26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 TEMMUZ 2008 CUMA Türkiye’nin en eski amatör tiyatro topluluğu, 51. yılını kutlayacak 51 YASINDA Selda GÜNEYSU nkara Deneme Sahnesi (ADS), eski adıyla Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti, bundan tam 51 yıl önce, 1957 yılında, Gazi Lisesi’nde öğrenci bir grup tiyatrosever tarafından kuruldu. Amaçları, o dönem Türkiye’ye yabancı kabul edilen tiyatro sanatını yurttaşlara sevdirmek, özellikle başkentte tiyatro sanatının yaygınlaşmasına katkı sağlamaktı. ADS’de bugün, tiyatro sanatının önde gelen isimleri, Erol Kardeseci, Erkan Yücel, Zafer Ergin,Yılmaz Onay, Özdemir Nutku, Güngör Dilmen ve Nihat Asyalı gibi pek çok oyuncu, dramaturg ve oyun yazarı yetişti. Kurulduğu ilk yıllarda, “Scapin’in Dolapları (1957)”,“Şaşkın (1957)”, “Escurial (1958)”, “Albany Kontu (1960)”, “Affedersiniz Yanlış Numara (1962)”, “Arlecchino’nun Cambazlıkları (1962)” ve “Andorra (1969)” gibi dünyaca kabul edilen pek çok oyun sahnelendi. Türkiye’nin en eski amatör tiyatro topluluğu olma özelliğini de gösteren ADS’nin bugün 40’ın üzerinde aktif üyesi bulunuyor. ADS Derneği Başkanı ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Tiyatro Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nurhan Karadağ ile ADS’nin 51 yıllık serüvenini, yeni sezonda sahnelenecek oyunları konuştuk: Bize ADS’nin 51 yıllık serüvenini anlatır mısınız ? Yıl 1956. Türkiye’de tiyatro sanatının yeni yeni yerleşmeye başladığı bir dönemde, Gazi Lisesi’nde öğrenci bir grup tiyatrosever, Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyeti’ni, şimdiki adıyla ADS’yi kuruyor. Cemiyet, Ankara Deneme Sahnesi 1957 yılında resmiyet kazanıyor. Düşünün, Cumhuriyet öncesi dönemde bu ülkede, Müslüman kadınların sahneye çıkıp çıkmayacağı, İslam’da tiyatronun ne kadar kabul gördüğü tartışıldı. Hatta Cumhuriyet öncesi, sizin de bildiğiniz gibi, tiyatro sanatı genellikle azınlıkların elindeydi. Cumhuriyetle birlikte, Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk, ülkede sanatın yaygınlaştırılması amacıyla çeşitli hamlelerde bulundu. Ülkedeki sanat anlayışı bu hamlelerle kabuk değiştiriyordu. Bu anlamda ben, 1950’li yıllarda böyle bir cemiyetin kurulmuş olmasına çok seviniyorum. Gençlerin o dönemde, böylesi bir oluşum içinde yer alıyor olması gerçekten sanat adına çok önemli. ADS’nin her zaman ilerici bir tavrı olmuştur. Bu, cemiyetin kurulduğu ilk yıllarda sahnelenen oyunlardan da anlaşılıyor. Ben cemiyete, 1960’lı yıllarda katıldım. Katılmadan önce Halkevleri’nde tiyatro sanatıyla ilgileniyordum. Halkevleri, ülkedeki çok önemli işlevi yerine getiriyordu. Konservatuvarlardan öğretim üyeleri gelerek bize tiyatro sanatını anlatıyordu. Ben bir yanda Halkevleri’ne devam ederken, diğer yanda cemiyette oyun izliyordum. ADS’nin çok önemli bir özelliği vardı, gruptaki bütün isimler cemiyete sahip çıkarlardı. Bugün cemiyet 51. yaşını kutlayacaksa, aidiyet duygusunun çok önemli işlevi vardır diye düşünüyorum. ADS,maddi anlamda kendisini nasıl var ediyor ? ADS’nin maddi anlamda beslendiği bir kaynak yok. Yalnızca üye aidatlarıyla yaşıyor. Sahnelediğimiz oyunların bilet gelirleri de var ancak bu gelirlerin büyük bölümü bugün reklam ve promosyon kampanyalarına gidiyor. Yani kurum gönüllüler aracılığıyla yaşıyor. Tiyatro sanatını gönülden seven kişiler yaşatıyor bu kurumu. A ADS’de son dönemde,genellikle çağdaş Türk tiyatrosuna yönelik oyunlar sahneleniyor. Örneğin “Misafir. ” Üstelik bu oyunlar izleyiciler tarafından da çok beğeniliyor. Çağdaş Türk tiyatrosuna yönelik oyunlara repertuvarda daha fazla yer veriyor olmanızdaki amaç nedir? İnsan önce kendisini var etmeli diye düşünüyorum. Toplumsal olabilmek için birey olmak gerekir. İnsanlar birey olmalılar ki sürü olmasınlar. Tiyatro insanı birey kılan en önemli sanat dallarından biridir. İnsana kendisini analiz etme şansı doğurur. Tiyatronun da kendi içinde iç dinamikleri vardır. Yöresel olmak bunlardan biridir. Çünkü eğer siz yöresel olamazsanız kaybolursunuz. Biz de özellikle son yıllarda, yöresel olalım ve kendi seyircimizi var edelim dedik. Yoksa bugün Shakespeare ve Çehov’u kim yadsıyabilir ? Bir de Türk tiyatrosunun çok zengin kaynakları var, bunların araştırılması gerektiğine inanıyorum. Bugün Türk tiyatrosunda sanki kendi oyunlarımıza yeteri kadar önem verilmiyor.Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu acı bir gerçek. Biliyorsunuz, Osmanlı, devlet kavramını ön planda tuttu. Osmanlı’da Çerkez, Kürt, Ermeni gibi pek çok etnik grup yaşıyordu. Balkan Savaşları’yla birlikte bu azınlıklar “Milliyetçilik” olgusuna tutunarak, bağımsızlıklarını ilan ettiler. Türkler hep ikinci planda kaldı. Ziya Gökalp’le birlikte “Türkçülük” akımı başladı biliyorsunuz. O dönemde “Batı hayranı” aydın bir kitle de vardı. Bu görüşlerin bugün de etkisi devam ediyor. Bugün de “Ah Avrupa” düşüncesi hakim ne yazık ki bazı aydınlarımızda. Oysa Atatürk hep halkıyla bütünleşen bir aydın kitlesi oluşturmak istemiştir. Halkının yararını düşünen bir aydın kitlesi... Bugün hâlâ “Sanat sanat için midir, yoksa halk için midir” tartışmaları da sürüyor. Sanatın sanat için olması mümkün müdür? Ben bu görüşe kesinlikle katılmıyorum. Sanat, seyircisine ulaşabildiği süre içinde sanattır. Sanat, seyircisini dönüştürebildiği ölçüde vardır. Bu tartışma hayli yersiz. ADS önümüzdeki sezon hangi oyunlarla izleyici karşısına çıkacak ? Önümüzdeki sezon daha çok çocuk oyunlarıyla izleyici karşısına çıkmayı planlıyoruz. Çünkü ne yazık ki çocuk tiyatroları Türkiye’de hayli yetersiz. Parmak Çocuk’u sahnelemek isteriz örneğin. Bir de Nazım Hikmet’in Bedrettin Destanı’nı sahneye taşımayı düşünüyoruz. Çok güzel bir destan çünkü. Ömer Hayyam ve Pir Sultan Abdal gibi isimleri de tiyatro sahnesine uyarlamak isterdim. ‘İnsan öncelikle kendisini var etmeli’ 12
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear