26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 Mesane kanserinde idrar tahlili ile erken tanı şansı... 8 ŞUBAT 2009 / SAYI 1194 Belli yazarlara bağlanmak... Adnan Binyazar kur vardır, her kitabı okumak ister. Kimi okur da belli yazarlara bağlanmıştır. Öyleleri de vardır ki, kitaplıkları her şeyleridir. İçlerinde okuyanlar olsa da, onlara bibliomaniac (kitap delileri) denir ki, böyleleri genel anlamda okur değil, “kitap tutkunu”dur; güçlerini biriktirdikleri kitaplardan alırlar. Kitabın piyasa değerini gözetenler işi sahaflığa kadar götürürler. Her kitabı okuma isteği gibi, belli yazarlara bağlanmak da kişisel bir yönelimdir, ama bunun iyi bir yöntem olduğu söylenemez. Hele, popçu türü yazarların türeyip her gün onlarca kitabın yayımlandığı günümüzde böyle bir şey hem olanaksız, hem gereksizdir... Belli yazarlara bağlanmanın okuma kültüründe neden boşluk yaratacağını açıklamak için geçen hafta verdiğim arı örneğini bir kez daha anımsamamız gerekecek. Kuşkusuz, arı, balı içgüdüsel itkilerle yapıyor; ama bir çiçekle yetinmeden, renginin, kokusunun çekiciliğine kapılarak çiçekten çiçeğe dolaşarak... O bal, iklimine, çiçeğine, doğa koşullarına göre üstün bir nitelik kazanıyor. İnsan, tıpkı arı gibi, yeteneklerini doğadan süzdükleriyle geliştirir. Öyleyse, arı arılığıyla hangi çiçekte hangi nektarın bulunduğunu bilirken, insan kendini niye belli kitaplarla sınırlasın!.. Arı birçok çiçeğe konup nektar toplar, kişi de beğenisini sanatın her dalından algıladığı güzelliklerle besleyip geliştirir. Bundan dolayı, kendini belli yazarlarla sınırlayanlar, doğal olarak, beğeni kapılarını nice güzelliklere, duygulara, düşüncelere kapamış olurlar. Değişiklik, varoluşsal bir olgudur. Sanatsal yapıtların karmaşık olanıyla didişen de vardır, yalınlığın derinliğinden anlam devşiren de... Bu bağlamda algılama, kişinin beğeni dünyasının genişliğine, düşünsel donanımına, bilgi birikimine bağlıdır. Beethoven’in “Keman Konçertosu”nu dinlemek sanatsal bir düzeyi gerektirir. Bunun bilincinde olmayanlar, rahatlıkla, Picasso’nun resmini görüp “Bunu ben de yaparım!” derler, eşsiz bir yontu karşısında, öyle sanatın içine tükürürler!.. Okur, ilk okuyuşta kendini bir yazarın dünyasına yatkın bulmuşsa ondan kopamaz. O yazar, yaşamı boyunca onun düşünsel kılavuzu, duygu yoldaşı, beğenisinin denektaşıdır... Ama koparmalı! Belli kitapları sürekli el altında tutan okur da az değildir. 75 yaşımı buldum; her fırsatta Don Quijote’yi, Hamlet’i, Madame Bovary’yi yeniden okuma isteği duyarım. Son yıllarda onlara Fernando Pessoa’nın Huzursuzluğun Kitabı, Mevlana’nın Mesnevi’si de eklendi. İyi kitap, okuru yaşlandıkça, kendini gençleştirir. Sanat, duyarlıklar imecesidir. Yazarların duyumsatmaalgılatmakavratma biçemleri kendilerine özgüdür. Bu, okurun duyumsamaalgılama, kavrama yeteneğini de etkiler. İspanyol yazardan alamadığımızı Japon yazardan alabiliriz. Her şey, okurun, bu koşutluğu bilinçle kavrayıp, yazarın yansıtma duyarlığıyla kendi algılama yeteneği arasındaki düşünsel etkileşimi sağlıklı kurmasına bağlıdır. Her yazar, kişiliğimizin temeline ayrı bir taş koyar. Okur, bu gerçeği gözeterek, okuma alanını sürekli genişletmenin yollarını aramalıdır. G [email protected] Erkekseniz ve sigara içiyorsanız, dikkat... Devrim Ege esane kanseri, Türkiye’de en çok görülen kanserlerden. Özelikle de erkekleri tehdit ediyor. Bunun baş sorumlusu ise sigara. Mesane kanseri ile sigara arasındaki bağ, bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Sigara kullanımının fazla olması bu hastalığa yakalanma yaşını da düşürüyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Ataus, kanser yaptığı bilenen bazı bileşiklerin, sigara içenlerin idrarında çok daha yoğun olarak görüldüğünü Teşhis için NMP22, BTA testi yapılıyor. belirtiyor. Sigaranın mesaneyi neden bu kadar etkilediğini ise şöyle anlatıyor: “Böbreklerde belirtisinin idrardaki renk yapılan idrarı hemen atmıyoruz, mesane içinde değişikliği olduğunu belirten biriktiriyoruz. Bazen de sıkışıp uzun süre tuvalete Ataus, idrardan kan gelmesi gitmiyoruz. İdrarda kanser yapıcı böyle bir madde varsa durumunda hemen üroloğa saatler boyu idrar torbasıyla temas halinde oluyor.” gidilmesi gerektiğini kaydediyor. Ataus’a göre her nevi boya işinde çalışanlar, dericiler, Kanamanın az ya da çok lastik, kauçuk, tekstil sektöründe olanlar da risk altında. gelmesinin hastalığın boyutu ile bir “Kanser yapan maddeler, vücuda solunum, cilt veya alakası olmadığına dikkat çekiyor. sindirim yolu ile giriyorlar” diyor, “Vücuttan da bu “Hafif bir kanama ilerlemiş bir maddeler idrarla kanserojen bir şekilde atılıyor. Yani kanserin, çok gürültü koparan bir erkekseniz, yaşlıysanız, sigara içiyorsanız bu iş kanama da küçük, kolay tedavi kollarındaysanız dikkat”. Mesane kanserinin tek önemli edilebilecek bir tümörün habercisi olabilir. Bazen de çözüm bulmakta zorlanılan idrar yanmalarının altından mesane kanseri çıkabilir” diyor. Her kanserde olduğu gibi mesane kanserinde de erken tanı çok önemli. İdrarında kanama görenlerin hemen doktora gitmediğini belirten Ataus, bunun nedeninin de kanamanın devam etmemesi olduğunu söylüyor: “Kanama başlayınca günlerce devam etmeyebilir. Kanama ortadan kalkabilir. Bu durumda da, insanlar üşütmüşümdür, kum döküyorumdur şeklinde yaklaşımda bulunarak doktora gitmiyor, ama bu arada çok önemli bir fırsatı kaçırıyor olabilirler. Çünkü bir daha aylar sonra kanama oluyor. Hastalık ilerlemiş olarak bize geliyorlar.” Mesane kanseri ilerlediğinde idrar torbasından taşarak, başka organlara da sıçrıyor. Bu da erken teşhisin önemini iyice arttırıyor. O KESİN TANI İÇİN SİSTOSKOPİ... Ataus, mesane kanserine kesin tanının sistoskopi adı verilen bir yöntemle konulduğunu belirtirken idrar testi ile teşhis etmek için hâlâ geliştirilen birtakım yöntemler olduğunu da vurguluyor. “Çok rutin kullanılmıyor ama idrarda kanserli hücrenin antijenlerini, proteinlerini tespit eden NMP22 gibi, BTA gibi birtakım testler var” diyor, “Hastanın idrarının bir kısmını işlemden geçirerek sonuç alabiliyorsunuz.” Bunun dışında hastanın kromozomlarına bakma yönteminin de olduğunu vurgulayan Ataus, bu yöntemin geliştirildiğini ve hatta FDA (Amerikan İlaç ve Besin Komisyonu) tarafından onaylandığını kaydediyor. Kromozom testi ile mesane kanseri için yüksek riskli kişilerin tespit edilebildiğini de anlatıyor. Bu yöntemlerin gelişmekte olduğunu, yüksek maliyet ve uzman kişi eksikliğinden dolayı henüz yaygın olarak yapılmadığını söylüyor. “Bu testler yaygın olarak yapılmaya başladığında büyük avantaj sağlayacak. Çünkü mesane kanserine idrarda bakılabiliyor olması büyük kolaylık, ama oturmuş standart bir yöntem değil. Geleceğe yönelik umut veren Prof. Dr. Süleyman Ataus. yöntemlerden biri” diyor. G M Amerika’dan bir sendika hikâyesi... Zülal Kalkandelen bama başkan seçildiğinden beri Amerika’ya methiye düzenler çoğaldı... Biz, o modaya kapılmayalım ve liboşların Amerika güzellemelerini bir yana bırakıp, medyaya yansımayan gerçeklere bakalım... EFCA nedir? Employee Free Choice Act (Çalışanların Özgür Seçim Yasası)... Amerika’da çalışanların sendika kurmasını kolaylaştıracak olan yasa önerisi... Bu yasa tasarısı, bir işyerinde sendika kurulmasını, çalışanların katılımıyla yapılacak seçime ya da işçilerin çoğunluğunun imzalı onayına bağlıyor. Mart 2007’de Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen tasarı, daha sonra Senato’da oylamaya geçilmesi yönündeki teklifin yeterli desteği bulmaması nedeniyle askıda kaldı. Bu sonuca varılmasını kim sağladı dersiniz? Küresel ekonomik krize neden olan büyük Amerikan bankalarının ve holdinglerin başındaki yöneticiler... Huffington Post’ta çıkan haberlere göre, EFCA’ya karşı muhalefeti örgütleyen kurum Bank of America. Yani halkın vergileriyle oluşan hazineden milyarlarca dolar yardım alan dev banka... Bir diğeri de, iflas etmesin diye kasasına para akıtılan sigorta şirketi AIG. Bu kuruluşlar, 17 Ekim 2008 tarihinde ortak bir konferans bağlantısı yapıp, temsilcilerini ve müşterilerini yasa tasarısının aleyhine O çalışmaları için uyardı. Amaçları, tasarıya karşı çıkan gruplara ve Cumhuriyetçi senatörlere maddi yardım gönderilmesiydi. Çünkü tek kurtuluşları, tasarıya destek veren senatör adaylarının 4 Kasım 2008 seçiminde yenilgiye uğramasıydı... Konferans bağlantısına katılanlardan biri de, dünyanın en büyük ev donanım ürünleri perakendecisi Home Depot’un kurucusu Bernie Marcus’tu. Çalışanların özgürce sendika kurması fikri Marcus’u öylesine çıldırtmıştı ki, şöyle seslendi kendisini dinleyenlere: “Bu uygarlığın yok oluşudur. Bir perakende şirket yöneticisinin bunu önlemek için çalışmadığını duyarsam, o o.... çocuğunun yakasına yapışırım.” İlginçtir; bu konferans bağlantısının yapıldığı tarih 17 Ekim, aynı zamanda Dünya Yoksullukla Mücadele Günü... Böyle bir günde, yoksullukla boğuşan çalışan kesimin sendika kurma hakkının önlenmeye çalışılması, ne vahim bir çelişkidir... Bunca gürültü çıkaran tasarının, Kongre’de ne zaman yeniden gündeme alınacağı belli değil. Demokratlar, 4 Kasım seçiminden hem Temsilciler Meclisi’nde hem de Senato’da çoğunluğu sağlayarak çıktı ve yeni Başkan Obama tasarıyı destekliyor. Ama soru şu: Obama, Amerikan kapitalizminin yarattığı “corporatocracy” / “plutocracy” gerçeğine direnebilecek mi? Son iki yılda yüz bini aşkın banka çalışanı işinden oldu, fakat krizin asıl sorumlusu açgözlü banka yöneticileri hâlâ yerinde... Uluslararası Hizmet İşçileri Sendikası’nda (SEIU) Bireysel Eşitlik Projesi’nin Direktörü Stephen Lerner, olan biteni güzel özetlemiş: “En büyük sorunu yaratan şirketler, yardım için para isteyip, sonra da o parayı çalışanların durumunun iyileştirilmesini önlemek için kullanıyor.” Obama için düzenlenen görkemli törenleri seyredip, Amerika’nın bütünlük içindeki görüntüsüne özenenlere duyurulur: Amerika’da törenler her zaman şatafatlıdır. Çok para ve emek harcarlar bunun için. Çünkü bilirler görselliğin insanları nasıl etkilediğini... Ama kapalı kapılar ardında dönenler farklıdır. Yoksulun, işçinin adı yoktur Amerika’da... Kapitalizm için en büyük tehlike olarak görülen sendikaların kurulması önlenir... Obama’nın Başkan olmasıyla ayrımcılığın sona erdiğini düşünenler, sınıf ayrımına hiç değinmez... Bu yazıda anlattıklarıma dudak bükenler, Ken Loach’un “Bread & Roses” adlı filmini izlesin. Belki gözle görünce inanırlar işçinin Amerika’nın daimi siyahı olduğuna... G www.zulalkalkandelen.com / [email protected] C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear