27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Ankara 312/25 Haziran 2010 İlhan Selçuk ve Başkent Ankara! ? ÖZGEN ACAR Ş İlhanSelçukbasının ‘UluÇınarı’idi... ? ALİ ABALI azetemiz Cumhuriyet ile özdeşleşen İlhan Selçuk da yok artık... Yunus Nadi ailesinden sonra bu ulvi görevi devralarak, Atatürk ilkelerinin savunucusu, modern ve çağdaş Türkiye’nin hizmetkârlığını üstlenen Başyazarımız Selçuk, bu çalışmasına engel olmak isteyenlerin haksız tutumlarına karşılık, canını verdi. Ülkemizde son yıllarda sergilenen bağnazlıklara ve çağın gerisine götürme oyunlarına boyun eğecek bir yaradılışta olmadığını bilenler, onun, ülkesine zarar vereceği yolunda yalandolan söylentilerle önünü kesmek istediler. Basınımızın bu “ulu çınarını”, sanki gündüzler bitmiş gibi, onu, sabaha karşın uyandırarak evini harman yerine çevirdiler. Daha sonra Emniyet Müdürlüğü’nde saatlerce sorguladılar. İlhan Selçuk, 85 yıla varan yaşamında elbette bunlardan daha ağır suçlamalara ve eziyetlere karşın dik durmasını bilen bir kişiydi. Ama bu kez ne ile suçlandığını bilmeden, üzüntüyle hastalandı. Yorgun yüreği onarımı da kabul etmedi. Oysa İlhan Ağabey, dostunun ve hatta düşmanının iyiliğini isteyen bir kişiydi. Yıllar boyu tanıdığım İlhan Selçuk’un, kızdığına ve birisine kötü söz söylediğine tanık olmadım. Olayları serin kanlılıkla karşılayan, güçlü kaleminden ayrı, insanları adalet terazisinde adeta miskal ile tartan bir yöneticiydi. İstanbul’a gittiğim zamanlar mutlaka Nadir Nadi Ağabeyime uğrardım. Rahmetlinin isteği üzerine mutlaka doğup büyüdüğü yerden, Fethiye’den konuşurduk. Bu sohbetimiz bazen uzar, saatlerce sürerdi. Cağaloğlu’nda, eski binada, Nadir Nadi Ağabeyim ile İlhan Selçuk’un odaları aynı katta idi ama yan yana mıydı hatırlamıyorum... Nadir Nadi ile sohbet ederken, bir konuda konuşmak isteyen İlhan Selçuk Ağabeyimiz nezaketinden, bizi içeride görünce çekilirdi. Ve tüm ısrarımıza rağmen odaya girmezdi. İlhan Selçuk, işte böylesine kibar, alçakgönüllü bir beyefendi idi... İki ay önce değerli dostum, Mustafa Balbay’ı Silivri’de ziyaret ettikten sonra İlhan Selçuk Ağabeyimizi görmek istedim. Hastane kapısında, kendisinin yoğunbakımda olduğunu, konuşmakta güçlük çektiğini ve görüşmemin mümkün olmadığını söylediler. İşte böyle, son olarak onu ziyaret edemedim, göremedim, boynu bükük ayrılmak zorunda kaldım... Mekânı cennet olsun, nur içinde yatsın... G u anda Cumhuriyet’in en kıdemli gazetecisi olarak, İlhan Selçuk’un Ankara Bürosu ile ilişkilerinin daima sessiz ve derinden olduğunu gözlediğimi söyleyebilirim. Nadir Nadi Bey hayattayken hiçbir zaman Ankara Bürosu ile doğrudan ilişki kurmadı. Gazetenin genel yayın yönetmeni, yazıişleri müdürü, AnkaraTemsilcisi ve haber müdürü vardı. Haberi onlar kotarırlardı. Bu işlere hiç burnunu sokmadı. Çünkü o yalnızca bir köşe yazarıydı. 60’lı yılların ikinci yarısında, Ankara’ya çeşitli kurumlarda konuşmalar yapmaya gelirdi. İğne atsanızyeredüşmeyenkonuşmasısonrasındabüroya gelir, bizlerle söyleşmek isterdi. Ancak, konuşmasına doyamayan bazı dinleyicileri de ardından gazeteye gelirler, O’nu tutsak alırlardı. Çok kızardım ardından gazeteye gelenlere!“Kırk yılın başı biraz biz de konuşalım adamla…” derdimiçimden…Amaonlar da haklıydılar. Konuşmasına doyamamışlardı… 12Mart1971muhtırası, NadirNadi,İlhanSelçukile11 kişiyi gazeteden uzaklaştırdı. Ben de Ankara Bürosundan “protesto” için istifa ettim. Reuters Ajansı’nın TürkiyeTemsilcisioldum.BaştaAnayasaProfesörü Mümtaz Soysal olmak üzere Deniz Gezmiş’ler ve İlhan Selçuk’un yargılanmalarını dünyaya yayardım.SıkıyönetimdavalarınınTürkbasınınayansımasını yasaklarken, yabancı ajanslar bu yasağın dışındaydılar. 1990’da Ankara Bürosu’na döndüğümde haber müdürüm Mustafa Balbay’a bağlı olarak çalışmaya başladım. Nadir Nadi ölmüş, Berrin Nadi İmtiyaz Sahibi olmuştu. İlhan Selçuk, Berrin Hanım adına tam yetkiyle artık yazıişlerinin temel direği idi.“Yayın Kurulunu”kurdu. Gazetenin siyasal çizgisi, haber dünyası bu danışma kurulunda belirlenecekti. İlhan Selçuk’un önerisi ile Ankara’dan ikimiz de SBF mezunu ben ve Gencay Şaylan; SBF’li GenelYayınYönetmeni Hasan Cemal’in yazıişleri ça lışmalarının gazeteye yansıyan ya da öteki gazeteler de olup da Cumhuriyet’e yansımayan haberleri değerlendirmekle görevlendirildik. Sabahın köründe tüm gazeteleri tarıyor, günlük raporumuzuYayın Kurulu’na iletilmek üzere Hasan Cemal’e ve İlhan Selçuk’a fakslıyorduk. Selçuk, neden iki kişiyi Ankara’dan seçmişti? İlhan selçuk’a göre Ankara demek haber demekti. Ankara yalnızca haber kaynağı değildi, haberler Ankara’da kaynıyordu. Ankara’dan verilen bazı önemli haberler her nedense (!) Bolu Dağını geçip Cağaloğlu’ndaki yazıişlerine ulaşmıyordu. Yazıişleri Ankara Bürosu’nu İlhan Selçuk’a “Ankara’dan haber gelmiyor” diye şikâyet ettiklerinde“Ankara’nın gönderdiği haberleri çöp sepetinde manşet yapmayın… İyi kullanın, iyi gösterinçünküTürkiye’ninnabzıAnkara’daatıyor.Tek sütunluk bir haber yarının sekiz sütunluk haberin öncüsüdür.” derdi. 1991Kasım’ındaUğurMumcu’nun başı çektiği gazete içi oluşumda Ankara Bürosu çalışanları önemli rol oynadı.80çalışanlabirlikteİlhan Selçuk da gazeteden ayrıldı. 1992 Nisanında gazeteye döndük. İlhan Selçuk’un önerisi ile ben Genel Yayın Yönetmeni oldum, Ankara’yı çok iyi bilen Balbay da İstanbul’da Haber Müdürlüğü’ne getirildi. AnkaraTemsilcisi kendi isteği ile gazeteden ayrılınca Cumhuriyet İmtiyaz Sahibi,Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk’a AnkaraTemsilciliği’ne Balbay’ı önerdim. Hiçbir gazetenin yapmadığı bir düzenlemeyi Balbay için yaptım. Başkent Ankara’nın siyasal, ekonomi, diplomasi ve basın dünyasına“Ankara TemsilcisiMustafaBalbay”ıtanıtmakamacıileAnkara Palas’ta bir yaz akşamı resmikabul düzenledim. İlhan Selçuk, o gün çok mutluydu.Yıllarca sonra bir konuşmamızda o günü anımsattı. Balbay’ı önermekle doğru bir seçim yaptığımı söyledikten sonra sordu:“Ne dersin veliahtımızı bulduk mu?” Şimdi İlhan Selçuk aydınlıklar içinde, Balbay ise bir yılı aşkın bir süredir“tutuklu”değil karanlıklar içinde İlhan Selçuk’un veliahtı olarak“ceza” çekiyor. İlhan Ağabey,Yine... ? IŞIK KANSU O mektubu unutmuştuk. Çekmeceden çıktı. İlhan Ağabey’i, 21 Mart 2008 günü saat sabah 04:30 sıralarında gözaltına almışlardı. Çıktığında yazmışız mektubu: “Sevgili İlhan Ağabey, Neredeyse çocukluk yaşlarımdan bu yana güne penceremi açarak uyanırım, her sabah… Birılıkilkbaharseherindekalktımbaktım,yok. Pencerem parmaklıktı, duvardı, zindan kadar kararmıştı.Soluksuzkaldım,yönduygumbulandı, avuç içlerim buzlandı, alyuvarlarım dondu. Duydum ki, bilincimin posta güvercini geri dönmüş. Pencerem açılmış. İçim ışıdı, parmak uçlarıma kan geldi, güneşi ve geceyi ayırt eder oldum. İlhan ağabey, aramızdasın… Yaşanabilir bir dünya için, yine…” Yerdeinsandıİlhanağabey,göktemelekolsun. Biz, ya biz? İşimiz var; dağ başı duman, yol çetin, menzil uzun, yürüyeceğiz... Yaşanabilir bir dünya için, yine... 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear