Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 16 EYLÜL 2012 / SAYI 1382 AYŞE YILDIRIM Vazgeçilmez bir aşkın insanları ıl 1976. Amerika’da gelişimsel psikoloji alanındaki akademik kariyerini tamamlayan Yasmin, İstanbul’a dönmüş ve Boğaziçi Üniversitesi’nde akademisyen olarak işe başlamıştır. Hayata ve hayatın ona sunduklarına sırtını dönmeyen bir kadındır. Peşinden koşan, vazgeçmeyen, isteyen, alan ve tutkulu bir kadın. Bir sonbahar akşamı tesadüfen eski okul arkadaşı Ani ile karşılaşır. Ermeni kökenlidir Ani. Türkiye’nin o yıllarda içinde bulunduğu TürkErmeni çatışması ikisinin arasında hiçbir zaman sorun yaratmamıştır. Yasmin, Ani’nin eşi Renan ile tanıştığındaysa kendisini bekleyen kaderi ile yüz yüze gelir. Arkadaşının eşine âşık olmuştur. Aşkı da karşılıksız değildir. Ama eşe, aileye, dosta sadakat duygusu aşklarının platonik olarak kalmasına neden olur. Bir süre sonra Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar Ani ve Renan’ı çocuklarıyla birlikte Avustralya’ya götürür. Yasmin’i de Amerika’ya... Aşk bu kez kıtalar arası devam eder. Telefonlar, mektuplar... Los Angeles’e Türkiye Başkonsolosu olarak atanan Yasmin’in babası Etem Atakol’un Asala tarafından öldürülmesiyle birlikte yüzleşmek zorunda kaldıkları etnik çatışma bile aşklarını etkilemez. Görünürde iki dost olarak herkese ve her şeye karşı dururlar. Kaderin onları bir gün mutlaka birleştireceğinden emindirler. Amerika’da akademik çalışmalarını sürdüren Yasmin, ilişkilerine dair yazdığı her şeyi yaşadıklarını söylüyor. “Kitapta okuduğunuz her şey doğru. Bana gelen eleştirilerin hepsini ben göğüslerim, bu benim yaşamım. Ben gurur duyduğum bir aşk yaşadım, devam da ettiriyorum. Ama kitabımda kimseyi incitmemek için çok büyük özen gösteriyorum.” 23 yıldır gizli saklı olmadan yaşamanın çok büyük bir armağan olduğunu söylüyor. Kimbilir belki bu kadar zor ve badireli bir bekleyişten sonra kavuştukları için de tam üç kez nikâh masasına oturmuşlar Aydın beyle. “Sydney’e geldim tarih 31 Mart. Ve derhal üniversitede iş aradım kendime. Mayıs başında beni işe aldılar. Ama bu kez oturma iznim gerek. Hemen göçmen bürosuna gittim. Dediler ki neye dayanarak almak istiyorsun oturma iznini. Bakın benim Amerikan pasaportum var, eğitimim var, burada da sevgilim var onunla birlikte yaşıyorum. Nasıl inanacağım dedi adam, daha dün gelmişsin. Avustralya uygar bir ülke, birlikte oturan sevgilileri evli olarak kabul ediyor. Ben de tamam dedim, bana yarına randevu verin size belgeleyeceğim. Ertesi gün elimde telefon dökümleriyle gittim. Bakın dedim bu benim Amerika numaram, bumlar da Sydney numarası. Saatlerce konuşuyorduk çünkü Aydın’la. Adam baktı tamam dedi ve oturma iznini verdi bana. Oradan çıktım, baktım şehrin göbeğinde belediye binası. Daldım içeriye evlendirme hangi kat? 16 dediler. Hemen 16. kata çıktım. Ben evlenmek istiyorum, bana gün verir misiniz dedim. 1 Ağustos’a gün aldım. Akşam evde, Aydın hemen dizlerinin üzerine çök ve bana evlenme teklif et dedim. İlk görüşte aşktı onlarınki. Aralarında engeller O da etti. 1 Ağustos’ta evlendik, göçmen vardı; biri evliydi ve küçük bir çocuğu vardı, bürosundaki adamı da diğeri de bir süre sonra evlendi. Aralarına bu nikâh şahidi yaptık. kez mesafeler girdi. Yıllar birbirini kovaladı 1993 yılında Türkiye’ye ama onlar sevdalarından vazgeçmediler. 13 yıl geldik. Evimiz Salacak’ta. Ailemizi ve sonra vuslata erdiler. Şimdi evliliklerinin 23. dostlarımızı davet edip yılını kutluyorlar. Üstelik hikâyelerini olayın nikâh memurunu kahramanlarından biri olan Dr. Ayşe Talay çağırdık bir de burada evlendik. Sonra ABD’ye Ongan, ‘Turkuaz’ kitabında anlatıyor. gittik, Las Vegas’ı bir görelim dedik. Burada Amerikalı bir profesörle evlenir. Geçirdiği hastalık da evlenelim dedik. Üçüncü kez orada da nedeniyle çocuğunun olamayacağını öğrenir. Bir evlendik.” kız çocuğu evlat edinir, kendi topraklarından, Ongan’un babası kitapta yazdığı gibi konsolos Türkiye’den. Derya. değil. Kitapta 1982 yılında Los Angeles’te Renan ve Ani’nin ise evliliklerinin üstünde kara konsolosluk yaparken Ermeniler tarafından bulutlar dolanmaktadır. Sonunda ayrılmaya karar öldürülen Etem Atakol karakteri kurgu olsa da verirler. Kader ağlarını örmeye başlamıştır bir yaşanan olay gerçek. Türkiye başkonsolosu kez, durmaz. O sıralarda Yasmin de eşini bir Kemal Arıkan, o yıl Ermeniler tarafından öğrencisiyle sarmaş dolaş yakalar. O da evliliğini öldürülüyor. Ongun, Kemal Arıkan’ın ailesinin bitirir. izniyle bu motifi kullanıyor kitapta. Tabii Renan 13 yıl bekleyen iki âşık için kavuşma zamanıdır ve Ani de Ermeni kökenli değil. O yıllarda artık. Yıl 1989. Yasmin kızı Derya’yı da yanına alır fazlasıyla yaşanan bu çatışmayı vurgulayarak ve aşkının yanına Sydney’e gider. politik bir mesaj vermek istediğini söylüyor. Roman gibi değil mi? Evet roman zaten. Ama “Çünkü ülkemin bu ayrımcı, bölümcü tarafları hepsi yaşanmış bir roman. Üstelik yazarın kendi beni çok rahatsız ediyor” diyor. yaşadıkları. Dr. Ayşe Talay Ongan’ın Bu Ayşe Talay Ongan’ın ilk edebi kitabı. Daha Avustralya’da İngilizce yayımlanan “Turkuaz / Bir önce bilimsel kitapları yayımlanmış. 2007 yılında Aşkın Öyküsü” romanı, yazarın kendi çevirisiyle Sydney’de emekli olduktan sonra birçok değişik İkinci Adam Yayınları tarafından Türkçe olarak iş denemiş. “Aslında anlatacak bir öyküm vardı basıldı. ve ben de yazmaya karar verdim” diyor. Kitabı Ayşe Talay Ongan’la buluşuyoruz, kitabı geçen yıl New York’ta bir yayınevine götürmüş. konuşmak için. Bize sürpriz yapıp aşkı Aydın Ancak Ermeni meselesinden dolayı “kaynamaya Beyle, kitaptaki adıyla Renan’la geliyor. yakın bir konu” deyip geri çevirmişler. “Okuduklarınızın hepsi gerçek. Yüzde 80’i benim “Oradayken adı ‘Vazgeçilmez Sevgiler’di. Ama yaşadıklarım zaten. Yüzde 20’si ise o dönem sen buna daha egzotik bir isim bul dediler. Ben yaşanan tarihsel gerçekler ve benim yakınımda de ‘Turkuaz’ olsun dedim” diyor. olan insanların hikâyeleri. Onları da kurguya Şimdi ikinci kitabını yazıyor; Zümrüt. Sydney ekledim” diyor. günleri, aşklarının devamı, atlattıkları badireler. Kırılıp incinmesinler diye bazı isimleri ve Kitabını “eşinin yanısıra Sezen ve Şölen’e, aşk şehirleri değiştirmiş sadece. Bir de çalıştıkları adına...” ithaf etmiş. Kuzenine ve Sezen Aksu’ya. kurumun adını. Aksu’nun konserine gidip imzalı kitabını da Yasmin karakteri Ayşe Talay Ongun’un vermiş. “Bir miktar özdeşleştiriyorum kendimi kendisidir, Renan ise evliliklerinin 23. yılını onunla” diyor. Eşinden 40 sene istemiş Ongun kutladıkları kocası Aydın’dır. Aşklarına ve aşkı için. Önlerinde upuzun bir 17 yıl daha var. Y ABD’de basının tarihine yolculuk Gazeteciden arda kalan... 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelerin uçak saldırılarıyla toz bulutu arasındaki çöküşü belleklerimizdeki yerini hâlâ koruyor. O saldırıdan geriye kalan kulenin üzerindeki anten de Basın Müzesi’nde fotoğraflar eşliğinde teşhir ediliyor. Onlarca metrelik çelik antenin görüntüsü, bir dev tarafından buruşturulup kenara atılmış kâğıdı andırıyor. O anları deklanşöre basarak donduransa yine bir gazeteci; Bill Biggart. İlk kuleye uçağın çarpmasından hemen sonra fotoğrafları çekerken ikinci kulenin yıkılan enkazı altında kalıyor. Kimi zaman gazetecilerden geriye bir kitap, kimi zaman ise “bir kırık gözlük” kalırdı. Biggart’tan geriye kalan, kulelerin çöküşünü anbean karelediği toza toprağa bulanmış kırık fotoğraf makinesi, not defteri, montu, basın kartları da müzenin özel bölümünde görülebiliyor. BİR roman Öldürüldüler ama susmadılar Skandala açılan kapı H ardal sarısına çalan rengi iyice solmuş, üzerine mavi bir boyanın aktığı bir kapı da müzede teşhir ediliyor. Kapı deyip de geçemeyiz, onun aralığından tarihin en önemli skandalı ortalığa faş edildi; Watergate. Muhaliflerini gizlece yerleştirdiği dinleme cihazlarıyla kayda aldığı anlaşılan ABD Devlet Başkanı Richard Nixon’ın istifa etmesiyle sonuçlanan siyasi skandal bu kapının ardında gerçekleşmişti. Tanıklığının 40 yılını geride bırakan kapının hemen önünde Washington Post’un manşeti: “Nixon İstifa Etti”. En etkileyici sahne bir pusu yerini andıran sıkıştırılmış yerdeki beyazı biraz tozlanmış hissi uyandıran arabaydı. İlk bakışta yalnızca ön camının patlamışlığını fark ediyorsunuz. Biraz daha yaklaşıp da aracın içine başınızı uzattığınızda sürücü koltuğunun altının paramparçalığını görüyorsunuz. Siyasetçilerle işadamlarının kirli ilişkilerini ortaya çıkarmanın bedelini gazeteci Don Bolles yaşamıyla ödüyor. 1976’da aracına konulan bomba patlatılmış. Bolles’in ailesi aracı müzenin kullanımına vermiş sergilenmek üzere. The Arizona Rebuplic gazetesinin manşeti aslında gazetecilik tarihini özetliyor: “Gazeteciler öldürüldü ama sessiz kalmadılar”. Mesleğin en zorlu sahası sayılan savaş muhabirliği ve gazeteciliğine müzede de ayrı bir sayfa açılmış. Dünyanın değişik bölgelerindeki savaşlarda görev yapmış gazetecilerin kullandıkları araç gereçlerden kıyafetlere, hatta otomobile kadar pek çok materyal sergileniyor. Savaş muhabirliğini müzede sergilenen tam alın hizasından kurşunun sıyırdığı kask anlatmıyorsa, kurşun izlerini üzerinde taşıyan can yeleği de yetmiyorsa hemen yan tarafta savaş ortamında gazeteciler kullanırken taranmış aracın üzerinde sayamayacağımız kadar çok kurşun izi anlatabilir belki. Özgürlük haritasında sarardık Ne çok tanış çıktı M üzenin tavana kadar yükselen iki katlı cam yapısında dünyanın değişik bölgelerinde ölen muhabirler, fotoğrafçılar ve editörlerin isimleri yer alıyor. Ayrıca bilgisayar ekranından hangi ülkede, hangi gazetecilerin nasıl katledildiklerine ilişkin kısa öyküler de yer alıyor. Türkiye’nin “karanlık” sayfasını görmek için açtığımızda ne çok tanış çıkıyor; Uğur Mumcu, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink, Metin Göktepe, İzzet Kezer ve daha niceleri... M üzede, oldukça büyük bir dünya haritasında ülkelerin basın özgürlükleri renklere bölünüyor, yeşil, sarı ve kırmızı. Her nisan ayında güncellenen haritada, ülkelere basın özgürlüğüne göre 0 ile 100 puan arasında not veriliyor. 130 arası yeşil, 3060 arası sarı, 60100 kırmızı renkle gösteriliyor. Notlamada siyasi yaklaşımlar, hukuki tavırlar ve ekonomik koşullar gözetiliyor. Basın özgürlüğü açısından en iyi durumda olan ülke 10 puanla Norveç. Basın özgürlüğü açısından en sorunlu ülke ise 97 puanla Kuzey Kore, rengi kırmızı. Türkiye ise sarı renkle puanlanmış. Dünya haritasının önündeki ekrandan Türkiye’yi seçtiğinizde aldığı puan 55 olarak yansıyor ekrana. Dünya üzerindeki basın özgürlüğü ya da kısıtlılığını canlı bir şekilde izleme olanağını buluyorsunuz. Washington’daki Basın Müzesi yaklaşık 500 milyon dolara mal olmuş ama yeni eklentilerle maliyet daha da artıyor. 16. yy’dan metinlere kadar uzanan bir basın tarihi yolculuğuna çıkarıyor müze. Basının teknolojik olarak geçirdiği evrelerin yanı sıra basın özgürlüğü ve haber uğruna ölen, öldürülen gazeteciler de unutulmamış müzede. Bu karanlık sayfada Türkiye’den de pek çok tanıdık isim yer alıyor. BD’nin başkenti Washington DC kenti yalnızca bu kıta için değil yerkürenin pek çok bölgesi için politik açıdan önemli. Ancak biz siyasi yönünü değil de gezilecek müzelerini anlatmayı tercih ettik. Bizim tek sorunumuz toplantılardan geri kalan dar zamanlarda, çok yeri görebilme İLHAN isteğimizdi. Görmeden ayrılınmaması gerekenleri sıralamaya çalışsak, TAŞCI National Gallery of Art, Lincoln Memorial, U.S. Capitol, Washington Monument, White House ve National Air and Space Museum diyebiliriz. Ki hepsi birbirine yürüme mesafesinde. Lincoln Memorial’ın merdivenlerini tırmanırken kulağınıza Martin Luther King’in ünlü konuşmasına başlarken söylediği “Bir hayalim var...” sözleri çalınacaktır. King’in konuşmasını yaptığı yere ayak basıp kente oradan bakın. National Gallery of Art’taki Van Gogh, Leonardo da Vinci tabloları sizi heyecanlandırabilir. Biz A şanslı günümüzdeydik, ünlü İspanyol ressam Joan Miro sergisini de izleyebildik. Gezme fırsatı bulduklarımız arasında Basın Müzesi’nin yeri farklı oldu. Basın tarihi bir yanıyla insanlığın da tarihiydi. Yaklaşık 500 milyon dolara mal olmuş ve halen yeni eklentilerle maliyeti de artıyor. Basının geçirdiği evrimden, kullanılan araç gereçlerin değişimine kadar uzanan bir tarih yolculuğuna çıktık. Müzeyi en üst kattan aşağı katlara doğru gezmeye karar verdik. Müzenin terası, Senato binasından Washington Anıtı’na kadar pek çok yeri ayaklarınızın altına seriyor. Hatta müze yönetimi bu terası, Obama’nın Kongre binasından Beyaz Saray’a geçişi sırasında çekim yapmak üzere CNN’e kiralamış. Dünyanın değişik bölgelerinde yayımlanan beş yüzden fazla gazetenin ilk sayfası her gün güncellenerek dünyanın en büyük “birinci sayfa”sı yapılıyor. Farklı ülkelerden elektronik ortamda edinilen gazetelerin birinci sayfaları müzenin kendi matbaasında basılıyor ve duvardan yayımlanıyor. Bizim gezdiğimiz gün teknik bir aksaklık nedeniyle Türkiye’den ulusal gazeteler yoktu. Haber tarihi galerisine girdiğinizde 16. yüzyıla kadar giden yayınlarla karşılaşıyorsunuz ki pek çoğu orijinal metinler. Galerinin bir bölümünde ise plazma ekranlardan değişik bölgelerde yayın yapan onlarca televizyonun yayını aktarılıyor. Mikrofonu ayrı kocaman teypli ses kayıt cihazlarından ancak iki insanın taşıyabileceği boyutlardaki fotoğraf makinelerine varana kadar kullanılan araç gereçlerin tarihsel gelişimine de tanıklık ediyorsunuz. Kâğıt kalemden telekse, daktilodan elektronik olanına, oradan bilgisayara derken dokunmatik ekranlı tabletlere kadar uzanan yazın yolculuğu tarihinin yapraklarını hızla çeviriyorsunuz. Borsa güvercinlerinden bugünün öne çıkan sosyal medyasının bir tıkla ulaşılan “haberlerine” kadar hepsine. Basın tarihindeki dönüşümün toplumlar üzerindeki etkisini de izleyebiliyorsunuz. C M Y B C MY B