23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 OKURKEN Türey KÖSE 29 Nisan 2011 Cuma 356 Müzisyen Erkoç, ODTÜ Sanat Festivali’ndeydi... Selçuk Altun’dan Bizans Sultanı elçuk Altun, son romanı olan Bizans Sultanı ile “zengingüçlüzekibibliyofil (kitapseverkitap kurdu)estet” ve “erkek” kahramanlarına bir yenisini daha ekliyor. İstanbul’da yaşayan kahramanı aracılığıyla Bizans tarihine, gizemli, bulmacalı, oyunlu bir serüvene götürüyor okurlarını. Bizans resmi tarihine göre imparator Xl. KonstantinosOsmanlı’yakılıçsallarkenölmüş.SelçukAltun,bazı tarihçilerin Konstantinos’un Avrupalı Hristiyan krallıklardan destek sağlayarak imparatorluğunu diriltmek üzerekaçtığıdeğerlendirmelerinekulakvererekromanınıkurgulamış.Konstantinos’ungizliservetinivesürgündekitahtını emanet ettiği soyluların oluşturduğu Nomo adlı gizli örgüt vasiyetini yerine getirmek üzere torunlarını arar. Kahramanımızın vasiyeti öğrenebilmesi için aşamalı sınavlardan geçmesi gerekir. Bu sınavlar okuru entellektüeltarihi bulmacalara, Bizans tarihinin izlerinin arandığı İznik, Antakya,Trabzon ve Kapadokya’ya götürüyor. Selçuk Altun’un daha önceki iki kitabı adlarını şair Oktay Rifat’in dizelerinden alıyordu. “Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir” kitabında dünyanın en iyi yazarını arayan (Thomas Bernard) zengin, aylak, estet kahraman; “Bir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca”da bu kez yaşayan en iyi ressamı (Howard Hodgkin) arar. “Senelerce Senelerce Evveldi” romanında ise, cebinde milyon dolarlarla dünyayı gezen kahraman İstanbulBuenos Aires arasında bir Edgar Allan Poe gizemi peşindedir. Yazar Bizans Sultanı’nda da en sevdiği şair olan Louise Glück ile Kavafis, Seferis ve Poe adlarını anmadan geçmiyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu İstanbul Destanı’ndan dizelerle selamlıyor ve kitap Karacaoğlan’ın “Ak göğsün arası Zemzem pınarı/İçsem öldürürler, içmesem öldüm” dizeleriyle sona eriyor. Selçuk Altun’un roman kahramanlarının fazla bilgiç, yukarıdan üslubu, entelektüel böbürlenmenin dozu bazen okuru rahatsız ediyor. “Bir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca” kitabındaki “Cambridgeli bir öğretim üyesinin altı aylık maaşı tutarında, uygun sayılır bir fiyata heykelciği ele geçirdim”, “İnsanatı sevemedim. Onlarısüreklicahil,sığveyarüküşdiyedamgaladım”gibi cümleleri aktaralım. Aynı kitaptaki “Ellisine gelmek üzeresin ve 2200 dolar eşiti maaşın var. Bir günlük faiz gelirimin, aylık maaşından yüz küsur kat daha fazla olduğunu söylemek zorundayım. Bu, sana dayak atmaya harcadığım 30 dakika sonunda bile kuşa dönmüş maaşının iki katı tutarında net faiz geliri sağladığım anlamına da indirgenebilir. Kümes büyüklüğünde bir evin olması için sen 65 yaşına dek sürünürken ben bıkana dek aylaklığın erdemini keşfetmenin tadını çıkaracağım” sözleri de Altun’un kahramanları hakkında fikir verebilir. Bizans Sultanı’nda da kahramanımız dünyayı dolaşıyor, limuzinlerden inmiyor, sık sık “kadrolu pezevengi” göreve çağrılıyor ve pahalı telekızlarla beraber oluyor. Selçuk Altun’un kahramanlarının sıradan insanlarahayatlara tepeden bakan tavrı zaman zaman rahatsız edici olsa da; okuru yeni kitaplar, yeniyazarlarlatanıştırması, entelektüel oyunlara katması, gizemli labirentlerde dolaştırması zenginleştirici deneyimler. Yazar, “serendipity” sözcüğünü sık sık anıyor, “Bir güzeli ararken diğerine ulaşmak”. Ne zaman Altun’un bir kitabını okusam; yeni yazarların, kitapların peşine düşüyorum... Bizans Sultanı, Selçuk Altun, Sel Yayıncılık, 189 sayfa. Öneri: İmkansızın Şarkısı, Haruki Murakami, Doğan Kitap. S ‘Siyasetindesanatında kalbiAnkara’ SELDA GÜNEYSU NKARA 7’den 70’e herkesin diline dolanan şarkılardandı Fatih Erkoç’un sözlerini yazıp bestelediği “Ellerim Bomboş”, “Anılar”, “Avuç İçi Kadar”, “Oynatmaya Az Kaldı” ve “Sana Deliyim.” “ODTÜ 12. Sanat Festivali” kapsamında, geçen günlerde yaşamını yitiren Prof. Dr. Kemal Kurdaş’ın adının verildiği konser salonunda, bir kez daha seslendirildi bu şarkılar, sahibi Erkoç tarafından. Salt bu şarkılar mı? Dünyaca ünlü caz müzisyeni Louis Armstrong’un akıllarda yer edinen şarkısı “What a Wonderful World”, başrollerini Robin Williams ve Forest Whitaker’in oynadığı 1987 yapımı “Günaydın Vietnam” filminin müziği ile başrollerini Robert De Niro ve Liza Minnelli’nin paylaştığı “New York, New York” filminin müziği de... Fatih Erkoç, “sanatın ve sanatçının kalbinin Ankara”da attığına inanıyor. Bu nedenle de çok sık Ankara’da konser verdiğin dile getiriyor. Çünkü ona göre Ankara da Ankaralı da “çok özel.” Babasının ud sanatçısı olmasından ötürü, üç yaşında kendisine hediye edilen bir kemanla baş A lamış müziğe. Ankara’ya da yabancı değil. Askerliğini Ankara’da yapmış. Subay Orduevi’nde. “Ankara’ya pek çok kez konser vermek için geliyorsunuz. Ankaralıların sanata olan ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz” diye sorduğumuzda, Erkoç’tan, “Ankara da Ankaralılar da çok özel benim için. Ankaralı dinleyiciler bir harika. Ben her arkadaşım için böyle harika dinleyici kitlesine seslenmelerini diliyo rum” yanıtını alıyoruz. Erkoç, ODTÜ’de gerçekleştirdiği konserin de diğerlerinden farklı olduğunu düşünüyor. Konserlerinde genellikle kendi şarkılarını seslendirdiğini, ancak bu konserde cazdan rocka, poptan klasiğe birçok dalda eserler seslendirdiğini anlatıyor. “Zira beni bu konserde izleyici yönlendirdi. Ankaralı dinleyici bu eserleri müthiş bir algıyla dinledi ve alkışladı” diyor. ‘Caz müziğine tutkunum’ Erkoç, Ankara’da ne zaman konser verse kendisini “gerçek bir sanatçı gibi hissettiğini” belirtiyor. “Normalde gerçek bir sanatçı olduğunuzu düşünmüyor musuz” diye sorduğumuzda da, “Sizin gerçekten bir sanatçı olup olmadığınıza zaman ve halk karar verir” diyor. Bu nedenle de Ankara konserlerinde müzikle ilgili bütün birikimlerini dinleyiciye aktarmaya çalıştığını söylüyor. Erkoç, caz müziğine de tutkun bir isim. ODTÜ’deki konserinde de bunu dinleyiciye hissettirmek için “efsanevi caz müziği sanatçısı” Louis Armstrong’u taklit etti. Caz müziğine olan tutkusunun Ankara’da, askerlik yaptığı Subay Orduevi’nde tanıştığı davulcu Erol Pekcan ile başladığının da altını çiziyor. Pekcan’la birlikte caz müziği çalıp, söylediklerini anlatıyor. Sonra da birlikte birçok TV ve radyo programı yaptıklarından... “Erol Pekcan benim ilk caz hocamdı ve bu Ankara’da gerçekleşti ilk” diyor. Erkoç, Ankara’daki askerlik yıllarında, kentte canlı müzik yapılan 36 tane kulübün olduğuna dikkat çekiyor. Bu kulüplerde “harika orkestraların, en güzel yabancı müzikleri, özellikle de rock müziğini icra ettiklerini” belirtiyor. Neredeyse herkesin her gece o kulüpleri tıka basa doldurduğunu söylüyor. “Siz sanatın da siyasetin de kalbinin Ankara’da attığını düşünüyorsunuz. Ancak Ankara’daki nitelikli festivaller İstanbul’dakiler kadar ilgi görmüyor. Sizce neden” diye soruyoruz Erkoç’a, şu yanıtı veriyor: “İstanbul her şeyin en yoğun yaşandığı bir şehir. Bu yüzden de özellikle sponsor firmalar İstanbul’u daha çok tercih ediyor olabilirler. Bunun için de İstanbul Ankara’dan daha fazla ilgi çekiyor olabilir. Ancak bence sanatın da siyasetin de kalbi Ankara’da atıyor. Buradaki dinleyici, izleyici kitlesi çok farklı. Hiçbir yere benzemiyor.” ‘Ankara hiçbir yere benzemez’
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear