Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Ankara 309/4 Haziran 2010 Denyce Graves: Çikolata Renkli, KadifeSesli Mezzo... Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.com Ariadne Naksos’ta ir zamanlar Sezen Cumhur Önal, başta Nat King Cole olmak üzere siyahî şarkıcıları “çikolata renkli” diye nitelendirirdi! Geçen hafta Türkiye’den “sütlü çikolata renkli” bir AfroAmerikan mezzosoprano geçti. 9. Mersin Uluslararası Müzik Festivali çerçevesinde, Işın Metin yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası (BSO) eşliğinde verdiği konserde Denyce Graves’i (d.1964) adeta nefesimizi tutarak dinledik. Dünyadaki ününü özellikle Bizet’in Carmen, SaintSaens’in Samson ve Dalila operalarındaki rolleriyle yapan, Gershwin’in Porgy ve Bess operasında ise köklerinin içtenliğini yansıtan Graves’in Türkiye’deki bu ilk konseri iki bölümde programlanmıştı. İlk bölümde Carmen’in “Habanera” ve “Seguidilla”, Dalila’nın “Mon Coeur” ve Cliea’nın, Adriana Lecouvreur’inden Boullion Prensesi’nin “Acerba Volutta” aryalarını dinledik. Kimi mezzoların, konuşurlarken ses renklerini tam olarak algılayamazsınız. Söylerken de kimilerini yeterince kalın ve koyu bulmazsınız. Dencye Graves ise, konuşurken de, söylerken de tam bir mezzo. Hatta kimi şarkılarında mezzonun bir ton koyusu, “alto” gibi algılanıyor. Derinden gelen, koyu ama kadife gibi bir sesi var. Özellikle pes tonlarla orta seslerde bu kadifelik mükemmel algılanıyor. Tizlerde de fazla zorlanmadan, doğal bir söyleyişle dinleyiciyi adeta büyüledi. Fransızca sözlerde artükilasyonu harikaydı. İkinci yarı Amerikan müziğine ayrılmıştı. Gershwin’in “Summertime” ve “I got plenty or nuttin” aryalarını öyle doğal, içten söyledi ki... BSO şarkıların arasında operalardan uvertür ve intermezzolar seslendirirken, Denyce Graves de kıyafet değiştirme olanağı buldu. Sesi kadar, sahnesi ve doğal güzelliğiyle de dinleyiciden büyük sevgi gördü. Özellikle kenGraves ve Metin selamda B di siparişiyle yazılmış “Just You Sadece Sen” adlı parçayı seslendirirken, gülen gözlerini ön sırada oturan eşinin üzerinden ayırmadı. Hemen belirteyim, bu güçlü siyahî mezzonun eşi beyaz bir cerrah... Konser sonrası yemekte düğün fotoğraflarını gösterdiler, Kenya’da evlenmişler. Ayrımcılığın Obama’nın seçimine karşın hâlâ gündemde olduğu dünyamızda ne anlamlı bir evlilik değil mi? BİR TÜRKİYE DOSTU KAZANILDI Acaba, Mersin’deki dinleyiciyi nasıl bulmuştu mezzomuz? “Harikaydı, benim için sürpriz oldu” dedi kısa sohbetimizde... Teklif alıp Türkiye’de ilk konserini vermesini bir “mucize” olarak nitelendirirken, dinleyiciyle karşılıklı duygu alışverişinden memnuniyet duyduğunu söylüyordu. Kentin ana caddelerinde kocaman afişlerini gördüğünde de şaşırdı, kamerasını elinden düşürmeyen eşi, bunları görüntüledi hep... Genel anlamda gösterilen konukseverlik de şaşırtmıştı onları. Festival adına sanat yönetmeni Remzi Buharalı’nın sunduğu cam üzerine altın işli tabağı paketten çıkarttığındaki hayret nidası ilginçti. Yemeklere de bayıldılar. Deniz ürünleri ve özellikli mezeler için tanımlaması “inanılmaz” olan Denyce Graves, sanırım Mersin Festivali sayesinde Amerika’daki Türk dostları arasına katılmış oldu. Önümüzdeki birkaç sezon içinde bu güçlü mezzoyu benzer bir programla Ankara’da da görürsek şaşırmayacağız, çünkü şef Işın Metin’le de iyi bir diyalog kurdular. Metin’in eşliklerde şarkıcıyı hiç zorlamaması, Dalila aryasında Graves’in biraz koşmasına karşın ayak uydurması da sanırım bu olumlu diyalogda etkili oldu. Bu kadar övgüden sonra Denyce Graves’i merak edenler, artık herkesin bildiği yoldan, Youtube’a girerlerse aryalarını izleyebilirler. Mersin Uluslararası Müzik Festivali 9. yılını tamamlarken, bence en önemli niteliği, kentin özelresmi tüm kurumlarının, yerel yönetimlerinin verdiği destekle bir “sanat için imece” biçiminde gerçekleştiriliyor olması. Yürütme Kurulu ve Mersin Sanat Etkinlikleri Derneği Başkanı Faik Burakgazi, gösterişe kaçmadan dengeli biçimde tüm destekçileri birarada tutuyor. Mersin’de sanatın siyaset üstü olduğunu söyleyebiliriz. Ticaret ve Sanayi Odası’nın büyük desteği var. Darısı Ankara’nın başına! Bu arada atılmış olumlu bir adım da, beş bin lira ödüllü 1. Beste Yarışması’nın düzenlenmesi. “Portakal çiçeği” teması üzerine yaylı sazlar dörtlüsü için 48 dakikalık bir oda müziği yapıtı amaçlanıyor. Her yaştan bestecilere açık. Ön elemeyle seçilecek 10 yapıt festival kapsamında bir konserde seslendirilecek ve kazanacak yapıt dinleyici oylarıyla belirlenecek. Özellikle genç bestecilerimiz için önemli bir olanak bu. Ayrıntılı şartname yakında açıklanacak. Son teslim tarihi 1 Mart 2011. ARIADNE NAKSOS ADASINDA İlkler hep önemlidir, kimileri hayli geç kalsa da... Müzikte yeniliğin öncülerinden Richard Strauss’un (1864 – 1949) Hugo von Hofmannstahl’ın librettosu üzerine yazdığı, konusunu mitolojiden alan “Ariadne Naksos’ta (adasında)” operası, bu kısaltılmış biçimiyle Viyana’da 1916’daki ilk sahnelenişinden tam 94 yıl sonra Türkiye’de ilk kez İzmir’de sahnelendi. İzmir DOB, Andante Dergisi’nin 2009 yılını değerlendirdiği müzik ödüllerinde, kurum, sahneleme ve bale olarak başa güreşti. Ariadne Naksos’ta iddianın sürdürüldüğünü gösteren başarılı bir yapım olarak ortaya çıktı. Rejisör Mehmet Ergüven’in istediği sahne tasarımını, İstanbul’dan İsmail Dede gayet yalın ve işlevsel olarak yapmıştı. Gülay Korkut’un çizgi ve uygulama olarak başarılı giysi tasarımıyla görsellik etkileyicilik kazanıyordu. Gerek önoyunda, gerekse tek perdelik esas opera bölümünde Neslihan Öztürk’ın sahne hareketleri ve mimiklerle getirdiği hareket, Ergüven’in hedefine ulaşmasında önemli katkı sağlıyordu. Strauss, 37 kişilik genişletilmiş bir oda orkestrasına, zor, aynı gruptaki çalgıların farklı partiler çaldığı, her karakterin vurgusunun ayrı yapıldığı derinlikli bir müzik yazmıştı. ErGraves ve eşiyle can Yenal yönetimindeki çalgı topluluğunun hayli emekle hazırlandığı yapıtı ikinci temsilinde izledim. Ana rollerde Ariadne’de koloraturden dramatik sopranoluğa geçiş yapmakta olan Aytül Büyüksaraç, Baküs’te volümüyle dikkati çeken ancak tizlerde zorlanan İspanyol tenor Lorenzo Mok Arranz, Zerbinetta’da genç Evren Kayacan’ı bestecide soprano Filiz Güneş’i dinledik. Özellikle kadrosuz sözleşmeli olarak koroda çalışan Kayacan ve Güneş’in ilerisi için ümit veren performansları sevindiriciydi. Bazı yerlerde gereğinden fazla üst perdeden çalındıysa da, Strauss müziğinin özellikleri sergilendi. İzmir’de opera heyecanı, tüm müzisyen, şarkıcı ve dinleyicinin ortaklaşa umuduyla sürüyor. Bu umut da, olanakları kısıtlı Elhamra sahnesinden, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptıracağı yeni operaevi yapısının hızla tamamlanmasına yönelik. Ne diyelim, söz operaevi binasından açılınca bir kez daha “darısı Ankara’nın başına” dileğimizi yinelemekten başkası gelmiyor elimizden... 18