardı arkası kesilmeyen bir hukuk teknisyenliği macerası hızlanarak devam edecekti. Gelişmeler de tam da bu yönde şekillendi. Planlama ve nükleer santrallar Anayasa Mahkemesi’nin 15 Ocak 2009 tarihli (E:2006/99, K:2009/9 sayılı) kararında “ÇED, kalkınma ve ekonomik gelişme için yatırım ve faaliyetlerin, doğayı tahrip etmeden ve çevreyi kirletmeden gerçekleştirilmesinde kullanılan yöntemlerden birisidir. ÇED ile korunmaya çalışılan temel unsur, çevre ve bu çevre içerisindeki varlıklardır” deniyordu. Korunmaya çalışılan bu kalkınma denklemi açısından da planlı bir politika zorunludur. Bu nedenle, kalkınma planları devletin temel ekonomi politiğini oluşturur. Bu belgelerde yol haritası çıkartılır. Türkiye de 9. Kalkınma Planı’nda nükleer santral kurulması hedefler arasına alınmıştır. Ancak nükleer santral yapılmadan önce, piyasayla maksimum uyum gözetilmesi, atıkların saklanması, tasfiyesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi hususlarına yönelik detaylı plan ve programlar yapılması gerekliliği hüküm altına alınmıştır. Bu hususlar doğrultusunda nükleer santral yapımı ile ilgili “milli irade” kalkınma planındaki bu eğilimi çevre düzeni planlarına yansıtacaktır. Çevre Düzeni Planlarına Dair Yönetmeliğin amaç maddesinde de bu planlar, “kalkınma planları ve varsa bölge planları temel alınarak, ekonomik kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan ve ÇED’ten muaŞyet demokrasisi 17 Temmuz 2008 günü Resmi Gazete’de yayımlanan, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin Geçici 3. maddesi Akkuyu Nükleer Santralı’nı ÇED sürecinden muaf tutacak bir biçimde hazırlanmıştı. Bu maddenin ve yönetmeliğin diğer maddelerinin iptali istemiyle açılan davada, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, yönetmeliğin geçici 3. maddesinin yürütmesini durdurdu. Ancak bakanlık, mahkeme kararını uyguluyor gibi yaparak yönetmeliğin geçici 3. maddesini 14 Nisan 2011 tarihinde bir kez daha değiştirdi ve Akkuyu Nükleer Santral Projesi’ne yeniden ÇED sürecinden muafiyet getirdi. Bu değişikliğe karşı da dava açılmışken yeni bir süreç başladı. ren” planlar olarak tanımlanmıştır. Kalkınma planları ile uyumu olması gereken diğer planlar ise stratejik planlardır. Stratejik planlar, illerin ve bölgelerin, 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca, mali ve finansal olanakları ile kalkınma eğilimleri arasında denge kuran ve idarenin denetlenirliğini sağlayan bir işleve sahiptir. Bu yönüyle söylemek gerekir ki, nükleer santral kurulmasını isteyen iradenin bu iki planlama hususuna uygun hareket etmesi gerekir. Ancak durum pek de bu kısıtları gözetecek bir biçimde gelişmemiştir. Nükleer santralların çevre düzeni planlarına yansıtılması da bir tür teknisyenlik olarak algılanmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı’nca 3 Eylül 2009 tarihinde onaylanan MersinKaraman Planlama Bölgesi 1/100000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda ve plan hükümlerinde yapılan değişikliklere ilişkin MersinKaraman Planlama Bölgesi 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Plan Değişikliği yapılmıştır. Kalkınma planındaki kısıtlamalar gözetilmeden, atıklar konusunda çözümler geliştirilmeden, halkın bilgilendirilmesi nihayete erdirilmeden; stratejik planlarda nükleer santrallara ilişkin bir mali bütçe oluşturulmadan, nükleer santrallar, Mersin Karaman Planı’na bu değişiklikle işlenmiştir. 24 Nisan 2011 tarihinde askıdan inen bu plan değişikliğine karşı da başta TMMOB olmak üzere pek çok örgüt dava açmıştır. Ancak özellikle bu son dava süreci göstermiştir ki, yasa devletine, kendi koyduğu kurallar bile dar gelmektedir. Bu aciliyet, şu soruyu bir kez daha sormamızı gerektirmektedir; çevre hukukunun en temel ilkesi olan ihtiyatilik ilkesini kabul eden ve doğması muhtemel sosyal, ekonomik ve ekolojik riskler konusunda yatırımcı taraftan, bu risklerin zarara dönüşmemesi hususunu ispat etmesini istemesi gereken bir hukuk devletinde, nükleer santralların hukuki altyapısı var mıdır? Yoksa bu aceleciğin sebebi, dar gelen yazılı kurallar mıdır? Ya da sermayenin ihtiyaçları mıdır?