27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Ankara 304/30 Nisan 2010 ANKARA ANKARA Talât HALMAN “Bu düzen değişmeli.” Bülent Ecevit’in 1970’li yıllarda dillere düşürdüğü bir ilke ve özlemdi, kısa sürede slogan olmuştu. Karşı çıkanlar, hatta alaya alanlar vardı – ciddiye alıp benimseyenler, ülkenin hayrı için böyle bir değişmenin zorunlu olduğuna inananlar da. O zamandan bu yana Türkiyemizde büyük değişmeler oldu ama düzen değişti mi ki, değiştiyse işler düzeldi mi, düzelmedi mi? İşler iyiye mi gitti, kötüye mi? Şimdi anayasamız en büyük tasamız... Anayasa değişince memleket güllük gülistanlık mı olacak? O belli değil ama iktidarın işine yarayacağı âşikâr... Bir yandan da Başkanlık sistemi tartışması başladı. ABD’dekine benzer bir Başkanlık düzeni, bizi nurlu geleceklere mi götürecek? Öyle bir kesinlik yok. Ama, kuşkusuz, başta seçilecek başkanın kendisi ile ona yakın olan ve olmayan bazı kimseler yararlanacaktır. Başkanlık düzeni ortaya atılınca hemen ulusal çapta bir tartışma fırtınası koptu. Birtakım uyarılara rağmen, Amerikanvari bir Başkan, Türk toplumu için uygun mudur, ülkeyi ABD’de olduğu gibi eyaletlere ayırıp bütünlüğü bölerek bozar mı, “kuvvetler ayrılığı” ilkesini zayıflatır mı, sağlamlaştırır mı, bazı durumlarda diktatörlük tehlikesi doğar mı sorularına cevap düşünülmüyor bile. Başlayan polemikte karakuşî ötüşmeler işitiyoruz: “ABD’de Başkanlık sistemi başarılı olmuştur” gibi. Genelde belki öyle denebilir ama orada yarı başkanlık da, parlamenter düzen veya başka bir sistem de başarılı olurdu denemez mi? Kaldı ki daha 15 ay önce sona eren Bush yönetimi, ABD ekonomisini felâkete, dünya barışını (özellikle Ortadoğu’yu) sarsıntıya sürükleyen bir başkanlığın günahı değil miydi? Arjantin, Meksika ve Latin Amerika ülkelerinin hemen hepsi, Filipinler, Peru, Endonezya, Kore, Uganda ve her kıtadaki nice ülkeler, uzun ve nispeten kısa sürelerde, Başkanlık sisteminaklit ürünlerde dünya ikincisi olmuşuz. Herhalde tek dünya ikinciliğimiz. Hiçbir alanda, hiçbir işte dünya birinciliğimiz yok. İyi işlerde de, kötü işlerde de ilk sıraya çıkamadık, çıkamıyoruz. Uluslararası değerlendirmelerde ya ortanın biraz üstündeyiz, ya biraz altındayız. 60 yıl önce güreşte birinci olduktu, onu bile sürdüremedik. Yazık. “Çakma” demokraside kaçıncı geliyoruz acaba? Böyle bir sıralama yapmak AKKARA Rejim Arayışı den neler çektiler... Birkaç yıl içinde T.C., Başkanlık sistemine geçerse, uğrunda bu kadar çaba verilen “yeni” anayasanın bir kez daha değiştirilmesi zorunlu olacaktır. Bugünün gerilimli çabalarına değer mi? Yazık olmuyor mu? İrili ufaklı, ileri geri nice uluslar gibi, biz de rejim modellerini bazen “dört başı mamur” olarak düşünüyoruz. “İdealpolitik” ve “realpolitik”, iki karşıt terimdir. Bazı politikacılar, demagoglar, yarımyamalak aydınlar, çeşitli düzenleri peşkeş çekerken, o düzenleri ideal ve kusursuz göstermeye, kötü örnekleri, bozuk özellikleri, berbat uygulamaları hasıraltı etmeye kalkışırlar. Oysa, en iyi sayılan sistemlerin bile uygulamada bocaladığı, en kötü bazı düzenlerin çok nadir de olsa arada bir, başarılı ve hayırlı olabildiği unutulmamalıdır. Krallık elbette çağdışıdır ama, İngiltere, Hollanda, İspanya gibi krallıklar, yeryüzündeki nice cumhuriyetlerden çok daha düzgün yönetilmektedir. Koalisyonlar, pek çok ülkede yararlı işler gerçekleştirdiler ama bazı yerlerde veya dönemlerde fos çıktılar. Millet Meclisi’nin yanı sıra Senato esaslı bir çözüm müdür? Türkiyemiz bunu denedi. Ne fayda gördük? “Tarihte bazı hayırhah diktatörlükler olmuştur” sözü doğru mu, yanlış mı? Aynı yasa bir ülke için nimet, başka bir ülke için felâket olabilir (mi?) İngiltere, bir anayasaya sahip olsa, daha iyi yönetilir mi acaba? Kelimesi kelimesine aynı olan bir anayasa bir ulusa mutluluk, bir ötekine yıkım getirebilir (mi?) Tarihten toplumların alamadığı, hatta almaya çalışmadığı temel dersler var: I Siyasal rejimlere bir mühür gibi uygulanabilecek modeller (hele şablonlar) yoktur. I Kurumlar, ideolojiler, örnekler ba sit formüllere indirgenemez, hiçbiri “genelgeçer” değildir. I Yasalar meşru olmayabilir. Haksız yasalara boyun eğmek, uygar bir erdem değildir. Önemli olan, adalet ruhu ve vicdandır. I Her toplum, kendi kişiliğine, geleneklerine ve özelliklerine uygun ideal yapıyı ve yönetimi yaratmaya çalışmalıdır. I Liderliği sağlam ahlâka, rasyonel çalışmaya, halkın hayrına hizmete, özgürlüğe ve toplumsal iradeye kendini adamayan bir ulus, refaha ve mutluluğa kavuşamayacaktır. Bir ülkenin anayasa değişikliğinden, şu ya da bu teorik sistemden veya kurumdan medet umması beyhudedir. Kolay reçeteler bir çırpıda bir memleketi ihya eder sananlar var bizde de, başka toplumlarda da. Laf ola beri gele. Demokrasi bile başlı başına yeterli değildir. Halkın menfaatlerini baş tacı eden, dürüst, düzgün, dinamik liderlik, herhangi bir sistem için demokrasi kadar, hatta belki daha fazla önem taşır. En fazla özlediğimiz, şunun bunun iyi kötü uyguladığı bir düzen değil, her şeyden önce erdemokrasidir. VEDALAR Altan Göklap Hamit Belli Hamil Belli’ye – Bankacılığımızın soylu ve şanlı simaları arasında müstesna bir yeriniz vardı. Ben, sizi İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu’ndaki üyeliğiniz sırasında tanımak mutluluğunu yaşadım. İstanbul Beyefendiliğinin nefis bir timsaliydiniz – akıllı, zarif, kibar, iyi niyetli, hoşgörülü, şık, sanatlara âşık, her zaman uzlaştırıcı, hoşsohbet... On yıllar boyunca İstanbul’un ve tüm ülkemizin sanat yaşamına güçlü katkılarda bulundunuz. Türkiye’nin örnek bir kültür varlığıydınız. Yarattığınız aydınlık için minnettarız. Nur içinde yatın. Altan Gökalp’e – Yarım yüzyıla yakın bir süredir Fransa’da ve oradan Türk kültür ve edebiyatına büyük hizmetlerde bulundunuz. Antropoloji, halkbilimi ve karşılaştırmalı sosyoloji alanlarında varlık gösterdiniz. AleviBektaşi kültürünü sizin kadar iyi bilen ve güzel anlatan pek az bilim insanı olmuştur. “Dede Korkut” kitabının en doğru ve en edebî Fransızca çevirisi, sizin Prof. Louis Bazin ile birlikte yaptığınızdır. Fransa’nın en başarılı Kültür Bakanlarından Jack Long ile sağlam bir dostluğunuz, yakın bir işbirliğiniz oldu. Fransa Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezi’nin (CNRS) Osmanlı Araştırmaları Bölümü’nün başkanlığını yaptınız. Herkesin sevip saydığı bir bilgindiniz ve bir “can adam”... O sıcak gülücüklerinizi, tatlı kişiliğinizi hep özleyeceğiz. Cennette bahtiyar yaşayın. ‘ÇAKMA’DA BİRİNCİ? T da zor. Elbette Kuzey Kore’den, başka Müslüman ülkelerinden, Afrika devletlerinin hemen hepsinden daha demokratız. 1990’lı yıllarda Sovyetler’in kâbusundan kurtulup bağımsızlığını kazanan ve genç demokrasiler kuran devletlerden biraz daha iyi durumdayız galiba. Ama “çakma” demokrasi olmaktan, sanırım, henüz kurtulamadık. Zaman zaman fena bocalıyoruz. Serbest seçimlerle sandıktan çıkmak bakımından iyiyiz. Gelgelelim, baraj gibi, partilerde lider sultası gibi, siyasetmedya ilişkileri gibi, ilkel siyasal didişmeler gibi vahim sorunlarımız sürüp gidiyor. Bunca yalan ve tahrif, bunca iftira ve komplo, bunca aldatmaca ve adilik... Liste çok daha büyüyüp azman olabilir. Bir gün gelecek “çakma”dan kendimizi kurtarıp gerçek demokrasiye kavuşacağız. Has, halis, haksever demokrasi var olacak Türkiyemizde er geç. 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear