Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Ankara 321/27 AĞUSTOS 2010 AnKArA AnKArA Talât HAlMAn AKKArA yas V atansever olup demokrasiye inanıp da bugünlerde YAS tutmamak elde değil. YAS, Yürekler Acısı Siyaset’in ilk harflerinden oluşan bir matem sözü. Sözümona referandum yapılacak 16 gün sonra... En az 30 gündür meydanlarda, kürsülerde, forumlarda ülkemizin politika liderleri benzeri az görülmüş ağız dalaşmaları içinde. Ayıptır, günahtır, dindar insanlarımız oruç bozmaktan korkuyor da ağız bozmaktan çekinen yok gibi... Bunca hakaret, bunca yalan, bunca iftira, bunca saldırı... Yakışık almıyor. Hele mübarek Ramazan ayında barışık olmak gerekmez mi? İslamiyetin Ramazan erdemi, inanç sahiplerinin birbirlerini incitmemesi, daha önce aralarında sorun olmuşsa karşılıklı bağışlama ları değil midir? Ramazan, anlayış, yumuşak duygular, af, hoşgörü ayıdır. Ne yazık ki bu sevgi ayının anlamını, diş fırçalarken su yutmaya indirgediler. Beyler, Efendiler, Beyefendiler, asıl anlamı, kalp kırmamaktır, acı sözlerden ve ağır hakaretlerden kaçınmaktır. Meydanlarda, cehennemî sıcak altında, sabırla dinleyen insanlarımızı çirkin kavgaların içine sürüklememek daha doğru değil mi? Gençlerimize ve çocuklarımıza siyasal liderlerimiz, kavga dövüş örnekleri vermeseler olmaz mı? Hakaretleşme yarışı, üstelik, TV’lerden de rahatsız ediyor insanlarımızı... Halk, hâlâ bilmiyor referandumun niçin yapıldığını, yeni anayasanın öncekinden ne kadar farklı ve yararlı olacağını (olacaksa eğer)... Meydan nutukları, ne “evet”e açıklık getiriyor, ne “hayır”a... Kör döğüşü yaşıyoruz. Genel başkanlar tek bir söylev yazdırmışlar. Aynı boş sözleri değişik illerde tekrar edip duruyorlar. Sadece bir kurnazlık öğrenmişler, bazı şehirlerde bazı sözler o şehirlere atıf yapıyor. Ama hakaretler aynı, saldırılar meydandan meydana değişmiyor. Bir de şu var: Birçok kanalların aynı anda ve bazen kendi yayınlarını keserek, meydan kavgalarını “canlı yayın” olarak baştan sona (ya da çok uzun bir süre) izlettirmeleri şart mı? Sadece tek bir kanal (futbol maçlarının yayınında olduğu gibi) yapsa bu işi? Bellibaşlı kanallar sıraya girse... Ya da kura çekilse? Konuşmaların çoğu, zaten aynı sözlerin tekrarından ibaret. TV izleyicilerine bu ağız dolusu bomboş lafları dinletmenin ne anlamı var? Hani bir zamanlar, gezgin “horoz döğüşü” trupları vardı – şehirden şehre gidip o gaddar ve iğrenç kavgayı zavallı insanlara izlettirirlerdi. Günümüzün referandum didişmeleri tıpkı öyle. Türkiyemizi bu çirkin kavgalardan uzak tutmalıyız. Referandumda oylanacak olan anayasa değişikliklerini konuşalım, Beyler, Efendiler, Beyefendiler... Siyasetimize hem aydınlatıcı içerik, hem de saygı ve nezaket kazandırılmasına can atıyoruz. Bitsin bu YAS. DemagojiReferandumu D’lerin kâbusu sürüp gidiyor. 60 yıl önce diktadan demokratik denemeye geçtik. 50 yıl önce Darbeler Dönemi başladı ve 20 yıl sürdü. 20 yıl önce daha demokratik bir düzen doğacak gibi göründü. Bu 60 yıllık sürede demagoji hep vardı ama, bugün demagojinin dik âlâsını yaşıyoruz. O kadar yalan, iftira, hile, riya var ki kulaklarımıza inanamıyoruz. Yazık Türk demokrasisine... Yazıklar olsun. Yeni bir “Dünya Demagoji Tarihi” yazıldığında, dolgun bir bölümü günümüz Türk politikası konusunda olacak diye şimdiden üzülmemek ve utanç duymamak elde değil. Kızılay Nostaljisi mhuriyet Ankara’nın geçen haftaki sayısı, Kızılay’ın “cazibe merkezi” olmaktan çıkarak “hüzün odağı”na dönüşmesini uzun uzun anlattı. Kızılay’daki Ayhan mağazasının sahibi Ayhan Sümer, özlemini dile getiriyordu. Kızılay artık “şık hanımlarla beylerin geldiği Avrupai vitrinli bir yer değildi, Büyük Sinema’nın ilk geceleri Paris’teki bir operanın gala gecesi gibi” olmuyordu. Sayın Sümer, nostaljisinde haklı olsa gerek... ama, Ankaramızın canevi olan Kızılay bunun çok ötesine gitmek zorunda. Nostalji yeterli değil. Eskiyi bugüne taşımak, bir çözüm sağlamaz. Büyük değişiklikler yapılmalı... 8 Ocak 2010’da, Cumhuriyet Ankara’da Kızılay’ın canlandırılması ve şanlandırılması için önerilerde bulunmuştum. “Kızılay Sanat Alanı” başlıklı o yazımda diyordum ki: “Başkentin canevi” olarak yaratılacak bir “Kızılay Sanat Alanı” düşünün. Bugün doğusundan batısından, kuzeyinden güneyinden trafiğin amansızca aktığı meydan, motorlu araçlara kapatılacak, tümüyle yayalara ve baştan başa kültür ve sanata açılacak. On yıldan uzun süre boş kalan o muazzam Kızılay binası ve (mümkünse) meydandaki belli başlı devlet mülkleri belediye hizmetine tahsis edilerek, büyük özel binalar istimlak yoluyla veya satın alınarak, çok geniş bir kültür ve sanat alanı yaratılamaz mı? Yüz binlerce Ankaralıya ve turiste etkinlikler sunacak olan bu trafiksiz alanda tiyatrolar, toplantı salonları, konser ve sergi mekânları bulunmalıdır. Belki eski Tarım Bakanlığı, Emek İşhanı, mey C danın çevresindeki ve yakınındaki büyük küçük birçok bina (bu arada, önceki İş Bankası Genel Müdürlüğü) alana dahil olur. Zaten çok yakında Çankaya Belediyesi’nin çok etkin “Çağdaş Sanatlar Merkezi” vardır. Kızılay Kültür Sanat Alanı’nda, eskiden Kızılay’daki Çocuk Parkı’na benzer (ama çok daha büyük) bir oyun ve öğrenim parkı yaratılmalı; açık hava gösterileri, sergileri, konserleri de düzenlenmelidir. Ankara’da binasızlıktan ve salonsuzluktan pek çok sanat etkinliği –elde elemanlar, solistler ve topluluklar bulunduğu halde– sunulamıyor. Yeni Kızılay Alanı, bu âtıl sanat kapasitesini hayata ve harekete geçirebilecektir. Örneğin, devletin, TRT’nin, üniversitelerin ve bazı özel kuruluşların koroları ve toplulukları, bu sayede, çok varlık gösterebilir. Ve böylelikle, ilköğretimdeki ve liselerdeki öğrenciler için okul saatlerinde müzik, tiyatro, opera, bale, dans, halkoyunları vs. programlarının ücretsiz olarak her gün düzenlenmesi mümkün olur. Başkentimiz sanat festivalleriyle de göz doldurucu başarılar kazanmaktadır: Ankara Müzik, Film, caz festivalleri ve daha ni celeri... Kızılay sanat için diriltilirse, zaman zaman imkân ve mekân sıkıntısı çekmekte olan o festivallere de önemli destekler sağlarız belki. Kızılay Sanat ve Kültür alanı yaratılması zor ve büyük bir iştir, biliyorum. Ama, başkentimizin öyle bir alana yaşamsal gereksinimi var – Ankaralı sanatseverlerin, yetişkinlerin, çocukların, yaşlıların, gençlerin eğitilmek ve eğlenmek isteyen herkesin özlemi var buna. Düşünün, Ankara’nın bağrında böyle canlı ve heyecan verici bir sanat vahası, ne kadar göz kamaştırıcı olabilir. 19