Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 MAYIS 2018, PAZAR SAYFA 7 İzlenim Seda Yılmaz Popüler kültür ve piyasa feminizmi onda buluştu Frida Kahlo’nun kaş kalemi 16 Haziran’da Londra Victoria & Albert Müzesi’ndeki sergi sayesinde kitleler Frida Kahlo imgesinden bir ısırık daha koparacaklar. Biletlerin satışının Kadınlar Günü’ne denk getirilmesi, Kahlo’nun piyasa feminizminin rüzgârıyla bu kez feminist bir ikon olarak pazarlanacağının sinyalini çaktı. Popüler kültür sağ olsun, Frida Kahlo sulandırıla sulandırıla, kocaman çiçeklerden taçlar, dallı güllü kıyafetler ve burun hizasında birleşen kaşlardan ibaret bir kadın imgesine indirgendi. Her şeyin göründüğü ölçüde var olduğuna inanılan bir çağda yaşadığımız için alabildiğine özgün olan Kahlo’nun bile neredeyse basmakalıp, karton bir figür haline dönüştürülüşüne de tanık oluyoruz. Hal böyleyken, 16 Haziran itibarıyla sanatçının başta kıyafetleri ve takıları olmak üzere 200’den fazla kişisel eşyasının Londra’da sergilenecek olması, özellikle moda dünyasında büyük bir coşkuyla karşılandı. Öyle ki Kahlo’nun sergide yer alacak olan Revlon marka kaş kaleminin bugünkü muadilleri internet sitelerinde tanıtılmaya başlandı bile. Mattel firması, Kadınlar Günü’ne özel ürettiği ilham veren kadınlar serisinde, fırsattan istifade ederek Kahlo Barbie’yi piyasaya sürdü. Mevzu popüler kültüre mal olmuş bir isimse, onu didik didik edip her şeyini pazarlanabilir ve satılabilir bir metaya çevirmek konusunda kapitalizmin üstüne yok elbette. Kahlo’nun kişisel eşyaları, Londra’daki sergiyle ilk kez Meksika sınırlarının dışına taşınıyor. Aslında bunların gün yüzüne çıkması pek eskiye dayanmıyor. Sanatçının 1954’teki ölümünün ardından, kocası Diego Rivera’nın isteği üzerine, yaşadıkları evin banyosunda 50 yıl boyunca kilitli tutulan eşyalar, 2004’te ortaya çıkarıldı. Kahlo’nun bir tüketim malzemesine dö Frida Kahlo’nun kullandığı, aralarında ruj, allık ve kaş kaleminin de olduğu makyaj malzemeleri; 1954 öncesi (solda). Kahlo elinde Olmec heykelciği ile; 1939 (üstte). nüştürülmesinin ivmelenmesi de 2000’li yıllara dair bir fenomen. Göze batan bıyıkları Sergi sayesinde kitleler, Frida Kahlo imgesinden bir ısırık daha koparma fırsatını yakalayacaklar! Biletlerin ön satışının Kadınlar Günü’ne denk getirilmesi, Kahlo’nun piyasa feminizminin rüzgârıyla bu kez de feminist bir ikon olarak pazarlanacağının sinyalini çaktı. Neden feminist kabul edildiğininse pek üzerinde durulmuyor. Giyim tarzını Meksika’nın anaerkil Oaxaca topluluğundaki kadınların yerel kostümlerinden yola çıkarak yaratması, şalını omzuna atış şeklini yurdunun devrimci kadınlarından ödünç alması, cinsiyet rollerini eğip bükmeyi sevdiğinden gençliğinde erkek kıyafetleri giymesi, göze batan bıyıkları ve birleşik kaşlarını hep muhafaza etmesi... İşte bunların hepsi erkek egemenli ğine karşı bir direnişti. Popüler kültür Frida Kahlo imgesini tekrar tekrar üretedursun, bence biz en iyisi otuzlu yıllarda Amerika’ya giden sanatçının, tarzını kopyalayanları bir arkadaşına anlatışına bakalım: “Bazı kadınlar beni taklit ederek Meksikalı gibi giyiniyorlar. Zavallıcıklar turpa benziyorlar. Doğrusunu istersen tam anlamıyla berbat görünüyorlar. Bu benim iyi göründüğüm anlamına gelmiyor ama en azından ben idare ediyorum.” Özlem Yalım Londra’daki tasarım sergisi küresel politik atmosferi yansıtıyor Tasarım ve politika Tasarım Londra Tasarım Müzesi’nde 28 Mart’ta açılan “Hope to Nope” (“Umut’tan “Hayır’a) başlıklı sergi, grafik tasarımın ve politikanın ayrılmaz ilişkisini irdeliyor. Serginin başlığına ilham olan grafik çalışma Obama’nın seçim kampanyasına damgasını vurmuş olan Shepard Fairey tasarımı ikonik Hope / Umut posteri. Başlıktaki Nope vurgusunun aynı grafik dil ile hazırlanmış bir Trump posterine uygulanmış hali de serginin diğer vurgusu. Sloganlar, posterler, paralar, tabelalar, pankartlar ve çeşitli objelerden oluşan 160 eserin sunulduğu bu sergi Lucienne Roberts, David Shaw, Rebecca Wright ve müzeden Margaret Cubbage tarafından hazırlanmış. Sosyal ağların grafik dili 20082018 arasındaki on yıllık bir süreçte sadece Obama, Trump, Putin gibi politik liderler değil, toplumsal gücün ortaya çıktığı etkili protestolar da sergide yerini alıyor. Hatta bu protestoların sosyal medya ile ilişkisini ortaya seren bir de zaman çizelgesi hazırlanmış. Twitter’ın (yani hashtag’in) hayatımıza 2007’de girdiğini ve o günden bu yana toplumsal hareketlerle birlikte sosyal medyadaki diğer oyuncuların nasıl da geliştiğini görebiliyoruz. 2013 de #occupygezi tam 160.000 kez kullanılmış! Sosyal ağların kendine yeni bir grafik dil yarattığını sergide en belirgin örnekleri ile görmek mümkün; diğer yandan politik gelişmelerle birlikte sokağa yayılan sloganların, grafittilerin, stencil çalışmalarının, tshirtler, şapkalar gibi pek çok eşyanın da iyi bir seçkisi sunuluyor. Burada DIY (do it yourself / kendin yap) kültürünün yaratıcı etkisini de izleyebiliyorsunuz. İş sokağa dökülünce grafik tasarımın dili bile kendi siyasetini yapıyor: insanlar tarafından hazırlanmış pankart ve sloganlar, online ortamlardaki grafik çalışmalar gibi düzgün fontlar, özenli tasarımlar içermiyor Siyasi gündemin bilginin yayılması ile birlikte her an sokağa inebildiği bu geçen sarsıntılı on yıl içinde, politik görüşler her ortamda grafik tasarım olarak karşımıza çıktı; çıkmaya devam ediyor. 28 Mart’ta Londra Tasarım Müzesi’nde açılan “Hope to Nope” (“Umut’tan “Hayır’a) başlıklı sergi 12 Ağustos’a kadar izlenebilir. ve sundukları otantik tarz ile “biz gerçek olanız, öteki olanız, sokaktakiyiz” diye bağırıyorlar. Küratörler, teknolojinin grafik tasarıma bir tür demokratikleşme sağladığını, tek tipleşmeden uzaklaşmış yeni bir grafik tasarım anlayışının geliştiğini belirtiyorlar. Bunun en belirgin sahnesi de insanların sokaklara döküldüğü protestolar. Siyasi gündemin bilginin yayılması ile birlikte her an sokağa inebildiği bu geçtiğimiz sarsıntılı on yıl içinde, politik görüşler her ortamda grafik tasarım olarak karşımıza çıktı; çıkmaya devam ediyor. Küratörler örneğin Brexit boyunca bardak altlıklarından, bayraklara kadar pek çok ortamda yepyeni bir grafik tasarım anlayışı çıktığını ve bunun mesleki anlamda görmezden gelinemeyecek kadar önemli olduğuna vurgu yapıyorlar. Sergi ister istemez içinde bulunduğumuz ortama referans veriyor; düşündürtüyor: Siyasetin sonuçları sadece grafik tasarımı etkilemiyor; tasarım hayatımızın her köşesinde bulunan bir olgu. İnşaat ile kalkınan ülkemizde siyasi erki en çok kentsel ölçekte hissediyoruz. Mimari tasarımları bir yana, aynı bakış açısı ile bakarsak içinde bulunduğumuz dönemde geliştirilen konut projelerinin isimlerinin, logolarının, reklam filmlerinin (ve burada sundukları vaatlerin) her biri birer tasarım dili taşıyor. Yine değişen turist figürü ile çeşitli dükkânlarda karşımıza çıkan Arapça tipografiyle hazırlanmış tabelalar da kentsel ölçekte dönüşen tasarımın birer parçasını oluşturuyor. İnsancıl bir ‘adalet’ tasarımı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kapsamlı “adalet” yürüyüşünde kullanılan küçük harfler dikkatimi çekmiş, bu konuda ilgili olduğunu tahmin ettiğim birkaç kişi ile irtibat kurduysam da kimin hazırladığını bir türlü öğrenememiştim. Tshirtlerden şapkalara, pankartlardan balonlara kadar heryerde yazan “adalet” kelimesinde “A” harfi diğerlerinden büyük kullanılmamıştı ve bu oldukça “adil” bir grafik tercihti. Aynı biçimde bu kelimenin “italik” yani eğimli yazılması da dikte edici değil; “insancıl, yumuşak, uzlaşmacı” bir etki taşıyordu. Türkiye yenilenirken örneğin Türk Lirası’nın yeni bir simgesi oldu. Yapılan yarışmanın sonunda birinci seçilen Tülay Lale’nin bu tasarımını hepimiz her gün kullanıyoruz. Bu tasarımın lansmanında çıpa şeklinde olan TL simgesinin bu formunun Türk Lirası’nın güvenli bir liman olduğuna dikkat çektiği belirtilmişti. Londra Tasarım Müzesi’ndeki sergi 12 Ağustos’a kadar izlenebilir. C MY B