26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Ankara 297/12 Mart 2010 Gökmen ve Ergüven Kalender’le sahnede Sabahattin Kalender: Yetimhaneden CemSultan’a... sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.com 001 yazında, rahmetli bestecimiz Ferit Tüzün’ün (1929 – 1977) kitabını yazmak üzere araştırma yaparken, onu tanıyanları bulup konuşmaya çalışıyordum. (*) Onlardan birisi de orkestra şefi, besteci Sabahattin Kalender’di. (d.1919) Datça’nın Palamutbükü köyünde yaşadığını öğrendim. Şansımı denemeye karar verdim. Eşimle birlikte kalkıp gittik, yaşadığı küçük kiralık evi bulduk. Şansımız yaver gitti, piyanosunun başında çalışıyordu. Aranması onu çok sevindirmişti, uzun uzun sohbet ettik. O zaman 83 yaşındaydı... Geçen hafta, bu kez Ankara Operası’nda Cem Sultan operasının prömiyerinde bir araya geldik. Nice eski dostu ve onların çocukları âdeta kuyruğa girerek hatır sordu... Soyadını bir müddet kaldığı yetimhanenin bulunduğu İstanbul’un Kalender semtinden alan Sabahattin Hoca’nın kuşağının büyük kısmını yitirdik, son kalanları da yitiriyoruz. İnsanlarımızın kadrini, kıymetini sağlıklarında bilmek, bestecilerin eserlerini dinlemelerini sağlamak, vefa, şükran duygularını “postmortem”e bırakmamak gerek. Nitekim Sabahattin Kalender, çok mutlu bir gece yaşadı Ankara’da... Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün “Çekmecede bekleyen iş bırakılmayacak” kararı sayesinde Kalender’in hesabına göre 48 sene önce bestelenmiş, ümitler belirince 1999’da yeniden gözden geçirilip son nokta konulmuş olan, Osman Güngör Feyzoğlu’nun (d.1925) librettosu üzerine bestelediği Cem Sultan operası, nihayet Ankara Müdürlüğü tarafından sahnelendi. Rengim Gökmen’in “elime şef değneğini ilk veren hocam” diye nitelendirdiği, eseri sahneye koyan Mehmet Ergüven’le (d.1947) birlikte izleyici önünde ellerini öptüğü Kalender, Gökmen ile ADOB Müdürü Erdoğan Davran’ı kastederek “Tam 48 yıl bekledim. Sonunda ömrüm yetti, sahnelendiğini gördüm. Bugünün yöneticilerine teşekkürler” diyordu. Böylece Kalender’in Nasrettin Hoca ve Deli Dumrul’dan sonra, üçüncü operası da, çekmeceden sahneye aktarıldı, en azından DVD’siyle, sahne notlarıyla arşive kazandırıldı. Cem Sultan’ın yaşamı gerçekten çeşitli sahne eserleri 2 Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN ne konu olabilecek ilginçlikte ve zenginliktedir. Yaşamanın on üç yılını, yedisi Fransa’da olmak üzere zorunlu sürgünde geçirmiş Fatih’in sevgili şehzadesiyle ilgili librettoda, Karaman Valiliği’nden ölümüne kadarki süre, tarih sırası gözetilerek, adeta “fragmanlar” halinde, bir tür “tarih şeridi” anlayışıyla anlatılıyor. Kalender de, bu librettoyu bestelemiş. Ortaya operadan ziyade bir tür “şarkılı konuşmalarla (reçitatif) işlenmiş” sahne eseri çıkmış. Türk bestecilerinin yapıtlarının sahnelenmesine kendine grev edinmiş rejisör Mehmet Ergüven, bu akışkanlıktan yoksun, sahne trafiği yerine tarih sırası gözeten, iki perdede dokuz sahne ve bazı tablolardan S.S. Geçim A. Çınar oluşan işi, her değişim için Cem Sultan’ın kendisine de pek benzemeyen ama tarihsel çiziminin yer aldığı maskeleme perdesini indirip kaldırarak sahnelemekten başka çare bulamamış. Neyse ki, yalın anlayışına uygun hafif bir tasarımla Nihat Kahraman, perde sürelerinin fazla uzamasını önlemiş, çünkü dekorlar az ve hafif. Ergüven, Papa ve Kardinalleri gibi bazı tabloları da açık sahnede geride ikinci bir maskeleme perdesi kullanarak çözmüş. Fransa yıllarından Arthur Honegger’in kompozisyon öğrencisi olan Kalender’in müzikte önceliği, başta bakırlar olmak üzere üflemeli çalgılara verdiğini, şarkıcıların seslerini forte uğultuların üzerinden aşırabilmek için zora düştüklerini gördük. Zaten yapıtta, akılda kalıcı bir ezgi yok. Bir “opera”nın ister klasik olsun, ister çağdaş, vazgeçilmez öge A. Çınar Cem Sultan’da leri sayılan aryalara, düetlere rastlanmıyor. Cem Sultan ile Fransa’da kaldığı süre içinde sevgilisi olan Helena’nın kısacık bir düeti var ama o da şarkılı konuşma türünden... Zaten Kalender de kitapçıkta, “Operamda müzik ve tiyatroya eşit haklar tanıdığımı, sahnede kıpırdamadan, aynı sözler için, tahammül yitiren aryalardan seyirciyi kurtarmaya uğraştığımı açıklamak isterim” itirafında bulunuyor. Bir şan dinletisinde bu operadan da bir parça alalım diye niyetlenilse, sadece Fransa Kralı’nın ülkesini övdüğü bas partisi aklıma geliyor! Başlıca kadın karakterler Selçuk Hatun (Zeynep Pınar Çakıt) ile Helena’nın (Sayra Seyhan Geçim) rolleri kısa... Erkek ağırlıklı öyküde, Cem Sultan rolüne tenor Aykut Çınar çok yakışmış. Gür sesi ve tizleriyle şarkılı konuşmalarına eşlik eden bakırları aşmayı başarıyor. Bas Tuncay Kurtoğlu, Fransa Kralı’nın “Cana can katar şaraplarımız, bir başkadır kadınlarımız” deyişinin de yer aldığı söyleyişinde, temiz cümlelemesi ve tok sesiyle akılda kalıyor. Görsel olarak savaşa davet sahnesi, hem Fuat Gök’ün ışığı, hem Nihat Kahraman’ın kılıç ormanıyla yapıtın en etkileyici sahnesi. Gazal Erten’in giysileri, hem tarihi yansıtıyor, hem de stilize yaklaşımlar içeriyor. Özellikle sarık anlamında Cem Sultan’ın yakın çevresi için yaptığı başlıklar, ilgi çekici. Yapıt için doyurucu bir kitapçık hazırlanmış. Mehmet Ergüven tarafından kaleme alınmış “Cem Sultan İçin Köşebentler” başlıklı yazı ise hayli ilginç. Aynı zamanda usta bir yazar olan Ergüven, ileri ve çağdaş bir söylemin savunuculuğuna soyunarak, “Cem Sultan, dinlemekten haz duyacağımız bir müzik dilini zerre kadar dikkate almıyor... Apaçık, Sabahattin Kalender, duyduğunu alelacele sorgulamaya kalkışan kulağı sorgulamanın peşinde” diyor! Ergüven, “Anlamakta zorlandığı şeyle hesaplaşmayı rafa kaldıran kişi yerinde saymaya mahkumdur” saptamasıyla da, “Bu olmaz, sahnelenmez arkadaş!” kolaycılığına kaçmak yerine, elinden geleni yaparak, “ciddi bir sanat eseriyle karşılaşmış olma ihtimalini sorgulamanın” keyfini çıkarıyor. Peki, bu ihtimal yüzde kaçmış acaba? Sorgulamanın sonucu ne? Bunu da oyunu izledikten sonra karineden siz çıkartacaksınız! Yazıya koyduğu başlıktaki “köşebent”ler benzetmesiyle de, sanki çekmecede kalmış yapıtları sahneleme konusundaki “kalebent”liğine göndermede bulunuyor! Cem Sultan’ı görmek, tarihi hatırlamak, müzikli bir oyunu izlemek, gözlem ve bilgi hazinesini genişletmek bakımından yararlı. Özellikle kitapçıktan mutlaka edinmek lazım. Serdar Ongurlar’ın hazırladığı yazıda yer alan 92 yaşındaki Kalender’in yetimhaneden opera şefliğine uzanan öyküsü, ibret alınacak olaylarla dolu... ================ (*) Çeşmebaşı’ndan Esintilerle, SCAMV Yayınları 18
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear