25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 3 HAZİRAN 2012 / SAYI 1367 Güzellik rasgele bir laf değildir Sağlıklı beslenme, spor, bakım... İtiraf edilmese de hepsi ona ulaşmak için, çünkü kapitalizm var olmayı güzellikle eş tutuyor, hele de kadınsanız. Ancak pazar gözünü erkeklere ve çocuklara da dikti. Yakında bedeninden mutsuz milyonlarca kadına bir o kadar erkek ve çocuk da eklenecek... ESRA AÇIKGÖZ Yukarıdan aşağıya: Marilyn Monroe, Jennifer Lopez, Barbra Streinsand ve Twiggy. Suri Cruise kıyafetleriyle bir çocuk modası yarattı... az gelince “korkusuz”ca bikinilerini giyen, “pürüzsüz” tenlerini “daracık” kıyafetleriyle sergileyen, ilerleyen yaşına “rağmen” yerçekimine meydan okumuş, fit kadınların konu olduğu reklamların sayısı da arttı. Ya geride kalanlar? Kilolular, yaşlılar, burnu kemerli, tenleri çilli olanlar... Bu masaldan onlara kalan dışlanma, yalnızlık, mutsuzluk... Kadın bedeni hep hedef tahtasında; reklamlarla, pohpohlanan güzellik algısıyla delik deşik ediliyor. Sonuç, bedeninden memnun olmayan milyonlarca kadın... Çareyi ise, sorunun yaratıcısı güzellik endüstrisi gösteriyor yine; estetik, zayıflama ilaçları, antiaging kremleri... Olur da birileri çemberin dışına adım atacak olsa, kendini daha da genişletiyor halka, farklılıkları içine katıp yeniden yuvarlanmaya devam ediyor. Üstelik bu dişlilerin arasında hep kadınların bedeni eziliyor, çünkü güzel, bakımlı ve hep genç olmak onun görevi! Neden mi? Yanıtı ve dahasını Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi, sosyolog Yrd. Doç. Dr. Altan Kar anlatıyor. 2000’de Miss Turkey’de birinci, Miss World’de üçüncü olan Yüksel Ak’sa yaşadıklarını. Söz önce Kar’da... Kadın bedeni hep “vitrin”de. Öyle ki Tayyip Erdoğan her kürtajın bir Uludere olduğunu söyleyecek kadar ona “sahip” olduğunu düşünüyor. İktidar kadın bedenine böylesi vahşice saldırma cüretini nereden buluyor? Kadın kamusal alanda ne yazık ki erkekler tarafından konuşuluyor hep. Bir akademisyen olarak bunun zorluğunu yaşıyoruz. İsterdik ki daha bilimsel algılarda, düşünülerek, sağduyuyla konuşulsun. Tayyip Erdoğan’ın üç çocuk meselesinden itibaren kadına bakışını tedirginlikle izliyorum. Ben tek çocuklu bir akademisyen olarak çok zorlanıyorum. Üç çocuk büyütecek bir kadın tamamen eve kapanmalı. Peki annenin gelişimi, varlığı, Altan Kar dünyayla ilişkisi, Y kendi olma derdi ne olacak? Anne bir benlik, kişilik, kamusal alanda bir birey olarak görülmeli. Feminist akım bu yöndeki çabalarıyla pek çok hak aldı. Şimdi bu haklar geri alınıyor. Türkiye’nin hiçbir zaman düzgün kadın politikası olmadı, ancak AKP’nin muhafazakâr politikaları kadın bedenini daha fazla hırpalıyor. Neden gözler erkek bedenine değil de, hep kadın bedenine dönük? Aslında hem kadın hem de erkek bedeninin, kapitalizm, tüketim endüstrisi karşısında değersizleştirilmesi söz konusu. Daha tüketimci, güzelliğin merkezinde duran kadın bedeni olduğu için daha çok o konuşuluyor, daha fazla tüketiliyor. Özellikle liberal politikalarla tüketimin direkt nesnesi olmuş durumda. Artık bir kendi benliğimiz bir de “öteki”leştirdiğimiz bedenimiz var. Nasıl oluşturuluyor bu “öteki” beden? Öteki beden ve ona şeklini veren kıstaslar tamamen güzellik endüstrisince belirleniyor. Globalleşmeyle güzellik de global güzelliğe endekslendi. Ortada dolaşan ikonlar var. Özellikle Hollywood’un ortaya koyduğu bir oyun gibi geliyor bana. Dünyaya hâkim olan ve global olarak pompalanan bir Batılı, beyaz kadın imgesi var. Bu yeni değil, 195060’larda da Marilyn Monroe gibi ikonlar vardı, ama dünyaya hâkim olma anlamında bu kadar güçlü değildi. Biz Hollywood’un yarattığı ikonlara öykünürken, Araplar Beren Saat, Kıvanç Tatlıtuğ’a benzemek için estetik yaptırıyor... Aslında kapalı toplumlarda güzelliğe yönelik talepler çok daha yüksek. Mesela, Dove sabunlarının dünya çapındaki bir araştırması, bedeninden rahatsız olanların daha çok Uzakdoğu ve Doğu toplumları olduğunu gösteriyor. Bedenden mutsuz olmak çok önemli bir cümle. Çünkü güzellik endüstrisinin ilk yaptığı şey, bedene karşı bir memnuniyetsizlik oluşturmak. Çıkardığı ikonlarla önce beğeni, güzellik ölçüleri değiştiriliyor. Yaratılan toplumsal beğeniye uymayan kadın mutsuz oluyor. Sosyalleşemiyor, kocası ya da erkek arkadaşının onu bırakacağını, aldatacağını düşünüyor. Yaptığımız araştırmada kadının ilişkisindeki mutsuzluğu kendi bedenine yönelik bir eksiklik, tatmin Yüksel Ak: Güzellik bir bütündür 2000’de Miss Turkey’de birinci, Miss World’de üçüncü seçildiniz. Güzellik üzerine söylemler özellikle bu çağda had safhaya vardı; üstelik de çok tek tip bir güzellik algısı hâkim hale gelmiş durumda. Sizin güzel algınız nedir? Dış görünüş çok önemli herkes için tabii ki. Ancak benim için, güzellikten ziyade bakımlı hoş görünmek önemli. Güzelleşebilmek biraz da elimizde. Güzellik kalıplarım yok; sarışınesmer, uzun kısa fark etmez, çünkü güzellik bir bütün; mimikle, oturuşkalkışla, gülüşle... İlk bakışta güzel bulmadığınızı baktıkça güzel görebilirsiniz. Güzelliğin böyle yüceltildiği, güzellik çılgınlığının yaşandığı bir çağda haliyle güzellik endüstrisi de büyük bir pazar. Siz de bir manken olarak bu pazardaki aktörlerdensiniz. Devamlı bakımlı ve “güzel” olmanın gerektiği bu sektörde yaşadığınız zorluklar nelerdi? Çok zorluklarını görmedim aslında, günlük yaşamımda hafif makyaj ve doğal saçımı tercih ettim genelde. Kilo konusunda da yapı itibariyle şanslı insanlardanım... Yarışmaya katıldığımda 20 yaşındaydım çok farkında değildim güzelliğin. O zamanki güzelliğim için yalın ve doğal diyebilirim... Yıllar geçtikçe dönem dönem kendimi daha güzel hissettiğim oldu. Kendinizi tanıdıkça güzelleşebiliyorsunuz. edememe kaygısına dönüştürdüğünü gördük. Bu mazoşist bir döngü ama, güzellik algısı sabit kalmıyor ki... Sahip olunan bedenle, idealize edilen arasındaki uçurum sürekli açılıyor... Evet, kadın bedeninden mutsuz olunca bir tür mazoşist duyguyla, acı çekme pahasına bedenini estetik ameliyatlarla değiştirme, “güzel”leştirme riskini alıyor. Erkekle problemini bedenindeki değişiklikle çözebileceğini düşünüyor. Çoğu kadın, ameliyatın yarattığı değişimden memnun, ama hâlâ mutlu olmadığı halde tekrar tekrar bedenine yönelik bir tür şiddet uyguluyor... Bu döngüden kaçabilmek, mevcut beğenilerin dışında bir beden, benlik yaratabilmek mümkün mü? Benliğimiz toplumla sosyalleşerek, arkadaş çevresiyle oluşuyor. Bu nedenle endüstri kendini kolay kabul ettiriyor. Bilinç altında benliklerimize yönelik tanımlar, beden imgeleri oluşuyor. Bir bakmışsınız ki, siz de onlar gibisiniz... Diğer yandan kapitalizmin ana düsturlarından biri, farkı kendisine katarak yok etmektir. Mesela eskinin kınasını, dövmesini, Anadolu’da rastladığımız şeyleri de içine alarak ilerliyor moda. Dolayısı ile farklı olmanız çok zor. Aslında kadınlar, hiçbir zaman bir Angelina Jolie, Jennifer Lopez, Twiggy, Barbie olmayacaklarını biliyorlar, ancak her yandan pompalanan bu rüzgârdan uzak kalamıyorlar. Zaten güzellik artık sağlıkla, mutlulukla eşdeğer görülüyor. Nasıl oldu bu? Güzellik söylemindeki dönüşüme dikkat etmek lazım. Güzelleşme, diyet ve iyi beslenme kültüne sarmalanarak bir kılıf içinde sunuluyor. İnsanlar salt güzel olma konusundaki çabalarını toplumda meşrulaştıramayacaklarından endişe ediyor ve meşrulaştırmak istiyorlar çünkü. Haliyle kilo, yaşlılık kâbus haline geldi... Evet, kozmetik ürünlerin reklamlarına dikkat edin, şişmanlık ve yaşlılık korku kültürü salınarak, “tu, kaka” edilmiş durumda. Şişman insan bedeninden utanmaya başlıyor. Ona sakar ya da sempati duyulan ama bazı şeyleri yapamayacağına dair bir inançla yaklaşılıyor. Şimdilerde yeni trend, “Doğum yaptı ama hâlâ fit”, “Hamileyken nasıl da hiç kilo almadı” söylemleri... Kırışıklıklara, sarkmalara yani yerçekimine karşı da bir savaş açıldı: “Yaşlanacağız, ancak güzel yaşlanalım. Biz bunu hak ediyoruz”. Hazlardan beslenen, hazlarının peşinden koşan hedonistik bir haz toplumu yaratıldı. Benjamin’in, Foucault’nun dediği gibi “haz makinesi”ne dönüşüldü. Duygulardan arınmış, kendinden kopmuş bir beden algısı var artık. Güzelliğin bu kadar yüceltildiği, saplantı haline getirildiği bir çağda, neyi ıskalıyoruz? Amerika’da yapılan bir araştırma var, liseli erkek öğrencilere çok “güzel” ve o ölçülerin dışında kadın fotoğrafları gösteriliyor ve soruluyor: “Bu kadınların bir yangında ya da bir mil açıkta boğulduğunu görsen hangisini kurtarırsın?” Sadece güzel olanları kurtarıyor çocuklar. Bu kadar güçlü bir güzelliğe yönelik algı, kayırma varken özgüveni olan, bu güzellik ölçülerine karşı kendi benliğini kurabilen kaç Barbra Streinsand çıkabilir. Belki pek çok yetenek bu baskılar altında kayboluyor, harcanıyor... Harper Beckham, daha on aylık ama bir marka yüzü olacak. Şimdi sıra erkek ve çocuk bedeninde Güzellik tanımı sürekli değişiyor. Eskiden masum güzellerden bahsedilirdi, şimdi her şey, masumiyet bile seksle bağlanıyor... Güzellik endüstrisinin birkaç silahı var ve seksilik de bunlardan biri, çünkü sattırıyor. Pornografiye uzanan bir seksilikten bahsedebiliriz. Bu insanlar özellikle kadınlar üzerinde öyle bir endişe yaratıyor ki, paralarını, zamanlarını, vücutlarında çektikleri acıyı hiç düşünmeden bu oyuna girebiliyorlar. Neden kadınlar düşüyor bu oyuna? Kadın doğumundan itibaren kendisini sahnede hisseder. Annebabası tarafından “Kızlara bu yakışır”, “Dikkatli davran”, “Hanımefendi ol” gibi kaygılarla, en çok da başkasının gözünde güzel görünme kaygısıyla büyütülür. Dolayısıyla kadının benliği başkasının ona nasıl baktığıyla tamamlanır ve kadın hep bakılan bir nesne olarak bedenini aynadan izleyen konumdadır. Freud’un Narsizm kavramında, Narkisus mitinden, suda gördüğü imgesine tutulan bir benlikten, bahsedilir. Kadın hayatı boyunca bu Narsistlik duygudan beslenir, ancak aynaya baktığında kendi gözüyle değil başkalarının gözüyle kendini görür. Ya erkekler? 510 yıldır erkek bedeni üzerinde de güzellik endüstrisinin planlarını görüyoruz. Erkek bedeninin ölçüleri de artık belirleniyor, kaslı, uzun bacaklı, biraz bronz, üçgen, sert bakışlı... Kadın bedeni üzerinden yapılan endüstriyel kâr bir şekilde durağanlaşınca yeni hedef kitleleri bulması gerekiyor. Bir diğeri de çocuk bedeni. Ciddi bir istismar yaşanıyor. Tom Cruise ve Katie Holmes’in çocuğu Suri bebekliğinden itibaren bir güzellik ikonu olarak sunuldu. Beckhamların on aylık kızları da bir markanın yüzü olacakmış yakında... Belli ki rekabet edecekler. Bunlar Türkiye’ye de yansıyor. İlkokula giden çocuklar güzellik adına diyet yapıyor. Hatta lise bitirme hediyesi olarak burun ameliyatı verilen çocuklar var. Aile de bu kıskaçtan kaçamıyor. Çözüm? Harvard’dan akademisyenlerin yer aldığı, güzellik algısıyla, ölçüleriyle oynayan Dove’un sosyal sorumluluk kampanyası bu noktada bir fikir verebilir. Projede annekız çocuğu eğitimi de vardı. Kız çocuğunun beden algısı anneyi modelleyerek oluşur. Bu nedenle öncelikle annenin bilinçlendirilmesi çok önemli. Yine de endüstri o kadar kapsayıcı ki dışında olabilmek mümkün olmadığından belki onlarla birlikte projeler yapılarak ilerlenebilir. Kadın bedeni ve nesneleşmesi tek tek çabalarla düzelemez. Bu sadece devlet politikası olarak değil, sivil toplum örgütlerinin özellikle de kadın tabanlı örgütlerin çalışması gereken bir politika konusu. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear