25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 MART 2009 / SAYI 1198 5 Outlet//İhraç Fazlası Sanat Galerisi, yeni sergisiyle kenti inceliyor. Yaratıcı bir yıkımla kentlerin yeniden biçimlendirilmesinin mümkün olup olmadığını sorguluyor. Bu yıkıma şahit olmak isteyenler, farklı şehirlerden altı sanatçının işlerinin yer aldığı “Yaratıcı Yıkım” sergisini 15 Mart’a kadar gezebilirler. bir şey yaparsanız, duvara asarsınız, bu da estetik beğenidir. Aslında oynadığım kod böyle bir şey”. Ona göre, yaratıcı yıkım çok gerçek bir kavram; özellikle de şehir panlamasında kilit bir kavram. “Belki Harvey’den de önce bu kavramın ne içerdiğini, neye tekabül ettiğini biliyorduk” diyor, “Şehrin içinde arızalı bir durum var. Değiştirmek için ne yapmalı? Ben de böyle baktım”. Sergiye “Araba” adlı işiyle katılan Seçil Alkış’ın bu ilk sergisi. Kenti, Anadol arabalarıyla anlatmayı seçmiş. Başlarda rastgele çektiği birkaç fotoğrafı bir araya getirdiğinde bu işi yapmaya karar vermiş. Mekânlar, plakalar değiştikçe araba fotoğrafları da farklı anlamlar almış. “Türklerin sahip olduğu, tamamen Türk kültürü ile bağlantılı olan, arzu edilmeyen ama herkesin yaşadığı şeyleri anlatıyorum. Anadol’lar da öyle, kimsenin dönüp bakmadığı, arzu etmediği, aslında olumsuz olarak gördüğü, ancak tamamen bizim kültürümüzün inşası” diyor. Kent üzerine düşünmeyi, soru sormayı; yaratıcı bir yıkıma tanıklık etmeyi isteyenler için sergi, 15 Mart’a kadar açık. G “Yaratıcı yıkım”a şahit olun ESRA AÇIKGÖZ PAZAR SÖYLEŞİLERİ 68’liliğe özlem ATAOL BEHRAMOĞLU Geçen yıl 1968 öğrenci eylemlerinin 40. yılıydı. 1968’de yirmili yaşlarını sürmekte olan 68 kuşağından gençler şimdilerde altmışlı yaşlarındalar. Kırk yıl dünyaya ne getirdi dünyadan ne götürdü? Benim gibi üniversitelilik çağlarını 1960’ların Türkiye’sinde ve dünyasında yaşamış olanlar bu konuda ne ölçüde nesnel olabilirler? Bugünün Türkiye gençliğine 1960’ları, 68 kuşağını nasıl anlatmalı? Postmodern diye nitelenen bu gençliğe... Bir arkadaş şöyle diyordu geçenlerde: O zamanların gençliği, ülkeyi ve dünyayı kurtarmak amacıyla yola çıkmıştı... Bugünkü gençlik TV’lerde çikolata, Mc Donald’s, Turkcell oyunculuğu yapıyor... Ve her şeyleriyle de bu rollere cuk oturmaktalar... En son idealleri ise Recep İvedik... Haksız mı? *** Yirmili yaşlarımı özlüyorum. Bunun tek nedeni o sırada yirmili yaşlarda olmam değil... Yirmili yaşlarda olmak başlı başına bir ayrıcalık nedeni değildir... Üstünlük nedeni hiç değildir... Yirmili yaşlarımı özlüyorsam, o yılların Türkiye’sini, o günlerin dünyasını özlediğim içindir bu. Bir de o yılların, o günlerin Türkiye’sine, dünyasına yaraştığımız için... Okuduklarımızla, düşündüklerimizle, yaşadıklarımızla, eylemlerimizle... Bugünkü gençliğin, korkarım büyük çoğunluğu ile, bütün bunlardan bunca uzak olması ne yazık... *** On yıl sonra Türkiye daha tutucu bir Türkiye olacakmış... Cumhuriyetle gelen yaşam tarzını benimsemeyenlerin oranı yüzde yetmişlerdeymiş... Anketler böyle söylüyor, kimi düşünürler, bilim insanları, köşe yazarları böyle yorumluyor... Kapkara bir Türkiye fotoğrafı... Bu türden yorumlar yaparken “nesnel” olabilenlere şaşıyorum. Aslında onlar adına da üzülüyorum. Demek ki öngördükleri bu Türkiye’ye dünden razılar. Bunu bir yazgı olarak kabul edip içselleştirmişler bile... Zaten bu objektif aydın tipinin bunca yaygınlık kazanması da Cumhuriyetin yeterince başarılı olamayışının bir kanıtı değil mi? Bunlardan kimileri de öngördükleri şeyin “liberalleşme” olduğu kanısındalar. Liberalizm gericilikle belki hiçbir zaman bu kadar özdeşleşmemiş, yozlaşmamıştı. *** Türkiye’de gençlik büyük ölçüde böyle, peki ya dünyada? Fransa gençliği, Yunanistan gençliği böyle değil... İngiltere’de yeni ve üstelik lise çağında bir gençlik uç veriyor... Bu liseliler toplumsal savaşımın da ötesine geçerek düşünce özgürlüğünün daha ileri aşamalarını savunuyorlar... “Ateizm”e örgütlenme özgürlüğü talep ediyor, bunun için kolları sıvıyorlar... Gençlik biraz uçuk ve çokça isyancıdır! Öyle de olmalıdır. Genç insanın kaderci ya da konformist olması aynı ölçüde itici, irkilticidir... Karanlıkçı düşüncelerin boyunduruğunda, bireyciliğin zavallılığı ya da ilkelliğin çamurunda boğulmakta olan bir gençliği, yine aydınlanmanın beşiğinden yükselen yeni bir 68 kuşağı mı uyandıracak dersiniz? Ben Türkiye’den de tıpkı 60’lı yıllardaki gibi güçlü bir gençlik sesinin yükselmesini bekliyorum. G ataolb@cumhuriyet.com.tr Seçil Alkış’ın “Araba” işi. Elmas’ın sergideki işi “Mutluluk”. içinde arızalı bir durum var” diyor, “TOKİ evleri şehrin kültürü, tarihi düşünülmeden yapılmış korkunç apartmanlar. Türkiye’nin her yerinde yapılıyorlar. Diğer yandan ben ahşap bir binada yaşıyorum. Evimi gören bir sürü insan, burada nasıl yaşıyorsunuz, ahşap gıcırdıyor, diyor... Apartmanlar, desenler de güzel görünüyorlar. Güzel Y ıkım yaratıcı olabilir mi? Kent yıkımından nasıl bir yaratıcılık doğar? Outlet//İhraç Fazlası Sanat Galerisi’ndeki “Yaratıcı Yıkım” sergisi bu sorulara yanıt arıyor. Farklı şehirlerden altı sanatçının; Seçil Alkış, Osman Bozkurt, Elmas Deniz, Hakan Kırdar, Nejat Satı ve Şener Özmen’in işleri sizi kent üzerine düşündürtecek. Outlet Proje Alanı’nda ise, Allora ve Calzadilla’nın “Under Discussion” videolarını izleyebilirsiniz. Ekonomiden ödünç aldığı “Yaratıcı Yıkım” kavramını kent çalışmalarına uyarlayan David Harvey’in “Kent hakkı sadece hâlihazırda var olanlara erişme hakkı değil; aynı zamanda onu değiştirme, yeniden biçimlendirme hakkıdır” söyleminden yola çıkan İhraç Fazlası Sanat’ı harekete geçirense, 2008’de Atina’da yaşananlar: “Yeni bir yaratıcı ruh yine yıkımın içinden doğar! Kent sakinleri en temel hakları olan kenti değiştirme haklarını kullanırlar.” İşte sergide yer alan üç sanatçının Şener Özmen (Diyarbakır), Elmas Deniz (İstanbul) ve Seçil Alkış’ın (İzmir) anlattıkları... Elmas Deniz, İstanbul’u “TOKİ ve Mutluluk” adlı işiyle anlatıyor. Bu bir serinin parçası aslında ve daha ismiyle bir ironiyi anlatmaya başlıyor, çünkü Elmas Deniz için TOKİ evleri korkunç; sadece onun için de değil, şehir planlamacıları, enteller için de, yine de o evlerden birine sahip olan insanların mutlu olduklarını yadsımıyor. “Şehrin Seçil Alkış ve Deniz Elmas, işleriyle şehri irdeliyor. Fotoğraf : Vedat Arık Bu kavşağa nasıl geldik? Şener Özmen, sergideki “Kavşak” adlı çalışmasıyla ilgili soruları yanıtlıyor: Outlet’teki sergiye katılmanız nasıl gerçekleşti? Zaten Outlet’le çalışıyordum ve şöyle ya da böyle orada ya karma bir sergide yer alacak veya kişisel bir sergi kuracaktım. İkincisi oldu. Outlet’in fikir anası ve kurucusu Azra Tüzünoğlu’yla “Yaratıcı Yıkım” üzerine konuşur, tartışır ve paslaşırken “Daha nasıl yaratıcı olabilirim” sorusuyla cebelleşiyordum ki, sergideki fotoğraf çalışmam olan “Kavşak ya da o küçük çamurlu su birikintisi” geldi aklıma. Çıktım ve çektim. Yaratıcı Yıkım sizin için ne ifade ediyor? Bazı yıkımların yaratıcı olabileceğini düşünüyordum. Bunu öteden beri düşünüyordum. Yıkımın ya da yıkmanın tadına varmak için değil, hayır, günaşırı yıkılmakta olan bir kent olarak Diyarbakır’da yaşamak ve üretmek başlı başına bir yıkımdı zaten. Kavramın her aşamasını yaşayan bir sanatçıydım. Sergideki işinizin hazırlık aşamasını dinleyebilir miyiz? 15 yıllık bir hazırlık aşaması var. Bu, Diyarbakır’da yaşamaya, bununla birlikte sanatsalkültürel ve entelektüel pratiğimi burada sürdürmeye başladığım günden itibaren geçerli bir aşama. Buna Türkiye’de yaşayan herkes tanık, ne olupbittiği ve fotoğraftaki kavşağa nasıl gelindiğinden söz ediyorum. Her sanatçı kendi yaşadığı kent üzerinden Yaratıcı Yıkım’ı anlatıyor. Şener Özmen’in sergideki işinin adı, “Kavşak”. Bir yol ayrımını anlatıyor... Siz Diyarbakır için neden kavşakları seçtiniz? Ben değil, kavşak beni seçti. Orada, o küçük çamurlu su birikintisine yansıyan sadece ben değilim, bütün bir şehir orada; hissediyorum, bunu Narkisos’la birlikte okuyabilirler, ancak bu kendi suretine âşık olma saçmalığından çok uzak. Kavşak aynı zamanda bağlantı, bir iletişim kurma çabası demek benim için. Savaş dursun yeter... G TARİHTE BU HAFTA Dünya Emekçi Kadınlar Günü Tarih, 8 Mart 1857. Yer, Amerika’nın New York şehrindeki bir tekstil fabrikası. Fabrikada çalışan 40 bin dokuma işçisi, daha iyi şartlara sahip olmak için grev kararı aldı. Ancak sessizce başlayan grev polisin işçilere saldırması ve çıkan yangınla birlikte giderek kötüleşti. Polisin işçilerin çıkmasını engellemek için fabrikanın kapılarına kilit vurmasıyla ortaya kanlı bir bilanço çıktı. Olaylarda çoğu kadın olmak üzere 129 dokuma işçisi öldü. Düzenlenen cenaze törenine yüz binden fazla kişi katıldı. Yıllar sonra, 1910’da, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da düzenlenen 2. Enternasyonal’e bağlı Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman Sosyalist Partisi’nden Clara Zletkin, 8 Mart 1857’de ölenlerin anısına 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olmasını önerdi. Oy birliğiyle kabul edilen “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”, 1977’de Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan edildi. siyasi suç olmadığını söyledi. 1996: Gazeteci Çetin Emeç’i vuran İslami Hareket Örgütü yöneticisi İrfan Çağrıcı İstanbul’da yakalandı. 1930: Hindistan’ın siyasi ve ruhani lideri Mahatma Gandi tuz vergisini protesto etmek için 400 kilometrelik yürüyüşüne başladı. 10 Mart 1954: Türkiye, UNICEF’e kabul edildi. 13 Mart 1970: Ünlü çevirmen ve dublaj ustası Adalet Cimcoz vefat etti. 1994: İstanbul Boğazı’nda Kıbrıs Rum bandıralı tanker Nasia ile Sea Broker adlı şilep çarpıştı. Çıkan yangında 15 denizci yanarak can verdi. Yayılan petrol nedeniyle çevre kirliliği oluştu. 8 Mart 1931: Kubilay olayları sonrasında İzmir Menemen’de uygulanan sıkıyönetim kalktı. 1944: Ünlü romancı Hüseyin Rahmi Gürpınar hayata gözlerini yumdu. 1955: Türkiye’de ilk kanserle savaş dispanseri açıldı. 1976: İstanbul’un ilk çok katlı otoparkı Karaköy’de hizmete girdi. 11 Mart 1947: Türkiye, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’na katıldı. 1990: Litvanya SSCB’den ayrılarak bağımsızlığını ilan eden ilk ülke oldu. 14 Mart 12 Mart 1971: Türk Silahlı Kuvvetleri muhtıra verdi. Tarihe “12 Mart Muhtırası” olarak geçen bu gelişmeden sonra dönemin Başbakanı Süleyman Demirel istifa etti. 1921: Gençlerbirliği Spor Kulübü kuruldu. 2000: Naim Süleymanoğlu 145 kilo kaldırarak koparmada dünya rekoru kırdı. Hazırlayan: ALİ SELİM EMEÇ 1956: Ali Sami Yen Stadı Galatasaray Spor Kulübü’ne 49 yıllığına kiralandı. 1984: Dönemin Başbakanı Turgut Özal Türk Ceza Kanunu’nda C M Y B C MY B 9 Mart
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear