29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

15 ŞUBAT 2009 / SAYI 1195 7 Her şey gülmekle başlar Ali Deniz Uslu Sertan Öksüz bir radyocu, seslendirmen. Küçükken oyuncak arabalarına ses vererek başladığı hobisi şimdi mesleği. Ona göre her şeyin bir sesi var, yeter ki kulak verelim. Öksüz, radyo programında pek çok karakteri seslendiriyor. Görsel iletişim olmayınca sese daha çok iş düştüğünün farkında. Bunun için de sıkı çalışıyor. Pek çok karakteri aynı programda seslendirmek işi daha renkli ve doyurucu yapıyor”. Her şeye sinirlenen Reis, çok bilmiş Geyşa, radyoların sihirbazı Maykıl, çakma gitarist Cem Kaçar, gözleriyle fotoğraf çekip evde banyosunu yapan Nahit Budabaşı, esprileriyle Selani Şahin ve daha vitrine çıkmamış bir sürü karakteriyle “Zamane Gençleri” fazlasıyla dinlenebilir bir program. Hakan Emren’in liderliği ve Onur Alp İzgi’nin inatçılığıyla devam eden bu program bir ev stüdyosundan yayın yapıyor. Sertan Öksüz karakterlerini hazırlarken insanları dikkatlice gözlemlediğini söylüyor. Zaten yalnızca ses kullanarak karakter yaratmanın kolay bir şey olmadığını anlatıyor. Bunun için de sıkı çalışıyor. Hatta komşuları onun yalnız yaşadığına bile inanmıyor. Farklı karakterlere çalışırken sesten rahatsız olup ona şikâyete gelenler çok. Gelenlerin gerçeği öğrenip dönerkenki şaşkın halleri ise görülmeye değer. Öksüz, bu karakterlerden gerçek hayatta da uzak kalamıyor. Çünkü o kimseden çekinmiyor, her an bir başkası olarak çıkabiliyor karşımıza. Bazen dayak yemekten de korkuyor. Ne de olsa insanlar eskisi kadar hoşgörülü değil. Öksüz, bu haberdeki fotoğraflarını kendi çekti. İlgi ve hevesin her şeyin başlangıcı olduğuna inanıyor. Yeniden yana, ama geçmişi iyi biliyor. Mesleği “konuşmak” olan biri olarak insanların konuşarak anlaşmamasından yakınıyor. Herkesin kavramlara farklı anlamlar yüklemesinin, dinlemekten ve anlamaktan özenle kaçmasının nedenini sorguluyor. Öksüz, konuşarak anlaşmaktan başka çıkar yolumuz olmadığını yineliyor. Diğer yolların çıkmaz olduğunun farkında. İyi bir iletişimin tebessümle başladığını düşünüyor. Onu radyoda dinlerken görmeseniz de onun yüzünden gülüşü hiç eksik olmuyor. G www.sertanoksuz.com S MİRİAM MAKEBA Mama Afrika... Zekeriya S. Şen ertan Öksüz çocukluk yıllarında futbola başladı, ama sonra hayatına fotoğraf girdi. Zamanla o da yetmeyince ses yeteneğinin farkına vardı. Şans hazır olandan yanadır derler ya buna inandı. “İnfo Karma 104.8 ve Krock’ta 94.5 gibi radyo istasyonlarında kendine yer buldu. Özellikle “Zamane Gençleri” isimli radyo programında neredeyse 10 farklı karakteri canlandırdığı performansıyla fark edildi, seslendirme yapmaya başladı. Şimdi fotoğraf üzerine çalışmalarını sürdürüyor ve değişime inanıyor, çünkü bunun insanı yenilediğini düşünüyor. Öksüz, “Küçükken her şeyi seslendirirdim, çünkü bana göre her şeyin sesi vardı” diyor, “Oyuncak arabalardan tutun, yolda gördüğüm kediye bile konuşmalar yazar ve çok eğlenirdim”. Öksüz, çok eğlendiği bu hobisinden hiç vazgeçemedi. Dostlarının bunu iş olarak yapması ısrarına dayanamadığı için de mutlu. İlk radyo deneyimini ise radyocu bir dostunun konuğu olarak yaptığını tebessümle anlatıyor, “Kendimi programın ortağı gibi hissetmiştim, fena kaptırdım, ama çok eğlendik.”. Öksüz daha sonra İnfo Karma 104.8’de “Doğaçlama” isimli bir program yaptı. Bu program için, “Sürekli konuşuyordum, tam istediğim şey buydu!” diyor, “Artık aklımdaki karakterleri hayata geçirebilecektim. Radyo piyesleri yazmaya başladım”. O radyoda sohbetin farklı bir samimiyet gerektirdiğine inanıyor. Görsel iletişim olmayınca sese daha çok iş düşdüğünü biliyor. Dinleyicilerin kahkahalarını ve gülüşmelerini duymak onu mutlu ediyor. Öksüz, Krock 94.5’te Hakan Emren öncülüğünde yaptığı “Zamane Gençleri” isimli programla gençler arasında çok tutuldu. Öksüz, “Bu programla insanların odasına, arabalarına, ofislerine girip onlardan birisi olmayı başarmıştık. Bunun G üney Afrika’nın en önemli ve büyük kadın sanatçısı olarak kabul edilen Miriam Makeba geçen yılın sonlarına doğru hayata gözlerini yumdu. Bu efsanevi müzik çınarı Güney Afrika’nın ayrımcılığının yanı sıra tüm haksızlıklara karşı çıkan en büyük sesti. 10 Kasım günü Güney İtalya’da yer alan Caserta kasabasındaki Castel Volturno’da verdiği konser sonrası sahneden inerken kalp krizi geçirip hayata gözlerini yuman Miriam Makeba, Johannesburg’a yakın bir kasabada 1932 yılında doğdu. Sanat kariyerine 1954’te The Manhattan Brothers ile atılan sanatçı, daha sonra The Skylarks’a katıldı. 1960’da ayrımcı Güney Afrika hükümeti Makeba’nın ülkeye giriş yapmasını engelledi ve sanatçı hayatının geri kalan büyük bir bölümünü sürgünde geçirdi ama on ülke Makeba’ya onursal vatandaşlık verdi. Yurtsuz kalan sanatçı hiç yılmayıp kendini müziğine ve meselesine adadı ve peş peşe başarılı çalışmalar üreterek dünyaya kendini kabul ettirdi. Caz, blues ve geleneksel Güney Afrika müzik tarzlarını harmanlamasıyla tanınan sanatçı parçalarında kullandığı yerel Xhosa dili ile dönemin antiayrımcı zihniyetine karşı direndi. 1974’te efsanevi “Rumble In The Jungle” projesinde Muhammed Ali ve George Foreman ile birlikte yer aldı. Ayrıca Paul Simon’ın kariyerinin hortlamasına vesile olan 1987 tarihli “Graceland” albümünün dünya turnesinde bulundu. Bu süreçte yaklaşık 20 gözde parçaya imza attı ve bir Grammy Ödülü ile taçlandırıldı. altında da aklımıza geleni konuşmaktan çekinmememiz ve her şeyi eleştirebiliyor olmamız yatıyordu” diyor. “Zamane Gençleri” şimdi internette devam ediyor. Perşembe akşamları saat 20:0022:00 arası “http://notfm.com” adresinden isteyen herkese konuk oluyor. Öksüz’e göre internette yayının en büyük avantajı program tekrarlarına istenilen zamanda ulaşılabilmesi. Elbette canlı dinlemenin zevki ayrı, ama kaçıranlar ve tekrar dinlemek isteyenler için bu büyük şans. Ben radyo dinlerken hep konuşanların yüzlerini merak ederdim, kimdir onlar diye. Peki bir radyocu dinleyenlerini ne kadar düşünür? Öksüz de bu iki soruyu kendine epey sorduğunu anlatıyor; “İnsanlara sesle ulaşmak çok keyifli. İMAM BAYILDI İmam Bayıldı, Atinalı iki gencin kurduğu bir füzyon grubu. Müziklerinde Yunan ezgilerinden Balkan tınılarına pek çok tanıdık melodiyi duymak mümkün. Çünkü onlar Akdeniz’i müziklerinde duymanın derdindeler. Dansın da tüm insanlar için ortak bir dil olduğunu düşünüyorlar. DÜNYA BARIŞININ SESİ... Zamanla Mama Afrika olarak tanınan Miriam Makeba, Nelson Mandela’nın serbest bırakılmasıyla birlikte 1990’da vatanına geri dönebildi ve o dönemden beri de Nelson’un en büyük destekçisi oldu. İnsan haklarının çiğnendiği her yerde mantar gibi bitmeyi başaran sanatçı tüm negatifliğe sıcak müziksel ritimleri ile karşılık verdi. Sanatçı son saatlerini geçirdiği Castel Volturno konserinde ise yine bir ayrıma karşı gelmek için sesini yükseltiyordu. Bu defa konu mafya tarafından ciddi ölüm tehditleri alan, yakın zamanda filmi çekilen, Gamorrah romanının yazarı Roberto Saviano idi. Makeba, yetmiş altı yaşında olmasına rağmen hâlâ haksızlıklara karşı duran sağlam bir savaşçıydı ve her zaman olduğu gibi şarkı söyleme yeteneğiyle tüm sorunlu konuların altını çiziyordu. Sanatçının ölüm haberiyle birlikle Güney Afrika’da iki gün resmi yas ilan edildi. Dışişleri Bakanı Nkosazana DlaminiZuma yaptığı yazılı açıklamada “Zamanımızın en büyük kadın sanatçılardan biri olan Makeba’nın sesi kısıldı” cümlesini kullandı. Ancak en önemli açıklama Nelson Mandela’dan geldi: “Güney Afrika’nın şarkılarının First Lady’si Mama Afrika lakabını sonuna kadar hak etti. O bizim meselemizin ve genç ulusumuzun annesiydi. Son saatlerini sahnede geçirmiş olması çok anlamlı, zira o diğer hayatların yüreklerine şenlik katan ve iyilik dağıtan bir elçiydi.” muzik@tikabasamuzik.com Suyun öte tarafından... İ mam Bayıldı, Yunanistan menşeili bir füzyon grubu. Müziklerinde Yunan ezgilerinden, Balkan tınılarına kadar her şey var. Zaten o yüzden isimleri “İmam Bayıldı”. Her türlü baharat ve çeşitlilik müziklerinin içine harman, saksofon, klarnet, trompet, tulum, Rembetiko esen buziki nağmeleri, Latin ve Arap melodileri... Grubun kurucuları Atinalı iki genç kardeş müzisyen; Orestis ve Lysandros Falireas. Hikâyelerini Lysandros anlatıyor. Elbette grubun ismi ilk merak edilen, neden İmam Bayıldı? Lysandros, bunun ilk başta bir şaka olarak başladığını, ama sonra sevdikleri bu yemeğin, müziklerini anlatacak kadar lezzetli ve zengin olduğunu fark ettiklerini söylüyor. Grup dört yıl önce kuruldu, bu zamana kadar da sahnede demlendi. İkilinin babası prodüktör ve küçük bir plak şirketi sahibi. Ailelerinde müzisyen yok, ama 80’lerin müzikal evriminin ve 90’ların alternatif müzik patlamalarının canlı tanıklıkları ve babalarının getirdiği plakların onlara yol gösterdiği kesin. Müzikteki ciddi adımlarını bundan iki yıl önce, nostaljik müziklerle, Jay Z, Beastie Boys, Snoop Dog ve Dr. Dre günümüzün popüler isimlerini acapellalarla bir araya getirdikleri denemelerle attılar. Deneysel bu çalışma onlara referans olmadı, çünkü şimdi eski Yunan ve Balkan melodilerine odaklanıyorlar. Yeni albümlerinin çıkış parçaları “Samba Clarina” tanıdık bir halk şarkısı. Türkiye ve Yunanistan’ın ne kadar yakın kültürlere sahip olduğunun bir kanıtı. Yani suyun öte tarafından gelen bu melodiler onların olduğu kadar buranın da müzikleri. Balkan ve Roman havaları da İmam Bayıldı’nın vazgeçilmezleri. Orestis ve Lysandros Falireas, Türkiye’den Selim Sesler, Mercan Dede, Muammer Ketencoğlu ve Laço Tayfa’yı tanıyor. Onlara göre karşı kıyıda en çok Sezen Aksu dinleniyor. İmam Bayıldı, kulvarında ağır, ama emin adımlarla ilerliyor. Avrupa’nın sözü geçen festivallerinden “Les Transmusicales de Rennes”de yeralan ilk Yunanlı grup da yine onlar. Lysandros, Massive Attack’e öngrup olarak sahneyi paylaştıkları günü unutamıyor. Türkiye’de de çok sevilen Roman punk grubu Gogol Bordello ile beraber müzik yapmak ise durduramadıkları bir istek. Hayalleri Moby ile ortak bir çalışma yapabilmek. Lysandros, yeni müziklere açık olduklarını söylüyor. Amaçları, Yunan müziğine yoldaşlık edecek farklı türleri keşfetmek. Kardeş olarak çalışmanın da grubun dinamiğine faydalı olduğunu düşünüyorlar. Aslında müzikleri geçmiş dönem Yunan orkestralarının bu günkü dünya müziğine bir göndermesi, Yunan ve Balkan karması bir Akdeniz cümbüşü, kanı kaynatan melodilerle yoğrulan bir dans müziği. Sahnedeyken insanların dans ettiğini görmek de onların doğru yolda olduklarının kanıtı. Grup en kısa zamanda Türkiye’nin müziklerini daha iyi tanımak ve kendi müziklerini paylaşmak için İstanbul’a gelmeyi planlıyor. Tek duraklarının İstanbul olmayacağını söylüyorlar. Birbirini bu kadar iyi tanıyan iki komşu ülkenin daha samimi ilişkiler içinde olması gerektiğini düşünüyorlar, çünkü müzikal kardeşliğin yeterli olmadığının farkındalar. G C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear