24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Ankara 321/27 AĞUSTOS 2010 Bir Ankaralı'nın gözünden... Avrupalı bir başkent ama nasıl? ? Su TUNCER ugün başkentteki pek çok kentsel sorunun nedenleri, gereğince yapılmamış (yapılması işe gelmemiş) bir şehir planlamasında aranmalıdır. Küreselleşme sürecine bağlı olarak kentleri birer rant merkezine dönüştürme yolunda ilerleyen neoliberal politikalar, kentleri, planlamanın sağlayacağı bütüncül yapının çok uzağına götürerek daha çok ekonomik kaygıların göz önünde bulundurulduğu parçacı bir anlayışa sürüklemektedir. 1980’li yılların başında yerelleştirilen planlama, bugün “bu kavramın yerini kentsel dönüşüm yasalarına” bırakmasına kadar uzanmıştır. Kamu yararı, kültürel ve çevresel değerler, bu “yasaların” uygulama alanı dışında bırakılmış, söz konusu süreç ile hem toplumsal ve sosyal açıdan hem de kent bütünlüğü olarak parçalanmış bir başkent olma noktasına gelinmiştir. Türkiye Cumhuriyeti başkentinin şehir planlamasına ilişkin gelinen noktada kaybettikleri düşünülüğünde; Başkent Ankara’ya verilen Avrupa Ödülü kimi, hangi sebeple sevindirmelidir? Ödülü alan Anakent Belediyesi'ni uygulamakta olduğu toplumcu, katılımcı yerel yönetim için mi? Yoksa başkentte her geçen gün yükselen sürdürülebilir bir kentsel yaşam kalitesi için mi? Ya da Başkent’te yaşayan insanların, birer kentli olarak sahip olmaları gereken kentli haklarından aslında haberdar bile olmadıkları için mi? Başkentte bugün, ulaşım, çevre, kentsel dönüşüm projeleri, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) konut uygulamaları veya kültürel mirası koruma dendiğinde, Avrupa başkentlerine kıyasla, çok farklı şeyler anlaşılmaktadır. Örneğin: Ulaşım denildiğinde insan değil araç, toplu taşıma denildiğinde, Avrupa başkentlerine kıyasla, Ankara’daki çok daha pahalı toplu taşım ücret tarifeleri, AB ölçütlerine uymayan araçların kullanımı için her gün bir yenisi yapılan katlı kavşaklar, viyadükler ve altüstgeçitler, metro denildiğinde on yıllardır bitmeyen ve bazıları hiç başlamayan hatlar; Çevre denildiğinde, Avrupa başkentlerinde kişi başına düşen sadece aktif yeşil alan 26 metrekare iken, kentlisine duyulan saygıyla doğru orantılı olarak Ankara’da kişi başına düşen (pasif alanlar dahil) sadece 14,91 B metrekare yeşil alanlar, Kentsel dönüşüm projeleri denildiğinde, rant sağlamaktan öteye gitmediği görülen, bu amaçla hayata geçecek bir projenin kentsel olarak gerçekten neyi, kim için, hangi koşullarda, neye dönüştürmeyi hedeflediği anlaşılmayan projeler; TOKİ denildiğinde, başkentte atılan okların yine hedefini şaşırdığı “özellikle doğal, ekolojik, kültürel değerleri açısından yasalarla korunmaları öngörülen bölgelerdeki, bütün bu unsurları göz ardı eden yer seçimleri ve keyfi ve denetimsiz imar yetkilerinin getirdiği sonuçlar”; Mimari denildiğinde, Avrupa başkentlerinde, yapılaşmayla hedeflenen estetik kaygı ve bunun sağlayacağı kentsel uyum, başkente gelindiğinde, cadde ve bulvarlar dahil olmak üzere en çok da Kızılay ve Ulus kent merkezlerindeki binalar üzerinde bulunan sayısız ticari tabelanın örnekliği kaygısızlık ve uyumsuzluk, Kültürel mirası koruma denildiğinde, yeni yapılaşma ile koruma arasında kurulamayan denge, bu plansızlığın talihsiz örneklerinden yalnızca biri olan, Kızılay meydanı ve tarihi Ulus Kent Merkezi’nin önce bozulan geleneksel dokuları, sonrasında ise caddelerin otoban haline getirilmeye çalışılması akla gelmektedir. Ey kentli tüket, yalnızca tüket Günümüzde hizmet diye başkentlilere sunulan, küreselleşen sermayenin karşılanması gereken ihtiyaçlarıdır ve bu süreçteki insana ilişkin temel hedef; kapitalizmin kendine yaratacağı yepyeni tüketiciler olacaktır. İnsanlar gibi planlamalarda metalaştırılarak kentlerde üretim ve tasarruf yerine tüketim, kendine yeni yollar bulacaktır. Kim bilir, tüm bunlardan kentliler dışında kimler, ne fayda sağlayacaktır? İnsanı kuşatan tüketme güdüsü, Ankara’da hangi ihtiyacı karşıladığı asla anlaşılmayarak her gün bir yenisi inşa edilen alışveriş merkezleriyle beslenmeye devam edecek, kentin fiziken ayrışarak, denetimsizce büyümesi sürecektir. Kent içinde oluşan yeni kentçiklerle ekonomik parametreler düzleminde sosyal ve kültürel ayrışmalar yaratılarak, kentli birbirinden, kentli merkezlerinden kopartılmaya devam edilecektir... Başkentte başa gelenler şaşırtıcı değil Bugün Ankara’da, ilk yağmur damlasında sıkışan trafik, su basan altgeçitlerde mahsur kalan arabalar sürpriz değildir. İnsanlardan (yayalardan) çok, özel araçların özgürlüğünü ilan ettiği bir başkentte, enerji açısından her gün daha fazla bağımlı hale gelmek tesadüf değildir. Yeşil alanlarla, kimliksiz yapıların yarış bile edemeyeceği bir kentleşme asla hesapsız değildir. Avrupa ödüllü Ankara’da, kaynak, enerji, ulaşım, toprak alanlarında yapılan her israfın nedeni; ile riye dönük, sürdürülebilir korumayı ve kalkınmayı birbirinden ayrı düşünemeyen, ekolojik ve insan odaklı olmayı hedefleyen bir planlamanın başkentin yerel yönetimi için mevcut olmayışından başka bir şey değildir. O halde, yerel yönetimlerin yegâne amacı, kente ve kentlilerine hizmet etmek ise ve bunu gerçekleştirebilmek için gerekli olan bahsettiğimiz bu bütüncül planlamayı uygulayabilmek için; Başkentin asıl sahibi olan kentlilerinin katılımıyla, ilgili üniversitelerin, meslek odalarının, kamu kurum ve kuruluşların bilimsel katkı ve desteklerini almak, Madem hedef Avrupa normlarında bir başkent olmak; Planlı bir kentleşme yolunda atılması gereken adımlar için önemli rehberler olan; Avrupa Kentsel Şartı, Avrupa Sağlıklı Kentler Ağı, Europa Nostra gibi teşviklerden Başkent Ankara için artık “görünür, gerçek faydalar” edinmek, atlanmaması gereken önemli noktalardır. Zira başkentlinin neye ihtiyacı olduğu aslında son derece açıktır... “Başkentli çocuk, kadın, erkek, engelli, hasta, yaşlı veya sağlıklıdır, o halde her haliyle hak ettiği öncelikle insanca yaşamaktır”. 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear