25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

SAYFA 8 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Hİlal Bebek 6 MAYIS 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar İnsanlar konuşa konuşa... Sosyal bilimlerde neredeyse bir yüzyıldan beri bildiğimiz bir gerçek: Grup, bireylerin davranışını etkiler. Bu gerçeği eğitim alanına uyguladığımızda şu gerçekle karşılaşırız: Ortaklaşa çalışma bireysel çalışmadan daha etkili ve yararlıdır. Başka bir deyişle, grup etkileşimi içinde gerçekleşen öğrenme bireysel ve yarışmacı öğrenmeden daha verimlidir. Bu gerçek bütün öğrenme alanlarında, bütün yaşlarda ve eğitim düzeylerinde, bütün bilişsel görevlerde geçerlidir. Bu olgu kısaca “birlikte öğrenme” diye adlandırılır. Birlikte öğrenme öğrencilerde akademik başarıyı artırır, toplumsallaşmayı geliştirir. Ancak birlikte öğrenme salt grup içinde öğrenmeyi aşan bir yaklaşımdır. Öğrencileri küçük gruplara koyup birlikte çalışmalarını beklemek yeterli değildir. Her öğrencinin hem kendi çalışmasını yapması hem diğerlerine yardımcı olması beklenir. Bu ikili sorumluluğun literatürdeki adı da olumlu karşılıklı bağımlılık” (bir de olumsuz olanı var). Çocukların yetişkinlerle ve daha bilgili yaşıtlarla etkileşime girerek daha iyi öğrendikleri de bir başka gerçek. Çocuklar birlikte çalışmaktan, arkadaşlarına yardım etmekten hoşlanırlar. Başkalarıyla etkileşim kendi bakış açısını sınamayı, çelişkilerini çözmeyi sağlar. Grup etkileşimi farklılığa, çeşitliliğe saygı göstermeyi öğretir. Tablo bilgisi JeanSimeon Chardin (16991779). Genç öğretmen, Fransa, 1735. Tarık Akan bu konuda harika bir söz etmiş: “Tabii ki tek başına yapılacak işler değil bunlar, sana öğretmenlik yapmayı kabul eden dostların, abilerin varsa onların vasıtasıyla adımların büyümeye başlar.”* Bu söz Vygotsky’nin sosyokültürel gelişim kuramını destekleyen güzel bir örnek.** Sonuç olarak, birlikte ve ortaklaşa öğrenme geleneksel sınıfın vermediği birçok yararı sağlar. Erken çocuklukta ortaklaşa öğrenme okul ve eğitim karşısında olumlu tutumlar geliştirmeye destek olur. Ancak, sınıfta olumlu karşılıklı bağımlılık olmazsa gerçek ortaklaşa çalışma da olmaz. Öğrenciler hem kişisel hem grup adına sorumluluk duyduklarında her türlü başarı da artar. Sınıfta iletişimi kolaylaştıran ve destekleyen becerilere sahip olmak önemli: Grupta birbirini dinleme, diğerlerinin bakış açısını dikkate alma, yapıcı biçimde eleştirme, ortak kararlar alma vb. En önemlisi de fikirlerini özgürce, korkmadan ifade etme. Basit bir öneri: Bırakın çocuklar konuşsun! “Canım, tutan mı var?” demeyin. Öğretmen tutuyor, okul tutuyor, aile tutuyor, toplum tutuyor. Sözgelimi, çocuklar geziye götürülüyor, sonra sınıfta gezi hakkında konuşmalarına izin verilmiyor. Daha büyük çocuklar toplumdaki birtakım gelişmelere tanık oluyor ama bunları sınıfta yorumlama olanağına sahip değiller. Grupta iş birliğinin temel koşullarından biri de kendi düşüncelerini ifade etme olanağına sahip olmak. Bu sözlü ifadeler bilişsel gelişimi destekler, öğrenmeyi kolaylaştırır. Zaten araştırmalar da konuşma ile öğrenme arasında güçlü bir bağ olduğunu göstermekte. Dili hem kültürel hem psikolojik araç olarak kullanırız. Konuşma; hem saygıyı, eşitliği, dürüstlüğü, dostluğu, duyarlılığı önkoşul olarak gerektirir hem de süreç içinde bunları geliştirir. Yani konuşa konuşa gelişiriz. Çocukların konuşmasındaki merak, hayal, soru, oyun, mizah öğeleri gelişimin güç kaynağıdır. İnsan kalitemizi geliştirmeye öyle çok ihtiyacımız var ki! *K. Coşkun, Tarık AkanÜlkemin Güzel Yüzü, Can Yayınları, 2017, s. 29. **P. H. Miller, Gelişim Psikolojisi Kuramları (çev. Z. Gültekin) 6 Mayıs 2018 SAYI: 18 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Yazar İlüstrasyonları CAN GÜVEn Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Dikkat kafamızda hacker var! Bireyden topluma manipülasyon şiddeti İletişim çoğu zaman örtüktür. Şiddet de öyle. İletişim içerisinde uygulanan gizli şiddet, kendinizle aranızı bozduğu noktada maksimum seviyesine ulaşmış demektir. Hiçbir ilişkide ya da toplumda kendinizden iyice şüphe etmeye başladığınız oldu mu? Sürekli suçlu hissettiğiniz, özür dilediğiniz ve hep haksız duruma düştüğünüz... Hep “azınlık” olduğunuz, hep “kusurlu” bulunduğunuz, işin kötüsü buna inanmaya başladığınız oldu mu? Manipülasyon, sinsi bir düşman. Öyle sizden izin almaz. Haber de vermez. Kendini ifşa etmez. Veriyormuş gibi görünürken bile alıyor olabilir. Mağdurken sizi zalim rolüne büründürebilir, susuz değilken susuzluğunuza inandırabilir. Üstelik tüm bunları “zorla” ya da “dayatarak” değil sizinle sizin aranıza girerek yapar. Yani kafanızı hackleyerek. Manipülasyon, düşünce, duygu ve davranışlarınızı olması istenen yönde şekillendirme girişimidir. Manipülasyon, manipüle eden kişinin çıkarları ve istekleri doğrultusundadır. Kafanıza dökülen bir maşraba su değil görünmeyen ve solumaya devam ettiğiniz bir gaz gibidir. Mikro düzeyde manipülasyon Yakın bir ilişkide kendini sürekli haklı ve değerli hissetmek isteyen kişi, sizi hep hatalı, kusurlu ya da bencil olduğunuza inandırabilir. Özellikle de güvenmek istediğiniz biri ise bunu yapması kolaylaşır. Örneğin, imalı bir şakaya maruz kalıp kırgınlığınızı dile getirdiğinizde “ne dedim ki bu sadece bir şaka”dan başlayan, “sen de hiç şakadan anlamıyorsun”a varan, hatta “ben bu kadar alıngan biri ile olamayacağım”a kadar uzanan bir çarpıtmalar ve üste çıkmalar silsilesi içerisinde kendinizi bulabilirsiniz. Karşı taraf üzerine asla almak istemediği suçluluk duygusunu geri püskürterek sizin içinize enjekte ediverir. Manipülasyon onu yapabilene iktidar sağlar. Karşıdakinin algısı dolayısıyla da duyguları kontrol altına alınır. Patronunuz size çok sert bir şey söyleyip “yoo, ben yumuşak konuşuyordum işte hep senin bu yanlış anlamaların işine de yansıyor zaten” dediğinde siz onarılması gereken tarafın bizzat kendisiyken dezavantajlı ve onarması gereken kişi pozisyonunda bulabilirsiniz kendinizi. Manipülatif kişilerle anlaşma ve kendinizi ifade etme girişimleriniz, okların eninde sonunda size çevrilmesi ile sonuçlanacaktır. Konuşmayı karşı tarafın yönettiği monologlar, saptırılmış gündemler, tutarsızlığı ile error verdiren teorilerle aklınız bulandırılır. Genelde bu terazinin bir tarafında hep haklı ve güçlü olmak isteyen, öbür tarafında ise kendini eleştirmeye ve fazla güvenmeye meyilli biri vardır. Eşinizin flörtünü yakaladığınızda korkunç kıskanç olmaktan ceza alabilir, üzüntünüzü ifade ederken “gereksiz konularla can sıkmaktan” ifade verebilir, “çok abartıyorsun” iddiaları ile etiketlenebilir, “beni sen bu hale getiriyorsun” yanıtları ile kodese girebilir, “ben öyle bir şey demedim” iddiası ile akıl sağlığınızdan şüphe edebilirsiniz. İhmalden ölürken talepkârlıkla, haksızlığa uğrarken hainlikle, onarılmayı beklerken bencillikle taçlandırılırsınız. Makro düzeyde manipülasyon Toplumsal düzlemde de bunun büyük ölçekli versiyonlarını düşünün. Kendinizi ifade eder ken vatan haini, eleştirirken düşman, hak ararken provokatif, canınız yandığında istismarcı, kızdığınızda ise çoktan bölücü olmuş bulursunuz kendinizi. İktidarın önemli silahlarından biridir manipülasyon. Bumerang gibi hep size döner duygularınız, sözleriniz, ithamlarınız, dertleriniz. Büyüye büyüye, alev ala ala geri döner. Bu yüzden susmuşluğunuz artar, ümitsizliğiniz çoğalır ve kendinize olan inancınız azalır. Karar alamaz, konuşamaz ve kendinizden emin olamaz hale gelirsiniz. Yeterince iyi çalan manipülatör kendisini aziz ilan edecek bir kilise yaptırabilir (C. De Lautréamont). Manipülatör ve manipülasyona uğrayanın özellikleri Manipülatör, hakperest değildir. Vicdanının terazisi kendisinden yana ölçüm yapar. Uzlaşma, anlaşma ya da dinlemek gibi bir derdi yoktur. İşi gücü üzerinde ufacık bir toz bile kalmaması, hiç kötü hissetmemesi ve hep üste çıkabilmesidir. Manipülatörün kör bir özgüveni vardır. Kendisine olan narsistik aşkı ve kendine imanı en güçlü silahıdır. Çoğu zaman kendi de düşündüklerine inanıyordur. Bu yüzden etkisi artar. Sizi de kendine inandırarak bağışıklığınızı devre dışı bırakan bir virüs gibidir. Ona direnme şansı bırakmayan görünmezlikte radarınıza yakalanmadan giriş yapar. Örneğin, överken bir sonraki soruya evet deme noktasında sizi hazırlar. Manipülatörün kör özgüveni nasıl işini kolaylaştırıyorsa manipülasyona uğrayan kişinin kendine güvensizliği de bir o kadar ekmeğine yağ sürer. Kendinden çabuk şüphe eden, sınırlarını İktidarın önemli silahlarından biridir manipülasyon. Bumerang gibi hep size döner duygularınız, sözleriniz, ithamlarınız, dertleriniz. Büyüye büyüye, alev ala ala geri döner. Bu yüzden susmuşluğunuz artar, ümitsizliğiniz çoğalır, kendinize olan inancınız azalır. Karar alamaz, kendinizden emin olamaz hale gelirsiniz. korumakta zorlanan fazla geçirgen insanlar manipülasyonun tuzağına daha fazla düşer. “Kurtarıcı” arayışında olmak, kaybetmekten fazlaca korkmak, telkine açık olmak da öyle. “Yine mi hata yaptım” sorusu hayatınızda sıklaştıysa, kendinizi savunacak güç bulamıyor ve suskunlaşıyorsanız, duyulmadığınızı, görülmediğinizi ve kimliksizleştirildiğinizi hissediyorsanız manipülasyona süreğen bir biçimde maruz kalıyor olabilirsiniz. Süreğen manipülasyon, daha çok itaat etmeye ve kendine daha fazla ihanet etmeye götürür. Kendi algınız bulanmış, hafızanızdan ve bilgilerinizden şüphe eder hale gelmiş olabilirsiniz. Haklarınızdan vazgeçip aslında hak etmediğinize inanmaya başladığınızda gerçekliğinizin çok uzağına düşmüş ve yalnızlaşmışsınızdır. Gaz lambalarının ayarlarıyla mı oynanıyor? Gaslighting filminin hikâyesi ile bitireyim. Kocası her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre daha fazla kıstığında Bella, “Gaz lambasının ışığı azalıyor mu” diye soruyor. Kocası ise daima olumsuz yanıtlar veriyor. Kendinden sürekli şüphe eden ve özgüveni sarsılan Bella sonunda bir dedektif sayesinde bu kurmacayı çözüyor. Bizi kurtaracak dedektifler yok. Kendi kendimizin dedektifi olmak zorundayız. Beni bana kırdıran tüm manipülasyonlara karşı önce kendimi sonra da karşı tarafı iyi tanımak ve iyi bir gözlemci olmak gerekiyor. Çünkü gazın altını her gece kısan birileri olabilir. hilalbebek@yahoo.com; www.hilalbebek.com.tr Yurttan Sesler Denizli’de bir yıl stada girmeme cezası alan Denizlispor taraftarı, vinç kiralayıp maçı stat dışından havada vinç sepetinde izledi ve seyircilere üçlü çektirdi. Polisin müdahalesiyle vinç indirildi. Bir tür “Görüyon mu Hüseyin Efendi gitcem diyen adamın önünde dağ olsa duramaz...” hali olmuş. Şüphesiz bu konudaki en yaratıcı eylem tarihimizde; seyirci cezasının olduğu FenerbahçeBate Borisov maçında stadyum dışına gelip, küçük paraşütlere bağlanan havai fişekleri saha içine göndermeyi başaran taraftarlara aittir. Böylece cezalı bir maçtan da ceza almayı başarmış ülkenin ferdi olarak bu Denizlispor taraftarını takdir etmemek elde değil. Edirne Belediye Başkanı, “dünyanın en büyük ciğer pişirme tavası”nı yaptırdıklarını belirterek, bu tava ile Guinness Rekorlar Kitabı’na girmek için başvurduklarını bildirdi. Bizim kadar bu kitaba girmeye çalışan başka ülkeler de vardır mutlaka tamam eyvallah, ama bu ne şimdi bu, gerçekten, niye ki, yani derdimiz nedir? Dünyada başka ülkede ciğer tava yapılıyor mudur ki zaten, o bile muamma. Ülkecek bu “büyüklük” sevdamızın Freudyen bir açıklaması vardır mutlaka. Antalya’da Acı Biber Yeme Yarışması düzen lendi. Biberin acısıyla yanan yarışmacılar, “Yandım Allah” diyerek protokole koştu, protokoldekiler de su dökerek yarışmacıların acısını dindirdi. Yarışmanın birincisi, 3 dakikada 315 gram acı biber yiyerek bir başka “tamam da niye ki” sorusuna vesile oldu. Koşarken de muhtemelen şunu demişlerdir içlerinden, “Nerde bu devlet, nerde bu devlet, hah sayın büyüğüm n’olur hemen su!..” Antalya’daki Acı Biber Yeme Yarışması’nda ‘Yandım’ diyen soluğu su bidonunun altında aldı. Azmi Karaveli Adana’da Adem E.’nin çaldığı bisiklet, girdiği camide, bir başka hırsız tarafından çalındı. Polise başvuran 52 yaşındaki Adem E., sorguda suçunu itiraf etti ve “Camide hırsızlık olur mu? Memlekette namuslu adam kalmamış” dedi. Demek ki neymiş; her işin bir raconu varmış, hırsızlık yapacaksan camide değil, evde, bankada, markette yapacakmışsın. Çorum’da 5 gece üst üste mezarlığa gelerek 1982 yılında vefat eden Fatma Ç.’ye ait mezar başında kendi kendine konuşup, ağlayan genç kız merak konusu oldu. Polisin yakalamaya çalıştığı 1516 yaslarında olduğu öne sürülen genç kız yakalanamadı. Kimsenin aklına akrabası olabileceği falan gelmemiş zahir. Bu vesileyle geceleri mezarlıkta dolaşmanın da yasak olduğunu hatırlattıkları için Çorum Asayiş ekiplerine teşekkürü bir borç bilirim. Şanlıurfa’da şekerli pişmaniyenin acılısı üretildi. Mideniz kaldırırsa ne güzel, lakin kaldırmazsa mideniz bulanır. Muhalefetin aradığı Başkan adayı formülü işte bu pişmaniyede gizliymiş meğerse. Çin mutfağının, acı tatlı soslu tavuğu misali... C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear