25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

21 OCAK 2018, PAZAR SAYFA 9 Diyalog gürer mut Akademisyenyazar Soli Özel ile küreselleşmenin içinde bulunduğu krizi konuştuk Küreselleşme Çin’e kaldı ABD Başkanı Trump, Kanada Başbakanı Trudeau ile buluşmasının ardından yaptığı konuşmada, gerekirse “Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması”, NaftA’yı sonlandırabileceğini söyledi. AB ile birlikte küreselleşme denince akla ilk gelen uluslarüstü oluşum olan naftA’nın da dağılma sinyalleri vermesi, akla “Küreselleşme nereye” sorusunu getirdi. Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Soli Özel’le bu soruya yönelik soluklu bir söyleşi yaptık. ? Bugün küreselleşme nedir diye mi, yoksa neydi, ne oldu diye mi sormalıyız? Bir kere küreselleşmede bir yavaşlama olduğu konusunda mutabakat var. Yatırım akışları o kadar yavaşlamasa da, ticaret yavaşlıyor. Bir de giderek yükselmekte olan popülist hareketlerin iktidara gelmeleriyle, ekonomik alandaki korumacılık, geçmişteki kadar serbest akışlara sıcak bakmayan bir yaklaşım sergiliyor. Yani sonuç olarak küreselleşmeyi, serbest ticareti ve serbest sermaye akışlarını savunmak, Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Şi Cinping’e kalıyor. Böyle garip bir dünyada yaşıyoruz. Trump örneğinde ise, onun bu hayatta inanarak savunduğu bir tek fikri olduysa, o da bu ekonomik korumacılıktır. Ya da ABD’nin açık bir dünya ekonomisinde zarar eden taraf olduğuna inanması. 1990’lardan beri bunu böyle söylüyor ve iktidara gelirken de Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı (NAFTA) ve TransPasifik ortaklığını kötülemesinin ve çok kötü bir anlaşma olduğunu söylemesinin, temelinde bu inanç yatıyordu. Örneğin NARCOS dizisini izleyenler hatırlayacaktır, Kolombiya’daki uyuşturucu kartelleri temizlendikten sonra her şeyin Meksika üzerinden geçtiği ve bu geçişlerin NAFTA anlaşması nedeniyle kolaylaştığı belirtiliyordu. ? Trump NAFTA’nın ABD açısından adil olmadığını söyleyerek gerekirse “bitiririz” dedi, hem de Kanada başbakanının yanında. Bu çıkış gerçekçi değil. Diyelim Ford, Meksika’da araba üretiyor. Bunun bir parçası Kanada’dan Meksika’ya getiriliyor burada bir işlemden geçtikten sonra ABD’ye geliyor. Şimdi bu kararla bütün bu zinciri kırmanız gerekiyor. Bütün bu zinciri kırdığınız takdirde, şirketlerin işi en uygun fiyatla yapma imkânlarına da zarar vermiş oluyorsunuz. O yüzden şirketler buna karşı çıkıyorlar. Ama Trump ne yaparsa yapsın doğrudan ya da dolaylı, gizli ya da açık belirli bir korumacılık eğiliminin başladığına da şüphe yok. ? NAFTA dağılırsa kim, ne kadar etkilenir? Meksika bundan ağır bir darbe yer. Çünkü NAFTA sayesinde Meksika ekonomisi, ABD ekonomisinin bir uzantısı oldu. Eminim bunda çok tatsız bir takım şeyler de yaşanmıştır ama bu sürecin sonunda Meksika’da istihdam da yaratılmış oldu. Bu kesildiği takdirde, muhtemelen Meksika’nın parasal gücü ya da tasarrufları Amerikan sermayesinin getirdiği yatırımları karşılayamayacak. Kanada açısından bu biraz daha az sorun yaratabilir ama NAFTA varken de yokken de zaten Kanada, ABD’nin bir numaralı ticaret partneriydi. Zaten bu süreç konuşulduğu zaman Kanada’dan değil de, daha çok Meksika’dan bahsediliyor. Küreselleşme Çin’e yaradı ? Çin, küresel dünyanın yeni “merkez” adayı mı? Çin ülke olarak küreselleşmeden en çok yararlanmış ülke. 1980 yılına dönecek olursak, Çin’in dünya ekonomisindeki payı yüzde 1.5 civarındaydı ki, dünyadaki her 5 kişiden 1’i Çinli. Bugün de her 5 kişiden 1’i Çinli ama Çin’in dünya ekonomisindeki yeri yüzde 1415 civarına dayanmış durumda. IMF’ye göre de, satın alma paritesi ile hesapladığınız zaman dünyanın birinci ekonomisi. Dolayısıyla buradan Çin’in küreselleşmeden çok yararlanmış bir ülke olduğunu çıkartmamız gerekiyor. Ayrıca, Çin’in elinde 3.1 trilyon dolar bir para rezervi var. ABD çok borçlu bir ülke ve bu dış borcun büyük bir kısmını Çin elinde tutuyor. Bugün Çin sadece şirket almakla kalmıyor, ülkeleri de satın alıyor. Örneğin komşumuz Yunanistan’ın Pire limanını 14.5 milyar dolara aldı. Sri Lanka, Çin’e olan borcunu ödeyemediği için 99 yıllığına son derece stratejik limanını Çin’e kiralamak zorunda bırakıldı. ? Küreselleşmeden geri adım atmak mümkün mü? Geri adım atılabileceğini sanmıyorum ama yavaşlatabiliyorsunuz. Farklı bir küreselleşme anlayışını devreye sokabilirsiniz. Yani küreselleşmenin sadece sermayenin canının istediği yere istediği hızla girip çıkabilmesi olarak tanımlanması doğru değil. Finans sermayesinin dünyanın başına büyük bir bela açtığı 2008 krizinde zaten ortaya çıktı. Belki yeni küreselleşme anlayışında finans sermayesinin daha iyi kontrol edilmesi gerekecektir. Ticaret belki serbest olacaktır ama bir ölçüde korumacılığa izin verilmesi gerekecektir. Geçmişteki küreselleşme anlayışıyla da çok bir yere gidemeyeceğimize inanıyorum. En basitinden sadece ekonomik olarak düşünmemek lazım. İklim değişikliği meselesi kuraklaşan topraklar, susuzluk gibi konular tek bir ülke tarafından halledilemeyeceğine göre bunun ortak ça Fotoğraflar: Kurtuluş Arı Financial Times, Kasım 2017 baya ihtiyacı olduğu bellidir. Orada Trump gibi bir adamın nasıl zarar verdiğini görebiliyorsunuz. Gözü doymaz bir sermaye sınıfını temsil ettiği için Amerika’nın en bakir alanlarını kömür aramaya, petrol aramaya açıyor. ? Suriye’de yaşananların küreselleşme ereğine etkisi ne oldu? Ortadoğu’nun derdi bir türlü bu küreselleşme denen sürece adam gibi entegre olmamasıydı. Sadece ekonomik olarak entegre oldu. Onda da hakikaten zar kadar ince bir toplumsal kesimin çıkarlarına çalıştı. Zaten Arap isyanları da bu nedenle çıktı. Bu hâlâ daha düzeltilmediği için bakıyorsunuz Tunus’ta olay patlıyor. Suudi Arabistan gibi bir ülkede prensin bu kadar radikal bir şekilde reform hareketine girişmesinin arkasında da bu var. Yani bu sistemlerin bu şekilde gidebilmeleri mümkün değil. Şimdi bu durumu küreselleşmeden çok ABD’nin bana göre yanlış tercihlerine bağlamak lazım. ABD’de 1963 yılından beri savaşıyor. Vietnam’da savaştı, 2001 yılında Afganistan’da, 19912003 yıllarında Irak’ta savaştı. Yani 17 yıldır Küreselleşmenin bugün geldiği noktayı ve nereye gideceğini Soli Özel’le konuştuk. Afganistan’da, 15 yıldır da Irak’ta savaşıyor. Bir tane zaferi yok. 2003’teki Irak kararının ne kadar kötü bir karar olduğu 15 yıl içinde iyiden iyiye ortaya çıktı. Ortadoğu’nun kendisine ait sıkıntılarının üzerine bir de Amerikan politikaları binince o bölgenin çivisi tümden çıktı. Enteresan bir şey var, hepimiz ABD, Ortadoğu’da petrol için bulunuyor diyoruz da, bir kere kaya gazı teknolojisi sayesinde ABD dünyanın en büyük petrol üreticisi haline geldi. ABD’nin tüm İslam dünyasıyla toplam ticareti 278 milyar dolar; Çin ile ticareti 580 milyar dolar; AB ile ticareti 1.1 trilyon dolar. Ayrıca enerji bağımlılığı da önümüzdeki 15 yıl içinde elektriğe ve alternatif enerjiye kayıyor. 15 yıl sonra kimin umurunda Ortadoğu? Trump, ABD’nin Neron'u ? Wallerstein, 11 Eylül sonrası süreçte “Amerikan gücünün gerileyişi”ni ilan etmişti. Şimdi düşüşe mi geçti? Bana göre Bush dönemi Amerikan düşüşünün başlatıldığı dönem oldu. Bu gidişatı Obama biraz toparladı, Trump ise imparatorluğu içeriden çökertiyor. Onun tarihsel işlevi o... Neron! Ben şundan korkuyorum, Trump gibi düşünenler, “hazır elimizde azalmakta olan bir güç varken, bu güç birtakım işleri yapmaya yetecekken, rakibimize vuralım” diyebilirler. Yani “Çin daha tam kendini bulmamışken, Çin’in belini kırsak iyi olur” diye düşü nenler var. Soğuk savaş bittikten sonra tek kutuplu dünya de diğimiz ve daha önce hiç rastlanmamış bir durumla karşı karşıya gelmiştik. Wallerstein’ın da 2001’i bir dönüm noktası olarak görmesi, “Unipolar Moment” denilen tek kutuplu anın bitişiydi. Şu anda ABD’nin borcu aşağı yukarı gayri safi milli hasılasına yakın. Buna karşılık bugün Çin’in cebinde 3.1 trilyon dolar para var. Bu size rakamsal olarak gücün nasıl el değiştirdiğini gösteriyor. Rusya’da geleceğin bir gücü değil artık. ? Küreselleşme bitiyor mu, yoksa yeni bir evreye mi giriyor? Çok merkezli bir dünyaya doğru gidiyoruz. ABD hâlâ bunun en önemli unsuru olabilir ama tek unsuru değildir. Amerikan andavallığının bana göre çok önemli bir örneği şudur: 2008 krizi yaşandı ve IMF’de karar alındı, “üyelerin oy verme ağırlığı değişecek” diye. Şimdi normal şartlarda bunun ABD’nin işine gelmesi gerekirdi ve nitekim de Obama yönetimi bunu bu nedenle imzaladı. Niye işine gelecekti? Çünkü bugünkü var olan sistemi, ABD kurmuştu; kuralları o belirlemişti. 6 yıl boyunca Amerikan Kongresi bu yapılmış olan imzalanan anlaşmayı onaylamadı. O zaman da Çin gitti, Asya Kalkınma ve Yatırım Bankasını kurdu, İngiltere ve Türkiye’de bunun kurucu ortaklarından oldu. Yani, Amerikan Kongresi’nin dar görüşlülüğü Çin’in alternatif bir ekonomik sistem kurumsallaşmasını başlatmasına yol açtı. Küresel savaş ihtimali kapıda ? Postkapitalizm kavramı bu olup bitenleri açıklamada yardımcı olabilir mi? Postkapitalizm gibi “postglobalizm” de işlerliğe sokulabilir mi? Kapitalizm sıkıntıda... Bakın, bugün dünyanın en büyük şirketi Apple. Bu şirketin büyüklüğünü nasıl ölçeceksiniz? Fabrika yok, makine yok... Apple’ın bütün değeri o şirkette çalışanların beyni. Değerini ölçemiyorsunuz. Bir bakıma Marx’ın öngördüğü hemen hemen her şey gerçek oluyor. Tekelleşme ve sermayenin temerküzünden bahsediyor. Bakıyorsunuz, belirli sektörlerde dünya genelinde biriki şirket kalmış. Ama bütün şirketler birbirleriyle sürekli birleşmeler gerçekleştiriyor. Niye çünkü kârlılık oranları düşüyor. Kapitalizmin sıkıntıda olduğuna şüphe yok. Ama buradan nereye gidileceğini bilmiyoruz. Buradan bir dünya savaşına da gidilebilir. Ortalık temizlenir, ondan sonra süreç yeniden planlanır. Burada bana göre, önümüzdeki dönem siyasetini belirleyecek en önemli kavram “eşitsizlik”. Yani 1930’ların eşitsizliğine yakın bir süreci yaşıyoruz. AKP, ‘zamanın ruhu’na ters ? Türkiye’de dintemelli bir yerlilik ve millilik manifestosuyla neredeyse tüm dünyaya kafa tutan AKP iktidarı açısından küreselleşmeye dönük hayal kırıklıkları avantaj yaratıyor mu?    AKP’nin özelliği şuydu; hem küreselleşmeden yararlananların, (AKP ortasınıfları) hem de küreselleşmenin kaybedenlerinin desteğini alıyordu. Çünkü üretilen değeri, çeşitli mekanizmalarla ve devleti devre dışı bırakarak dağıtabiliyordu. Şu anda da bütün çabası alttakilere mamayı vermeyi sürdürmek ki, kitle desteği arkasında kalabilsin. Özellikle seçim eşiği geçilene kadar. Tabii, Türkiye’de de büyük eşitsizlikler var. Dolayısıyla eşitsizlik ve istihdam meseleleri aslında iktidarı büyük ölçüde zorluyor. Bakın Türkiye’de biz demokrasi dediği miz zaman hep büyük kavramlar, büyük değerler canlanıyor. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, vergi vermektir. Vergi vermeyen insan neyin hesabını soracak? Benim bildiğim Türkiye’de her dört mükelleften sadece biri vergi veriyor. Türkiye’nin üretken kesimi çalışıyor, geri kalanlar da onların çalıştıklarından ödedikleri vergilerden bir şekilde nemalanıyor. Siz rakı içiyorsunuz, rakının maliyeti 10 katı vergi ödüyorsunuz ve o vergilerle birilerine ihsan dağıtılıyor! Çok güçlü bir devletiniz var ama vergi toplayamıyor. Herkes tuttuğunu öpüyor. Vergi verilmeyen bir ülkede demokrasi olmaz. Beni bugün asıl şaşırtan, Suudi Arabistan’da prens ulemayı hapse attığı ve “Biz de ılımlı İslam’a geçeceğiz” dediği; İran’da en muhafazakâr şehirde mollalara küfür edildiği ve camiye giden sayısının azaldığı; bir taraftan müthiş bir selefileşme ama selefileşenlerin ne kadar dinden anladıkları IŞİD dolayısıyla çok sorgulandığı; bugüne kadar görülmemiş oranda dinden çıkmanın yaşandığı bir ortamda yaşıyoruz. İslamcı veya İslamla bağlantılı siyasi hareketlerin sadece Batı dünyasında değil, bütün dünyada müthiş bir düşmanlıkla karşılandığı bir ortamda, Türkiye konumundaki bir ülkenin yöneticileri İslamileşme programıyla Türkiye’yi nasıl öne çıkarabileceklerini düşünüyorlar ben açıkçası bunu anlamıyorum. AKP’nin yükseliş dönemi nasıl zamanın ruhuna uygunsa, bugünkü yaptıkları ve söylemleri zamanın ruhuna bir o kadar ters düşüyor. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear