Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 EYLÜL 2011 / SAYI 1330 3 ATAOL BEHRAMOĞLU Şair ve ülkesi (1) BOLD NO Şairin dokusu ülkesininkiyle örtüştü mü, bu olağanüstü bir buluşma oluyor. Rusya ve Puşkin buluşması bunun en başta gelen ve en etkileyici örneklerinden biri … Bu yıl 1316 Eylül tarihlerindeki “Puşkin Okumaları” için geldiğim Rusya’da aynı şeye bir kez daha tanık oluyorum. Ölümünün üzerinden neredeyse iki yüz yıla yakın bir zaman geçmiş olan şair, sanki burada, yanı başımızda, her yerde, her şeyde… Bu nasıl olabiliyor? Nedenlerinden hiç değilse en başta geleni, sözünü ettiğim bu doku örtüşmesi olmalı… *** Puşkin’in hem kişisel, hem yaratıcılık yaşamında, “Nijni Novgorod” bölgesindeki Boldino köyünün, buradaki aile yurtluğunda geçirdiği özellikle bir sonbaharın önemli yeri var. Bu sonbahar, şairin sadece 38 yıl sürmüş yaşamının da sonbaharına rastlıyor. Moskova’dan bir gece treniyle sabahın çok erken saatinde geldiğim yağmurlu Nijni Novgorod’dan, orada buluştuğumuz (büyük çoğunlukla Rusya’dan ve birkaç başka ülkeden) Puşkin’ci arkadaşlarla, bu kez bir otobüs yolculuğuyla Büyük Boldino köyüne doğru ilerlerken, bu coğrafyanın, sonsuz genişlikteki bu gökyüzünün insanı kaçınılmaz olarak şair yapacağını düşünmemek elde değil… Fakat Puşkin olmak da sadece bunlarla sınırlı değil kuşkusuz… *** Benim Moskova’dan bir gece treniyle, yaklaşık yedi saat yolculuktan sonra indiğim Nijni Novgorod’a, Puşkin at arabalarıyla beş günde ulaşmış. Ve topu topu bir buçuk gün kalmış bu kentte. Fakat bu kadarı da Puşkin’e ilişkin sayısız efsanenin arasına, “Nijni Novgorod” seyahatinin eklenmesine yetmiş de artmış bile… Puşkin, Pugaçev syanı Tarihi’ne çalışırken, bütün Rusya’yı ele geçirmesine kıl payı kalan köylü isyancının izini sürerken gelmiş Nijni Novgorod’a. Minin Alanı’ndaki küçük Puşkin Müzesi’nde, kentin 19. yüzyılının o dönemine ilişkin belgeler, Puşkin’in gördüğü, görmüş olabileceği yerlerin fotoğrafları, çizimleri yer alıyor. Bunlar arasında, karısı Natalya’ya o kısa süre içinde yazdığı iki mektubun fotokopileri ve bu seyahat sırasında kentin askeri valisi Buturlin’in verdiği öğle yemeğinde Puşkin’le karşılaşmış olan L. P. Nikolskaya adlı hanımın izlenimine ilişkin olarak müze görevlisinin anlattıkları özellikle ilgimi çekti. Daha sonra Puşkin’in Novgorod’daki bir buçuk günü üzerine hazırlanmış bir kitaptan bu mektupları ve sözünü ettiğim hanımın Puşkin’e ilişkin izlenimini o okudum… Zaten bu yazıyı biraz da o iki mektup ve o ilginç izlenim esinledi… *** Mektupların ilkinde Puşkin, at bulmada karşılaştığı güçlüklerden, bu yüzden Nijni’ye beş günde varabildiğinden yakındıktan sonra “meleğim” diye hitap ettiği karısına “seni bırakıp yine göçebe hayatına başlamakla aptallık ettim” diye yazıyor. Ayın birinde hizmetçiden aşçıya, arabacıdan eczacıya bütün alacaklıların, elinde yeterince para bulunmayan kadıncağızı nasıl üzeceklerini gözünün önünde canlandırabildiğini söylüyor... Onun yine çıkabilecek çıbanlarından, kızları Maşa’nın hastalığından, öngörülmemiş başkaca sıkıntılardan söz ederek “Pugaçev değmezdi bunlara, bir de bakmışsın tükürürüm içine onun, gelirim sana…” diye yazıyor… Azıcık çocuk avutur gibi avutmaya çalışıyor, kendinden çok daha genç Natalya’yı... Bu satırlarda bütün doğallığıyla insan Puşkin’i görüyoruz. Fakat o şiirlerinde de bu doğallığın uzağında değil ve şairin ülkesiyle doku örtüşmesi derken düşündüklerimden biri budur… *** Onunla askeri valinin yemeğinde karşılaşan ve tanıştırılmadıkları için bu genç adamın kim olduğunu ancak o Kazan’a gitmek üzere aceleyle ayrıldıktan sonra öğrenen L. P. Nikolskaya’nın yazdıkları ise eşsiz bir Puşkin portresi… Fakat bundan söz etmeyi ve Puşkin’in iki mektubu üzerine düşündüklerimi sürdürmeyi önümüzdeki haftaya bırakıyorum… G ataolb@cumhuriyet.com.tr / www.ataolbehramoglu.com.tr Sol üstte gördüğünüz yapay bulut Alaska’daki antenlerle çevrili bu arazide dünyadaki hava olaylarını manipüle etmek için üretiliyor. Doğal afetler ne kadar doğal Japonya’daki depremin bir nükleer felaketi tetiklemesi tesadüf müydü, ya da Haiti depremi? Peki onlarca insanımızın canını alan Marmara depremi? O günden bugüne pek çok insan acaba bu afet ne kadar doğaldı, diye sordu. Şimdi babası eski bir parlamenter olan Dr. Nick Begich, bize kendi yerleşim yeri Alaska’daki bir projeyle insanlığın nasıl tehdit edildiğini anlatıyor. Tesla’nın bir fikri vardı. Atmosferin en üst tabakası iyonosfer vasıtasıyla tüm insanlara sınırsız ve bedava enerji dağıtabileceğine inanıyordu. Projesi için büyük bir kule yaptı ama hem maddi imkânsızlıklar hem de tahmin DEN Z edebileceğiniz(!) engeller ÜLKÜTEK N yüzünden kulesini hurda fiyatına satmak zorunda kaldı. Tesla ayrıca iyonosfer sayesinde hava değişimlerinin kontrol edilebileceğini hatta dünyayı ikiye bölmenin bile mümkün olduğunu biliyordu. Bu anlattıklarımız eski bir ortaçağ efsanesi değil. Geçen yüzyılın başında Nicolai Tesla’nın toplumdan izole edilmesinin başlıca sebepleri. Tesla’nın fikirleri tarihin derinliklerinde yok olup gitmedi tabii ki. ABD hükümeti bu projeleri hayata geçirmek için istekliydi. 60’lı yıllarda başlatılan HAARP (Yüksek Frekanslı Aktif Şafak Araştırma Projesi) bunun için kurulmuştu. Neredeyse yarım asırdır devam eden bu proje ne işe yarıyor? Tesla’nın insani amaçları günümüzde de sürdürülüyor mu? Yıllardır HAARP projesi üzerinde makaleler ve kitaplar hazırlayan Dr. Hick Begich Jr. bundan pek emin değil. ki kitabı Yakamoz Yayınları tarafından Türkçeye de çevrilen Begich HAARP teknolojisi ve dünyanın geleceği hakkında pek de yenilir yutulur olmayan iddialar ortaya atıyor. Söyleşimize başlamadan önce Begich’in kendisiyle aynı adı taşıyan ve bilim adamı olan babasının da şüpheli bir uçak kazasında kaybolduğunu anımsatalım. Gizli örgütler üzerine araştırmalar yapan baba Begich’in, 1972’de Demokrat Parti parlamenteriyken bindiği uçak Alaska'da düşmüş. Ancak uçaktakilerin cesedi hiçbir zaman bulunamamış. HAARP projesinin arkasındaki bilinmeyenler nedir? HAARP Alaska’da geniş bir alanda bulunan çok sayıda anten vasıtasıyla sabit bir radyo dalgasını ileten ve bu yayılan dalgaları manipüle ederek çeşitli silahlara dönüştüren bir proje. HAARP ABD Hava Kuvvetleri ve Donanması’nın ortak projesiydi. Şu anda ise DARPA (Savunma Bakanlığı leri Araştırma Projeleri Ajansı) tarafından yürütülüyor. Proje, yeryüzünü çevreleyen manyetik alan çizgileri ile çift darbe modülasyonlu radyo frekans sinyalleri oluşturmak ve dünya yüzeyinin 35 km. üzerinde başlayan iyonosfer tabakasıyla etkileşim içine girmek için tasarlanmıştır. Bu sistem dünyanın elektromanyetik çevresel özelliklerini manipüle ederek çevresel mekanizmaları harekete geçirir ve karakterlerini değiştirir. Bu teknolojinin hava modifikasyonu için yukarı atmosferde kimyasal reaksiyonlar yarattığı ve bu etkinin dünya üzerindeki deprem ve yanardağları tetiklediği söylenebilir. Dr. Nick Begich Evet bu iddialar ciddi şekilde dile getiriliyor. Hugo Chavez ve Rusya Parlamentosu da bununla ilgili açıklamalar yapmıştı. Evet böyle bir ihtimal var ve birkaç ülke bunu araştırıyor. Bunun için düzenli sinyaller yayan bir izleme sistemi gereklidir. Bu sistemler bu tarz etkileri yaratacak kapasiteye sahip. Kimileri HAARP’ın sırf havayı değil insanların zihinlerini de kontrol ettiğini iddia ediyor. Bununla ilgili bildiğim HAARP’ın şu anda insanların duygusal durumlarını etkileyebildiği yönünde. Bireyleri değil ama çok geniş bir alanı hedef seçip insan beyninde bir FFR (Frekans Takip Tepkisi) yaratarak o alandaki nüfusun yüzde 70’inin duygularını manipüle edebiliyor. Araştırmalarımızdan sonra 1998'de Avrupa Parlamentosu'nda HAARP ve sesle zihin kontrolü konuları gündeme geldi. Bu teknoloji sayesinde birey havadan yayılan ses frekanslarını beyninin içinden geliyormuş gibi algılayabiliyor. Aslında her elektromanyetik taşıyıcı insan beynini kontrol etmek için kullanılabilir. Cep telefonları buna iyi bir örnek oluşturuyor. Bu proje sanırım Nicolai Tesla’nın buluşlarına dayanıyor. HAARP’ı bulan Dr. Ben Eastlund patentlerinde kaynak olarak Tesla’nın neredeyse bir asır yıl önce yazdığı makaleleri gösteriyor. Eastlund’u iyi tanırım ve onun düşüncesi dünya üzerinde çok sayıda farklı etki yaratmaktan ibaretti. Tesla insancıl amaçlarının askeri amaçla kullanılacağını öngörmüştü. Şahsi fikrim, Tesla’nın Eastlund’a ilham kaynağı olmanın ötesine geçmediği yönünde. Birçokları yine bunların bir komplo teorisinden ibaret olduğunu söyleyecektir. Modern teknoloji öyle bir boyuta geldi ki bizi ancak bilimkurgu filmlerinde görebileceğimiz ve Tesla’nın araştırmaları gibi kökenlerine indiğimizde hayal edebileceğimiz bir gelecek bekliyor. Bugün yeni anlaşılan teknolojik potansiyeller doğal dengeyi bozma yolunda çok önemli riskler taşıyor. Bu teknolojilerin varlığı ve test ediliyor olması bile başlı başına endişe verici bir durum. Rezonans efektlerinin yer çekimi dalgalarıyla etkileşimi ve deprem bölgelerinde ortaya çıkan enerjinin devamlı olarak ELF sinyalleriyle yayılması bilinen bir fikir ve istenilen her alanı tetikleyebilen bir mekanik düzeneğe dayanabiliyor olması oldukça muhtemel. HAARP bu sinyalleri iyonosfer tabakasını AC modundan DC’ye getirerek ve verici anten konumuna gelerek, sinyalleri tekrar çok düşük olarak dünyaya göndererek yayabiliyor. Tüm bu söylediklerinizden sonra doğal felaketlerin küresel ısınmanın bir sonucu olduğu söylemi ne kadar doğru? Bu fikri kabul etmiyorum. Zaten bunların ne kadarının doğal olduğu bile bir tartışma konusu. Sonuçta ortak akıl her ikisinin de varlığına işaret ediyor. Ancak bu konudaki tartışma biraz da yersiz çünkü son dönemde pek çok metal toksin ve diğer kimyasal yeryüzüne salındı. G C M Y B C MY B