28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 13 ARALIK 2020 Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar 250. doğum günü kutlu olsun Beethoven, yemek ve şarap VECDI SEVIĞ vecdi.sevig@gmail.com Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO), üç günlük etkinlikle yeni salonuna kavuştu. Üçüncü gün piyanist İdil Biret resitali sokağa çıkma yasağına rastladığı için dinleyici alınmayan salonda gerçekleştirildi. O güne tanık olma şansına erişen gazeteci Şefik Kahramankaptan, “Sanattan Yansımalar”da izlenimlerini aktarırken “Dışarıdan işçilerin bağrışmaları, içeri kadar ulaşıyor, düşen alet ve tahta sesleri duyuluyordu” diye yazdı. Beethoven’ın “Waldstein” sonatı da doğumunun 250. yıldönümüne 12 gün kala bu ortamda seslendirildi. Yasakları ilan edenler, bu resital için özel izin düzenlemesini unutmuş olmalılar. Beethoven’ın da bilinen bir özelliği, çalışmaları sırasındaki dalgınlığı ve yemek konusundaki unutkanlığıdır. “Senfoninin sonunda Türk müziği ve koro” diye not düştüğü 9. Senfoni’yi bestelerken çıktığı uzun yürüyüşte yolunu yitirince sığındığı müzik organizatörü Johann Georg Herzog’un, bestecinin uzun süredir yemek yemediğini fark etmesi ünlüdür. YEMEKLERI ÇOK KÖTÜYDÜ Tek opera eseri Fidelio’yu bestelerken de benzeri bir olayın yaşandığını dönemin tiyatro insanı Georg Friedrich Treitschke yazıya aktarmıştır. Bir aryanın metnini hazırlayan Treitschke, çalışmasını göstermek için sanatçıyı yemeğe davet eder. Beethoven yemek için eve gelir gelmez Treitschke’nin elindeki kâğıda bakar, piyanoya yönelir, kapağını açar, doğaçlama çalmaya başlar, aradan saatler geçer, ayağa kalkar, ev sahibine iyi akşamlar diler, kapıyı açar ve koşar adımlarla kendi evine döner. Treitschke, anısını “Ertesi gün aryanın kusursuz müziği hazırdı” sözleriyle tamamlar. Beethoven, Bonn’daki müzik yayıncısı Nikolaus Simrock’a gönderdiği mektupta Fransız İhtilali’nin Avrupa’ya yayılma olasılığından söz ederken yaptığı “Ben, Avusturyalıların siyah birası ve sosisleri olduğu sürece ayaklanma olmayacağına inanıyorum” değerlendirmesi lezzet dünyasına ilgisiz kalmadığının göstergesi kabul edilir mi, bilinmez. Piyanist, öğretmen Gülfam Göknar, bestecilerin sevdiği yemeklerin tariflerini de içeren “Müzik ve Yemek” kitabında Beethoven’ın bir gün arkadaşlarını yemeğe davet ettiğini, pişirdiği yemekleri sunduğunu aktarır ve “Fakat yemekler o kadar kötüdür ki kimse bir lokma yiyemez. Beethoven bu durumu hiç umursamaz, misafirleri aç otururken kendisi bir güzel karnını doyurur” diye anlatır. Göknar’ın aktardığına göre bol peynirli ve içine en az 12 adet yumurta kırılmış bir tür çorbayı çok seven bestecinin tercihleri arasında balık yemekleri de yer alır. SERT TIPLERI SEVERDI Beethoven’ın aileden gelen şarapseverliği hakkında Kazım Çapacı şunları yazmaktadır: “Beethoven’ın mektuplarında ve sohbetlerinde sık sık her türlü şarap adına değiniliyordu... Beethoven sert ve ucuz olan kırmızı Macar şaraplarını yeğliyordu. Macar kontesi Erdödy’nin zengin ziyafetlerinde şişeleri peş peşe boşaltıyor ve doğal olarak da ertesi gün hasta oluyordu. Macar şarabı kendisini hasta ettiğinde şifayı şampanyada arar ve köpüklü Fransız şarabından esin umardı.” Arkadaşı, sekreteri Karl Holz’un “Çok ve besleyici yemekler yerdi. Sofrada çok şarap içerdi” dediği Beethoven’ın ilk yaşamöykülerinden birini yayımlayan Anton Schindler ise Holz’u “masum ustayı lokantalara, içki âlemlerine sürüklemekle” suçlar. Schindler’e göre yazın sıcak günlerinde taze kaynak suyuna düşkün olan Beethoven, “Şaraplardan sert tipleri severdi. Ne yazık ki özellikle de zayıf organlarına büyük zarar veren karıştırılmış şaraplardan hoşlanırdı.” Ölümünden iki gün önce kendisine armağan olarak gönderilen Ren şarabını görünce dudaklarından “Yazık yazık, çok geç...” sözcükleri dökülen sanatçının 250. doğum yıldönümü kutlu olsun! FİGEN YANIK figenyanik13 @gmail.com Bodrum’dan Yunan Tiyatro ve dizilerden tanıdığımız Tuğçe Kıltaç rota değiştirdi Karada oyuncu adalarına, Monaco’dan İtalya’ya lüks yatların mutfağında limandan denizde şef limana dolaşıyor. Aylarca denizde yaşıyor, gerekirse kaptana yardım ediyor. Fırtınalı havalarda bile mükemmel sofralar hazırlıyor. K aptanın seyir defteri olur da gemideki şefin yemek tarifleri ve hikâyelerinden oluşan bir günlüğü okumak harika olmaz mı? Olur, üstelik maceranın yanı sıra bambaşka lezzetlerle dolu olur. İlk kez geçtiğiniz sularda tutulan balıkların işlenmesi, bilmediğiniz bir dilin konuşuldugibi çok sevdiği sanatçıların çevresinde yetişir. Tiyatroya ara verdiği bir dönemde, tatile gittiği Bozcaada’da hayatı değişir: “Sanat yönetmeni kardeşim Ece ile gitmiştik ve sürekli ‘Abla sen yemek yapmayı, sofra hazırlamayı seviyorsun, çok iyi aşçı olursun. Neden denemiyorsun?’ diyordu. Ben de gözüme kestirdiğim Maya Bağevi’ne başvurdum ve işe alındım. Bağğu limandan alacağınız ürünler, yabancı ülkeden bir patroda kalıyordum, mutfaktaydım ve sonsuz mutluydum. Bir ay nun sizden istediği yemeğin tarifi, aniden gelen bir misonra tanıdığım bir kaptan aradı ve ‘İtalyan misafirlerim gelsafir için ilk kez yapacağınız çikolatalı pastadi. Bir şefe ihtiyaç var. Dener misin’ diye sordu. ‘Pek nın tadı, fırtınalı bir havada kıvam tutturtabii ki kaptan’ diyerek Bodrum Turgutreis’teki mak için üşenmeden üç kez pişirdiğiGöcek Koyları tekneye katıldım. Daha bir ay önce ‘Beni bu niz muffinin kokusu... hayatta ne yapmak mutlu eder?’ diye dü37 yaşındaki Tuğçe Kıltaç’ın şünürken kendimi İtalyan patronlu, 26 denizde geçen son beş yılını dinmetrelik lüks bir yatın mutfağında, Yulerken perdede sürekli değişen nan adalarını dolaşırken bulmuştum. kısa metrajlı macera filmleriO yaz 1.5 aylık turdan sonra ilk yapni izliyor gibi hissediyorsunuz. tığım iş denizcilik eğitimi alıp belgeTuğçe Kıltaç, “Ne öğrendiysem Bu hissi yaratmasındaki en büyük etken aslında profesyonel oyuncu olmasında yatıyor olmalı. Yaşamı farklı yönleriyyollarda öğrendim’’ le gözlemleme alışkanlığı olan, sahneden sahneye, rolden role geçebilme yeteneğine sahip bir oyundiyor. cu ancak bu kadar cesaretle atılabilir bu renkli ama zor maceraya... Üstelik sabit, güvenli bir sahnede de değil, hiç tanımadığı insanlarla, bilmediği koşullar, öngörülemeyen hava koşulları arasında... Denizde yolcu olarak değil, mutVAZGEÇEMEDİĞİ İKİ ŞEY fakta aşçı olarak çıkılan bu gözükara maceraya, her oyuncu cesaret edebilir mi, bilinmez. “16 yıldır tango yapıyorum. Yatlarda çalışırken de tango papuçlarım her zaman yanımdadır. Gittiğimiz limanlarda, izin günlerimde mutlaka tango yapacak bir yer bulurum. Milonga gecelerine katılırım. Hatta tango yaptığımız kişilere de yemek pişiririm. Denizdeyken iki şeyi çok özlüyorum: Hayvanları sevmeyi KONSERVATUVAR MEZUNU İstanbullu, Kadıköy’ün sevilen esnaf ailelerinden birinin kızı Tuğçe Kıltaç. Erenköy Kız Lisesi’nden sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nden mezun olur. Uzun yıllar Bakırköy Belediyesi Tiyatrosu ve İstanbul Halk Tiyatrosu’nda oyunculuk yapar. Diziler ve reklam filmlerinde rol alır. Levent Üzümcü, Cem Davran ve yürümeyi... İşim bitip karaya çıkınca deli deli uzun yürüyüşler yapıyorum.” Hisarönü Körfezi lerimi tamamlamak oldu.” HEM PİŞİR HEM DE GEZ Kıltaç, o günden bugüne kadar 26 metreden 68 metreye kadar dokuz ayrı süper yatta çalışır. İtalyan, Avustralyalı, Alman, Yunan, Türk patronların yanında, farklı kaptanlar ve mürettebatla Akdeniz’in, Ege’nin pek çok limanını dolaşır. Günde yaklaşık 16 saat çalıştığı mutfaklarda üç ayrı öğün için yemek hazırlar. “Hayatım boyunca hiç iş seçmedim, hep çalıştım. Oyunculuk yaptım, meyhane işlettim, yazı yazdım ama en çok yemek yaparken, arkadaşlarıma sofralar hazırlarken mutlu oldum. Her sofranın bir mitos, bir hikâye vaat ettiğini düşünüyorum. O masaya oturan kişi için de o an kişisel hayatında bir mitos oluyor. Birinin masayı güzelleştirmesi lazım, ben onu seçtim. Bu hep bir oyun kuruculuk oldu benim için... Ne öğrendiysem, masalardaki güzel sohbetlerde, yollarda öğrendim. Şimdi de hem geziyorum hem de yemek pişiriyorum.” FIRTINADA NASIL MUFFIN YAPTI? “Denizde olmak hep güzel, ilgi çekici. Deniz beşiğinde uyumak da çok keyiflidir. Beş saat mutfakta çalıştıktan sonra baş üstüne çıkıp gökyüzündeki yıldızlara ve denize bakmanın keyfini anlatamam. Bir yaz Korsika’da Yunan kadın patronun yatında çalıştım. Kahvaltıda sadece kahve ve muffin istedi. İlk sabah o kadar sert hava koşulları vardı ki tekne çılgınca sallanıyordu. Sallantıdan dijital teraziler çalışmadı. Denizde çalışan şeflerin bir de Amerikan ölçü kapları vardır. O sabah ne yapıp edip o muffini hazırladım. O kadar şaşırdı ki ‘Keşke bu fırtınada bu zahmete kalkışmasaydın’ dedi. Bu yaz patronum Türktü ve dört ayı Hisarönü, Bodrum, Göcek kıyılarında geçirdik. Patronumun eşi ve misafirleri de vardı. Bir gün oğullarının doğum günü için çikolatalı pasta istediler. Hisarönü Körfezi’nde hava sertti ve dijital tartı yine çalışmadı. Normalde 1.5 saatte yapacağım pastayı 3.5 saatte hazırladım. Zorlanmak hiç sıkıntı değil. İşleyen demir ışıldar.’’ EN AZ 60 YUMURTA! “Bu yaz pandemi nedeniyle dört ay hiç limana uğramadık. Ben tekneden botla limana gidip gereken malzemeleri marketlerden alıp dönüyordum. Malzeme stoklamak şart. Mutfakta sekiz yumurta kalırsa gözüm seyirir. En az 60 yumurta olmalı.” “Bir gün ‘Hadi bize krem karamel yap’ denildi. Hayatımda hiç yapmamıştım ama sanki bininci kez yapıyormuş gibi yaptım. Nasılsa yemek kitaplarında ya da internette bütün tarifler var.’’ YENİ BALIKLARIN KEŞFİ “Türk patronum balık avlamaya meraklıydı. Hiç bilmediğim balıkları işledim, çok keyifli bir deneyim oldu, hatta bu sayede aşçılığım sınıf atladı denilebilir. Lagos, turna, melanurya, akya gibi balıklarla tanıştım. Genel olarak sofralarımda mezeler, zeytinyağlılar ağırlıktadır. Elimdeki farklı malzemeleri eşleştirmeyi severim. Kuşkonmazlı enginarı sık yaparım. Avokadolu, narlı, yeşil mercimek salatam çok sevilir. Taze makarna hazırlamayı da severim.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear