25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

28 OCAK 2018, PAZAR SAYFA 3 Çin işi Japon işi TAYFUN ATAY İstanbul’dan Davos’a, gebe kızçocuklarından güçlü işkadınlarına Ataerkilliğin halleri İstanbul’daki hastanede “sahneönü”ne açıkseçik saçılan kızçocuk gebelikleri ile Davos’ta sahneönünde sergilenen “kadınlık gösterisi”ardında “sahnegerisi”ndeki muazzam erkek güç, servet ve zenginliğinin ilintisini kurmak lâzım! “Davos” denince sizin aklınıza ne geliyor bilmem, ama benim aklıma ilk gelen, “Daha Davos’a gelmem” sözüdür. Elbette bu sözün çerçevesine oturduğu bağlam da hiç aklımdan çıkmaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde 2009’da katıldığı Dünya Ekonomik Forumu’nda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le karşılıklı seslerini yükselterek girdiği ateşli tartışma, daha doğrusu tutuştuğu kavga, sanırım sadece benim değil, bu coğrafyadaki pek çok insanın zihninde kalıcı iz bırakmıştır. Dahası, bunun İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yönelik katliamına dair bir tepkiyle bağlantısı nedeniyle tüm Ortadoğu’da, Arap coğrafyasında ve İslam dünyasında yaptığı etki de ortadadır. Hatta kanımca denilebilir ki Tayyip Erdoğan’ın dünya ölçeğinde bir liderşahsiyet olarak, ama iyiama kötü, bugün geldiği noktanın başlangıcı, Davos’ta “Van Minüt” diye açılan ve işte “Daha da Davos’a gelmem” diye tamamlanan “erkek mi erkek” performansıdır. Bunun nasıl bir “başlangıç” olduğunu bize tarih gösterecek... Diyerek geçelim! Çünkü burada mevzumuz bu değil. Davos’ta ‘erkeklik’ şovu 2009 Davos’undaki bu tablonun ideolojik, politik, dışpolitik, jeopolitik açıdan kim hangi pozisyonda olursa olsun sanırım herkes için mutabık kalınacak bir tek yönü varsa o da tam anlamıyla “eril” bir gövde gösterisiyle karşı karşıya olunduğudur. 2009 Davos zirvesinde Başbakan Tayyip Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile ateşli bir tartışmaya tutuşmuştu. Türkiye Başbakanı’nın o dönem Gazze’deki İsrail askeri operasyonuna yönelik olarak yapılanın yanlışlığını ve çok sayıda insanın öldüğünü kaydeden sözlerine Peres’in elkol hareketleri eşliğinde sesini de yükselterek yaptığı çıkış; Erdoğan’ın “One minute” (“Bir dakika”) diyerek söz isteyip inandığı değerlerle “Kasımpaşalı genetiği”ni buluşturarak yaptığı karşı çıkışla tam bir “erkeklik şovu”na dönüşmüştü. Erdoğan’ın ayrıca kendisini susturmak isteyen moderatörün elini ha bire sertçe itmesi, sonra dayanamayıp eleştiri oklarını ona da yönelttikten sonra “Daha Davos’a gelmem” diyerek hışımla salonu terk etmesi, hepimizde Davos’un ataerkil bir ruh ve “mizaç” taşıdığı izlenimi bırakmışsa eğer, bu yadırganamaz. Kadınlar Davos’u Ama bugün Davos’a baktığımızda farklı bir “ruh ve mizaç”ın öne çıktığını düşünmek için epey sebep var. Çünkü Davos Dünya Ekonomik Forumu 2018’e “kadın damgası” vurulduğu konuşulmakta. Zirve’nin tüm eşbaşkanları kadın bu yıl... Sayalım: Uluslararası Ticaret Birliği Konfederasyonu Genel Sekreteri Sharan Burrow; CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) Genel Sekreteri Fabiola Gianotti; Fransız enerji şirketi ENGIE CEO’su İsabelle Kocher; IMF Başkanı Christine Lagarde; IBM Başkanı Ginni Rometty; Hindistan Mann Deshi Vakfı kurucusu Chetna Sinha; ve Norveç Başbakanı Erna Solberg... Hepsi kadın. Bu tabloyu görenler, “postendüstriyel” ve “küreseldijital” kapitalizm bünyesinde erkek iktidarı ataerkilliğin silindiğini ve “kadın temsili”nin, eşit ağırlık oluşturmak ne kelime, neredeyse öncelik teşkil ettiğini düşünebilirler değil mi?.. Öyle olmadığına ilişkin en genel ve güçlü itirazı birazdan düşeceğim. Ama ondan önce Da Davos’ta bu yıl yedi kadın eşbaşkan karşımıza çıktı: Fabiola Gianotti, Erna Solberg, Chetna Sinha, Sharan Burrow, Ginni Rometty, Christine Lagarde ve İsabelle Kocher (üstte). Ve dünyanın en zengin 8 erkeği: Bill Gates, Amancio Ortega, Warren Buffett, Carlos Slim Helu, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg, Larry Ellison, Michael Bloomberg (altta). vos’taki “Feminen” tabloya “Bizim Eller”den iki “gölge” düşmekte yarar görüyorum. Meseleyi “içselleştirmek” açısından... Türkiye hâlâ çok ‘erkek’ Bunlardan birincisi, Davos bünyesindeki Türkiye temsilinin “cinsiyeti” ile ilgili. Hürriyet’e Davos’tan bildiren Gila Benmayor 20 civarında isim saymış ve bunların sadece 4’ü kadın. İkisi de zaten aynı bünyeden, Doğan Holding’den Hanzade (Doğan Boyner) ve Begümhan (Doğan Faralyalı) hemşireler... Dolayısıyla Zirve’de eşbaşkanlık düzeyinde beliren tablo Türkiye katılımı ile tamamlanmıyor, aksine bir ters orantı var. Ama “Kadın Girişimcilerin Yükselişi”, “Küresel Büyümenin Motorları: Kadınlar ve Ticaret” başlıklı oturumlarla sanki artık “kadın gücü”nü Sistem’in (“erkeklik” karşısında) eşit ağırlığı kılıyormuş izlenimi veren Davos havasıyla eşzamanlı vaziyette bizim “çocuk annelik”, “çocuk gebelik” gibi bir meselemiz de var. En zengin ‘Sekiz’ İstanbul’da bir hastanede patlayan 115 gebe kız çocuk olayı, daha doğrusu bu gebeliklerin adli makamlara bildirilmeme rezilliği, Davos’ta 20 kişilik katılımcı ekibimizdeki 4 kadına bile şükretmeyi gerektirecek ölçüde kadınlık ve kadın hakları açısından zamanın ne kadar gerisinde olduğumuzu düşündürmekte. OXFAM’ın ‘eril’ büyübozumu OXFAM raporuna göre, zenginin zenginliğinin, yoksulun daha da yoksulluğu pahasına alabildiğine arttığı ve bu artışın “erkeklik” katsayısıyla takviyelendiği bir işleyişe sahip durumda küreseldijital kapitalist sistem... Dünyanın her tarafında kadınlar daimi şekilde erkeklerden daha az kazanıyor, en düşük ücretleri alıyor ve en az iş güvenliğine sahip olarak çalışıyorlar. Her 10 dolar milyarderinden de sadece 1’i kadın... Fakat bunlara bakıp dünyadaki ekonomipolitik hâkimiyetin ayinsel dışavurumu denilebilecek Davos’taki tabloyu da yüceltmenin âlemi yok. Çünkü işte o başta söylediğimiz daha genel ve güçlü itiraza geliyoruz da ondan... Davos’taki Forum’da sahnenin önünü tam tekmil kadınlar dolduradursun, dünyanın siyasi ve ekonomik seçkinlerinin bu zirve buluşmasıyla eşzamanlı olarak İngiliz yardım kuruluşu OXFAM’ın geçtiğimiz hafta önümüze koyduğu rapordan bu tabloyu “değilleyen” ürpertici gerçekler öğreniyoruz: Dünyadaki servetin/ mal varlığının yüzde 82’sini elinde tutan yüzde 1’lik nüfusun içinde “kadın” bulmak neredeyse imkânsız. Dünyadaki milyarderlerin sadece 10’da biri kadın... Ve dünyanın en zengin 8 insanının 8’i de erkek: Bill Gates (Microsoft), Amancio Ortega (ZARA), Warren Buffett (Berkshire Hathaway), Carlos Slim Helu (Grupa Carso), Jeff Bezos (Amazon), Mark Zuckerberg (Facebook), Larry Ellison (Oracle), Michael Bloomberg (Bloomberg). ‘Erkek iktidarı’nın tarihikültürü Demek ki mevzubahis ettiğimiz “postendüstriyel, küreseldijital kapitalizm”de sahne önüne Davos’ta olduğu gibi 7 tane kadın sürülse bile onun toplumsal cinsiyet gerçeği de “sahnegerisi”nde saklı. Ve orada karşımıza çatır çatır “eril” (eski deyişle “müzekker”) bir güç, servet, zenginlik çıkmaya devam ediyor. Kısacası ataerkillik, hâlâ hükmünü icra ediyor. Peki, o halde bizim İstanbul’daki hastanede karşımıza çıkan kızçocuk gebelikleriyle Davos’da sergilenen “kadınsıgöstermelik”leri birbirine bağlayan ataerkillik köprüsünü kurarak bitirelim!.. Ataerkillik “kültürel”dir, yani “doğal” değildir; öyle olsaydı zaten onu “sorun” saymaya da, sorunsallaştırmaya da imkân olmazdı. Ataerkillik, tarihseldir, yani “ezeli” ve “ebedi” olmayıp bir başlangıç noktası vardır ve bu da en güvenilir veri ve kanıtlara göre tarımsal yaşam biçimi, yani çiftçilik/hayvancılıktır. Erkek fiziksel kapasitesinin insanlık tarihinde, özellikle toprak için rekabet ve çatışma ortamında önem kazanmasının önü, bu “ekonomik” gereklilikle açılmıştır. O yüzden kadınerkek eşitsizliğinin en keskin, kapsamlı ve can yakıcı örnekleri, kırsal tarım toplumlarında karşımıza çıkar. Bugün İstanbul’da bir hastanede karşımıza çıkan kızçocuk gebelikleri, onların “çağdışı” bir itkiyle yasal çerçevede göz ardı edilip “kültürel” çerçevede “olağanlaştırılma” çabaları, işte o kırsaltarımsal ataerkilliğin bakiyesi olarak değerlendirilebilecek bir örnek sayılabilir. Kapitalist ataerkillik Kapitalizm ve endüstri devrimi elbette dünyada kadın ve kadınlık namına çok şeyi değiştirdi. Bir kere, ataerkilliğin doğal ya da normal, kadının ikincilliğinin de olağan sayılmasının reddedildiği, sorunsallaştırıldığı ideolojik/politik çığırın (feminizm) önünü açtı. Kadını eviçinin sınırlayıcı, kısıtlayıcı, mahpus havasından kurtardı, sokağa çıkardı, “işlik”le, işyeriyle haşir neşir etti. “İşinsanı” kıldı. Nitekim 115 kızçocuk gebeliğinin gündemde olduğu Türkiye’de kapitalizmimizin şahikası olan TÜSİAD’ın adının “Türk Sanayici ve İşinsanları Derneği” olarak revize edilmesi (daha önce “İşadamları” idi), buna bizden bir örnek sayılabilir. Gelgelelim adındaki cinsiyetçi ve eril vurguyu nihayet şimdi kaldırabilmiş TÜSİAD bünyesinde kadın temsiline baktığımızda da durumun aynen Davos’taki eşbaşkanlık tablosundaki gibi “ambalaj”la sınırlı olduğunu kaydetmek mümkün. 634 TÜSİAD üyesinin sadece 103’ü kadın (belki yine de 10’da bir değil de 6’da bir şeklinde bir “züğürt tesellisi”nden dem vurulabilir!). 13 kişilik yönetim kurulunda da sadece 3 kadın üye var. Her şey ‘zenginerkek’ten yana Açık değil mi? Erkekten yana cinsiyet eşitsizliği kırsaltarımsal altyapımızda olduğu gibi endüstriyelkapitalist, hatta ondan öte elektrodijital kapitalist yapılanmamızda da ortadan kalkmış değil. Sistem, en son OXFAM raporunda çarpıcı ve ürkütücü şekilde ortaya konduğu gibi, dünya ölçeğinde de yaşamsal kaynakları korkunç bir yüzdesel eşitsizlik içinde zenginden ve “erkek”ten yana tasarruf altına sokmuş. O yüzden İstanbul’daki hastanede sahne önünde açık seçik ifşa olanla Davos’taki zirvede sahne gerisinde gizlenmiş olan arasındaki tarihselkültürel (“ataerkil”) süreklilik ve ilintiyi kurmak gerekiyor. Yoksa kız çocuklarını gebe bıraktıranlarla mücadelenin “gölge boksu”ndan öteye gitme ihtimali pek yok gibi... Uf, böylesi de çok kötümser bir final olacak! Hadi biraz daha iyimser bitirelim ve Davos’ta “feminen ümitvarlık” adına göz boyamanın ötesine de geçmek gerek diyelim... Ki, daha da Davos’a gelelim!.. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear