Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
3 HAZİRAN 2012 / SAYI 1367 7 Fenerbahçe ve Trabzonspor arasında 16 Mayıs 2010’da oynanan maçta yaptığı yanlış anonsla tanınmıştı Hakan Bingül. Yapılan linç kampanyası sonrası uzun süre ortalarda yoktu. Yaşadıklarını bizimle paylaştı. CELINE BARA Din düşmanı porno yıldızı meclisi zorluyor eline Bara, Fransa’daki seçimler öncesinde en ilgi çekici adaylardan biri. Eski bir porno yıldızı, kocasıyla birlikte hapse girmiş bir isim ve bir din karşıtı. MAL (Radikal Ateist Organizasyonu) isimli partiyle Fransa Parlamentosu’na girmeyi umuyor. Elbette bu kolay değil, çünkü toplumun farklı kesimleri ve siyasetçiler onun adaylığına karşı çıkıyor. Kendisine ulaşmaya çalışırken bir gerçeği daha fark ettik. Son bir haftada Celine Bara ismiyle yayın yapan tüm web siteleri yasaklanmış durumda. Ancak 35 ın en yaşındaki eski porno yıldızı Fransa’n no parlamentoda milletvekilleri arasında inen por il b yer alırsa Fransız siyasetinde fırtınalar d an koparacağı kesin. yıldızların ar a Öncelikle MAL’ın hikâyesinden Celine B bahsedebilir misiniz? artık bir MAL bir yıl önce din karşıtı i. Din fikirlerimizi yaymak amacıyla kuruldu. siyasetç Zaten önceden irlerini karşıtı fik Pek sanmıyorum. 2007’de e t s li c 70’lerin ruhunu yadsıyor e kurulmuş bir m in iç k değilim ama sonuçta ateist vakfımız a savunm porno da bir iş ve vardı ama artık bir de seçimler birtakım insanlar bu işin parti kurmanın ı başında olmaya devam zamanı da gelmişti. adaylığın e edecek. Pornoyu bir t Sizinle ilgili t lbe koydu. E şeyler talep etmek için etrafta dolaşan olay k k e yapmıyorum, kıçım da “pornokrat” diye bir p i iş o bir kitlesel imha silahı deyim var. Bu tam DENİZ a değil am değil. Porno o l a r a k n e d e m e k ? ÜLKÜTEKİN geri yapmamın sebebi On iki yıldır porno hayatının cinselliği provokatif ı sektöründeyim ve bu ın kalan ve sapkın şekliyle sektörde çalıştığım için gurur duyuyorum. siyasete seviyor olmam. Ayrıca bu zamana kadar yaptığım aktivitelerle ını ğ a c Toplumun en a hep meslektaşlarımın haklarını gözetmeye y a ad ç o k hangi çalıştım. Öte yandan böyle bir terimi . söylüyor kesimleri kullanıyorum, çünkü insanların, pornonun da tarafından diğerleri gibi bir iş olduğunu anlamasını destekleniyorsunuz? istiyorum. Pek fikrim yok. İlk defa seçime giriyoruz ve Porno sektöründe daha iyi çalışma şartları için sanırım geleceğimizi, geleceğe yönelik ne gibi eylemler yaptınız? vaatlerimiz belirleyecek. Bilemezsiniz, çok kez insanları örgütlemeye Eğer seçilirseniz ne gibi kanun ve haklar çalıştım ama bir sonuç aldığımı söyleyemem. üzerinde çalışacaksınız? Çünkü sektördeki aktör ve aktrisler bir Bütün bankaların millileştirilmesini, kamu dayanışma oluşturma konusunda istekli değiller. hizmetlerinin ve fakirler için minimum hayat Değiştirmek istediklerim arasında, güvenlik şartlarının iyileştirilmesini istiyoruz. Sosyal haklar içermeyen sahnelerin engellenmesi, film en büyük önceliğimiz, kapitalizm ise en büyük setlerindeki hijyen koşullarının iyileştirilmesi ve düşmanımız, dinden sonra tabii. Bu yüzden tüm oyuncuların kişiliksizleştirilmesini kınamak gibi dine yönelik devlet harcamalarının kesilmesini şeyler vardı. talep ediyoruz. 60’ların sonundaki cinsel özgürleşmeyle Dinle özellikle Katoliklikle ilgili sert birlikte porno farklı bir anlam kazanmıştı. Sizce o s ö ylemleriniz var. Bunların sebebi nedir? ruh geri dönebilir mi? Bir daha kulübün kapısından girmedim 16 Mayıs 2010 futbolda yaşanan olaylardan sonra unutulan bir tarih. Oysa o gün Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda yapılan yanlış anons büyük bir kargaşaya sebep olmuş, şampiyon olduklarını sanan Fenerbahçeli taraftarlar büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. Maçtan sonra çıkan olaylarda birçok insan gözaltına alınmış, haklarında dava açılmıştı. Olayın sorumlusu olarak gösterilen yanlış anonsu yapan Hakan Bingül’dü. 12 yıldır Fenerbahçe kulübünün tüm organizasyonlarını yapan Bingül büyük tepki çekmiş, Aziz Yıldırım’dan dayak yediği iddia edilmişti. Ya sonra? Sonrasını Bingül’den dinledik. Siz maç başından beri sahanın içindeydiniz sanırım. Evet, çünkü maç sonrası için hazırlıklar yapılmıştı. Bütün gün orada olmak zorundaydım. Şampiyonluk halinde ufak bir kutlama hazırlanmıştı. Devre arasında yukarı çıktım, ama telsizi bırakmak için tekrar aşağı indim. Bu sefer de “hadi tekrar çıkmayayım” dedim. Eğer yukarı çıksam bunlar olmayacaktı. “Bursa’dan gol haberi gelirse anons edersin” gibi bir şey konuşulmuş muydu? Hiç böyle bir şey konuşulmamıştı. Spontane gelişen şeyler oldu. Son dakikalara gelirsek, Fenerbahçe yüklenmişti, atak yapıyordu... Anonsumdan bir dakika sonra maç bitti zaten. O sırada da ortalık karıştı. Türk Telekom tribünü sevinmeye başladı. Bir radyo kanalında gol olduğunu söylemişler. Domino etkisi oldu. Herkes birbirine inandı. Arkamdaki seyirci de gol dedi. Ben de tribünleri coşturmaya çalışıyordum, “Haydi Fener gol, gol, gol” diye. Haber gelince doğrusunu öğrenmek için koşuştururken mikrofonu hakem masasına bıraktım. Seyircinin biri mikrofonu kapmış. Ben de Federasyon yetkilisine sordum “Bursa maçı 22 mi” diye. O da “Evet” dedi. Devamlı Bursa’yla konuşuyordu. Seyirciden kaptım mikrofonu “iki, iki” diye anons yaptım. Sonra da maç bitti. Yukarıdan bağırdılar “Gol olmadı” diye. Ben de “Arkadaşlar yanlış anons, Bursa maçı 21 bitmiş, sahayı boşaltın” diye tekrar anons yaptım. Ancak zaten ortalık karışmıştı. Şampiyonuz zanneden seyirci aşağı inmişti. Siz orada yaşananları sadece anonsa bağlamıyorsunuz. Anonsun etkisi de olabilir, hata payı bende de var, federasyon yetkilisinde de. En büyük yanlışım çok emin olmadan anons yapmak. Maçtan sonra statta Aziz Yıldırım’la görüştünüz değil mi? Evet, Başkan beni çağırdığında tribünün altındaki yere girmiştim. Millet zaten beni arıyormuş. Kabini taşlıyorlardı. Orada da oğlum vardı. Hasta Fenerbahçeli, şampiyonluk coşkusu yaşasın diye getirmiştim. Kabin basılınca ağlamış. Onu da çok etkiledi yaşananlar. Başkan çağırdı, “Ne oldu” dedi. Ben de arkamdaki seyirciler “Gol dedi” diye cevap verdim. Gece polis nezaretine alındım, çıktıktan sonra ertesi gün yöneticilerle konuştum. Zaten başkan basın toplantısı yapacaktı. Basında başkanın bana dayak attığı yazılmıştı, toplantıda bundan da bahsedeceğini söyledi. İçerde kalmanızın korunma amaçlı olduğunu anlatabildiniz mi? Tabii, kanunda böyle bir madde yok. Tedbir amaçlı alınmıştım. Bir ay sonra dava düştü. Savcı gelip “bir zarar gelmesin” diye aldık dedi. Fenerbahçe camiasından farklı tepkiler geldi mi? Evet bir buçuk ay İstanbul’dan uzaklaştım. Taraftarlardan tehditler aldım. Kulüptekiler çok üzüldü, çünkü 12 senedir beraberiz. Yine de devam edeceğimi düşünüyordum. Bu bir hataydı, ama insan asılacağını düşünmüyor. Benimle çalışan arkadaşlarım vardı. Doğrusunun bırakmam olduğunu ekibin devam edeceğini söylediler. Bunu size kim söyledi? Stat müdüründen bana bilgi geldi. Olay bittikten bir ay sonra filan oldu. Baktım zarar görüyorum, kendim bırakayım dedim. Olay işlerinizi nasıl etkiledi? Telefonlarımı uzun süre kapatmak zorunda kaldım. Gittiğim yerde tanınıyordum. Şapka takıp sakal bıraktım. Hatta gazetenizde C Fotoğraf: FATİH ERDOĞDU Fotoğraf: Cyrille Bara Sırf antikatolik değilim. Antimüslüman ve antisemitist olduğumu da söylemeliyim. Karşıtlığımı tek bir dine indirgemem fazlasıyla mezhepçi bir yaklaşım olurdu. Nefretim çocukluğumdan itibaren aşırı Katoliklere katlanmak zorunda kalmamla başladı. Disiplinli eğitimin en ciddi anlamıyla Katolik Hristiyan Okulu’nda karşılaştım. Dini en ahlakçı ve en sert haliyle yaşadım. Bu da bana tüm öğrendiklerimi unutup kendimi yeni bir insan olarak şekillendirmeyi öğretti. Bu yüzden yıllardır din temelli devlet okullarının kapatılması için çalışıyorum. Muhafazakâr kesimler arasında adaylığınıza karşı çıkanlar var mı? Kesinlikle! Milli Cephe en büyük düşmanımız. Aşırı sağcı Katolik tüm partiler fikirlerimize şiddetle karşı çıkıyor. Bir süre önce kocanız ve siz hapse girmiştiniz. Bunun sebebi neydi? 2001’de bir film yapımcısına saldırdık. Çünkü mahrem fotoğraflarımı iznim olmadan bir derginin beni aşağılayan yorumlar eşliğindekullanmasına izin vermişti. Seçilirseniz filmlerde oynayacak mısınız, yoksa yapımcı olarak mı devam edeceksiniz? Aslında bu yıl film kariyerime nokta koyup yapımcı olarak devam etmeye niyetliydim. Ancak geçen haftadan beri yer aldığım tüm web sitelerinin hiçbir açıklama yapılmadansansürlendiğini gördüm. Kariyerimi beklediğimden önce bitirmeye zorlandığımı hissediyorum. Kendimi bundan sonra tamamen politikaya adayacağım. Başbakan’la karikatürümü yaptılar. Başbakan elime bir kâğıt tutuşturuyor, “Dolar bir lira olmuş, enflasyon sıfır” ne kadar yalan varsa yazıyor. “Şunları da arada sıkıştırıver” diyor. Özcan Deniz’le çalışıyordum, yurtdışında konsere gittik, orada bile tanıdılar. Kibariye’nin konserinde kadının biri geldi, Beşiktaşlı. “Sizle bir resim çektirebilir miyim?” “Niye” dedim, “Facebook’a koyacağım.” “Ya git kardeşim” dedim. Bir üç ay böyle gitti, sonra duruldu ama işlerime tesir etti. Uzaklaştım. Psikolojik olarak bozuldum. Özcan Deniz büyük destek verdi. Aslında o gün de Özcan Deniz’in konseri vardı. Normalde hep giderdim. O dedi ki “Burada kal.” Maçtan bir gün sonra da ilk o aradı. İlerleyen dönemlerde kulüple hiç temasınız oldu mu? Hayır sadece bir iş yaptık. Arada bir arayıp soruyorlardı ama başkanın olaylarından sonra kimse aramıyor artık. Başkanla ilişkiniz nasıldı? Çok yakındı. Herhangi bir sıkıntımda gidip konuşurdum. Sonuçta hem Fenerbahçeliydim hem de işi gönüllü yapıyordum. Bazı işlerden para bile almadım. Birebir görüşürdüm. Bir daha ne maça ne de kulübe gittim. Stada gitmekten hâlâ çekiniyor musunuz? Tek çekincem nedir biliyor musunuz, eskiden gittiğimde kimse dur demezdi. Şimdi “Hakan Bey haber vermemiz lazım” filan deniyor. Her zaman elimi kolumu sallayarak girdiğim yere şimdi giremiyorum, bu da bana koyuyor. Bencillik / Acımasızlık / Duyarsızlık / Vahşilik / Zalimlik... *** İnsanoğlunun doğası aklımı her zaman meşgul eden konulardandır; üzerinde çok düşünürüm. Yukarıda sıraladığım özelliklerine tanık oldukça da, insan türüne karşı duyduğum inancın giderek azaldığını söylemekte bir sakınca görmüyorum. Bu konudaki inancım azaldıkça, içimde daha büyük fırtınalar kopuyor, sarsılıyorum. Dün akşam izlediğim (Bu yazıyı 20 Mayıs’ta yazdım ama gazetede daha geç yayımlanıyor) bir tiyatro oyunu da, beni tam anlamıyla alıp önce duvara, sonra yere çarptı. Sahnede bir anda fraklı bir maymun belirdi. Kafasında şapkası, elinde bavulu ve bastonuyla karşımızda yürüyen canlı, insan mıydı, yoksa gerçekten insan gibi konuşan bir maymun mu? Sakın “maymun” kelimesini hakaret amacıyla kullandığım sanılmasın. Sürekli okuyucularım bilir; ben hayvanları asla küçümsemem, aksine bir vegan olarak çok etkileyici bulurum onları. Soruyu sormaktaki amacım, İngiliz oyuncu Kathryn Hunter’ın Kafka’nın Maymunu adlı oyundaki Kırmızı Peter karakterini canlandırmaktaki olağanüstü başarısına dikkat çekmek. Ufak tefek, incecik bir kadın Hunter ama bir saatlik performansı boyunca benim gördüğüm konuşan bir maymundu. ZÜLAL KALKANDELEN Kafka’nın Maymunu 18. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Young Vic Theatre Company tarafından sahnelenen oyun, Kafka’nın 1917 yılında A Report to an Academy” (Bir Akademiye kaleme aldığı “A Rapor) adlı öyküden uyarlanmış. Batı Afrika ormanlarında avcılar tarafından vurularak yakalanan ve bir gemiyle Avrupa’ya götürülen Kırmızı Peter, hayatında ilk kez bir kafese konur. Kafes o kadar dardır ki, hareket etmesi olanaksız hale gelir. İçinde bulunduğu köle durumundan kurtulup özgürlüğünü kazanmak için, son çare olarak insanları taklit edip onlar gibi davranmayı dener. Uzun zaman etrafındaki insanları gözlemler, iğrense de rom içmeyi öğrenir. Avrupa’ya vardıklarında iki seçeneği vardır: Ya hayvanat bahçesinde yine kafese konacak ya da eğlence dünyasının içine girecektir. Sonunda eğitmenlerin yardımıyla şov yapacak hale gelir ama acı gerçek şudur ki; Kırmızı Peter artık duygularını bir maymun gibi ifade edip yaşayamamaktadır. Dönüşmüş, kimliği değişmiştir! Mutsuzdur; insan gibi olmak istemediğini, sadece kafesten kurtulmak için bu yöntemi bir araç olarak kullandığını haykırır. *** Kafka’nın bu hikâyesini, varlıklarını sürdürmek için çabalayan Musevilerin Batı’da maruz kaldığı asimilasyona bir referans olarak yorumlayanlar vardır. O bakış açısına ve metnin içerdiği www.zulalkalkandelen.com kzulal@yahoo.com C M Y B C MY B yan anlamlara hiçbir itirazım olmamakla birlikte, kendisi de bir vejetaryen olan Kafka’nın yaşadığımız gezegende hayvanlara uygulanan zulmün de altını çizmek istediği kanısındayım. Nitekim Güney Afrikalı yazar J. M. Coetzee da, Elizabeth Costello” adlı romanında, ana karakterin bir “E bilimsel kongrede hayvan hakları konusunda yaptığı A Report to an Academy” konuşmayı anlattığı bölüme “A adını verdi. Oyunu izlerken benim aklımdan bir toplumda ayakta kalabilmek için çoğunluğun değerlerini benimsemek zorunda bırakılan azınlıkların yaşadığı korku, yüzyıllardır insanların mal olarak gördüğü hayvanların çektiği zulüm, bir kazanç elde etmek adına başkalarına çektirilen acı, insanoğlunun benmerkezci duyarsız bakış açısı geçiyordu. Ardında zulüm olan hiçbir şeyden zevk almamayı ilke edinmiş bir insanım. Kırmızı Peter’in yaşadığı dram öylesine etkiledi ki beni, Kafka’nın defalarca okuduğum öyküsü bir kez daha çarptı. Harbiye’den Taksim’e gözlerimde yaşlarla yürüdüm. Teşekkürler Kafka, teşekkürler Kathryn Hunter...