Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 6 TEMMUZ 2008 / SAYI 1163 Öykücükler Ataol Behramoğlu Hayata yeniden tutunmak... oluyorlar. Sadece İdil değil, köylerindeki çocuklar da merkezimize geliyorlar. Onların eğitim giderlerini de bakanlık ödüyor. Çocukları özel servimizle evlerinden alıp tekrar evlerine ücretsiz olarak ulaştırıyoruz” diyor. ürkiye’de özel eğitim alabilen çocuk sayısı Merkezin usta yardımcı öğretmeni Dicle Temur, sadece 4 bin 133. Üstelik çoğu da İstanbul, engelli çocukların eğitimle, öz bakımlarını yapabilecek Ankara gibi büyük şehirlerde yaşayanlar, duruma geldiklerini anlatıyor. “Kavramları öğrenebilir, çünkü diğer şehirlerde eğitim ve yemeklerini yapabilir, kıyafetlerini giyebilirler” diyor, rehabilitasyon merkezi sayısı çok az. Şırnak bu açıdan “Örneğin öğrencimiz Betül, otistik özellikler taşıyor. şanslı şehirlerden biri. İdil Yaşam Özel Eğitim ve Yardımlarımızla anne kavramını öğrendi ve şimdi Rehabilitasyon Merkezi ile İdil Şifa Özel Eğitim ve annesini fark edip, anne diyebiliyor. 10 kişilik bir ailenin Rehabilitasyon Merkezi’nde toplam 232 öğrenci eğitim zihinsel engelli beş üyesi, baba ve dört çocuğunu, alıyor. Aslında merkez sadece öğrencilere eğitim eğitiyoruz. Onları, kesme yapıştırma, artık materyal çalışmaları gibi derslerle geliştirmeye çalışıyoruz. Böylece daha fazla sosyalleşiyorlar, saldırgan davranışları bırakıp daha uyumlu oluyorlar. Sonuçta; kendi ihtiyaçlarını giderebilen bireyler haline geliyorlar”. Öğretilebilir grup öğretmeni Ceylan Palamut da, Temur’u destekliyor. Hatta bu öğrencilerin bağımsız yaşayabileceğini anlatıyor, Okulöncesi eğitim öğretmeni Firyaz Kılıç, ailelerde engelli sayısının yüksek olmasını, akraba evliliklerinin yoğun yaşanmasına bağlıyor. Diğer nedenleri ise, yetersiz beslenme, doğum anında ve hamileliklerdeki yanlış uygulamalar olarak sıralıyor. Eğitmenlerin zorlandıkları noktada, kimi öğrencilerin Türkçe bilmemesi. “Örneğin” diyor Kılıç “öğrencim Abdurahman Kulat 22 yaşında, Türkçeyi bilmediği için daha da başarısız duruma düşüyor. Biz de Kürtçe Çocuklar merkezde bağımsız yaşamayı öğreniyor... bilmediğimizden özellikle birebir eğitimde iletişim problemleri yaşıyoruz. Dil sorunu var olan zihinsel problemlerine artı sorun katıyor. vermekle kalmıyor, engelli çocuğu olan ailelerin Türkçe bilmeyen çocuk kendini yetersiz hissedip korkuları ve toplumun önyargılarıyla da uğraşıyor. özgüvenini kaybediyor. Hatta okula bile gelmek Çünkü aileler engelli çocukları topluma göstermekten istemiyor”. Bu sorunu aşmak için bir önerisi var kaçınıyor, evlerde gizliyor. Merkezin müdürü Yusuf Akova’nın, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Kürtçenin yoğun Temiz, kimi insanların kendilerini, “deli okulu” diye konuşulduğu yörelerde öğretmenlere Kürtçe kursu adlandırdığını, ailelerin de bu yüzden çocuklarını okula vermesi. Merkezdeki öğrenciler, her yıl rehberlik göndermekten çekindiğini söylüyor, ta ki ailelere araştırma merkezi tarafından teste tabii tutulup, merkezi ve verilen eğitimi gösterene kadar. Temiz, “Bu gelişimlerine göre ne kadar süre daha merkezde eğitim konuda ailelerle görüşüp onları ikna etmeye çalışıyor, almaya devam edeceklerine karar veriliyor. G merkezimizi görmelerini istiyoruz. Eğitimi görünce ikna Murat Sayın Ö ğleden önce ufak tefek alışveriş için çarşıya indim. Bir çift ayakkabı ve bir cep telefonu kılıfını da onartmak üzere yanıma almıştım... Büyük kentlerde yaşayanlar için çarşıya yürüyerek inmek ya artık uzak bir anı ya da zaten hiç bilinmeyen bir şeydir. Büyük kent sakinleri olarak bu olanağa şimdi ancak küçük tatil mekânlarında sahip olabiliyoruz. Resmi araçlar dışında motorlu trafiğin bulunmadığı Büyükada’da yürümek ayrı bir zevk. Ada’nın bildiğim kadarıyla tek ayakkabı onarımcısı Ali Usta, üstü araç gereç dolu küçük bir masa ve bir tabureden oluşan sokak tezgâhına yaklaştığımda bir kadın pabucunun üzerine eğilmiş çalışıyordu... Asık yüzlü, sohbete de pek yatkın gibi durmayan bir adam... Fakat sizin söylediğiniz birkaç cümle ilgisini çekerse, bilge kişiliği ortaya çıkmakta gecikmez... Ayakkabıyla birlikte cep telefonu kılıfını da onarıp onaramayacağını sorduğumda, daha o elindeki işten başını kaldırmadan oracıktaki bir bücür sorumu yanıtlayıverdi: Ali amcanın yapamayacağı şey yoktur! Çırağı sandım. Değilmiş. Komşularının oğluymuş. Küçük bir çocuğun bir el becerisine gösterdiği dikkat, duyduğu hayranlık, yaşlı ustayla bir çocuk arasındaki bu yakınlık bana Ömer Seyfettin’den Sait Faik’e, unuttuğumuz öykü tatlarını duyumsattı... Sonra ustayla, o elindeki işle benim getirdiklerim arasında mekik dokuyarak çalışmaktayken, toplumu saran tüketim hırsının kötülükleri, kullanılmış bir eşyayı hemen atmayıp onartarak kullanmayı sürdürmenin erdemi konularında biraz çene çaldık... Dönüş yolunda, dar bir sokağın gölgeli kaldırımında, yüzü bir evin duvarına dönük, göğsünün üzerine çökmüş, yazgının neler getireceğini kim bilir hangi duygularla beklemekte olan bir martı gördüm... Yine bir Sait Faik, ya da Mahmut Yesari konusu... Yazı ve fotoğraf: Yıldız Çelik T Rifat Mutlu rifatmutlu@gmail.com Daha da iyi olacak... Ahmet Kadak, İdil’in tek fizyoterapisti. Bu meslekteki altıncı, merkezdeki ise onuncu ayı. Ateşli hastalıktan ya da doğum sırasındaki bir yanlıştan dolayı fiziksel engelli olan Uçamayacak kadar sakatlanmış ya da hastalanmış bir kuşun neler hissedeceğini bilebilir miyiz? Birkaç gün önce benzer durumdaki bir at için Belediye görevlilerinden yardım istemiştim. Meğer fazla yem yediğinden bu duruma düşmüş, ayağa kalkması da rahatsızlığı geçtikten sonra kendi çabasıyla olacakmış... Martının böyle bir şansı olduğunu sanmam... Zarif görünüşlerinin ve şiirsel imgelerinin tam tersine çok yırtıcı ve kimi kez saldırgan da olabilen bu kuşlar, nafakalarını denizden çok karadan çıkarmaya başladıktan sonra, sanki hem şiirselliklerinden hem sağlıklarından bir şeyler yitirdiler... Hele, Can Yücel’in şiirindeki gibi, hırpani sokak çocuklarına benzeyen (renkleri henüz beyazlaşmamış) ve yanlarına yanaşılması olanaksız yavru martılarda şiirsellikten eser bulamazsınız... Martının yanından sessizce ve azıcık da bir şey yapamıyor olmanın suçluluğuyla geçerek dar sokağın açıldığı caddeye çıktığımda bu kez dört genç kızla karşılaştım... Bisikletlerini bir kenara çekmiş konuşuyorlar... Dördünün de başları örtülü ve üzerlerinde bu yaz gününde ayak bileklerine kadar uzanan pardösüler... Yaşları henüz yirmiye değmemiş, çocuk denebilecek yaşta ve sıskalıkta dört genç kız... Yanlarından, aralarında yaşıtlarının da bulunduğu şortlu genç kızlar, mevsime göre giyinmiş kadınlar geçiyor... Onlar, sanki başka bir ülkede, başka bir dünyada, hatta başka bir zaman dilimindeler... Çevrelerinde akan yaşamla hiçbir ilişkileri, bu yaşama karşı görünürde hiçbir ilgi yada tepkileri yok... Ve kulağıma çarpan sözcüklerden anladığım kadarıyla da kendi dar ve yalıtılmış dünyalarına ilişkin bir şeyler konuşmaktalar... İki sözcük geçiyor zihnimden: “Zavallı Çocuklar...” Onları bu dünyaya, bu yüzyıla getirmek için ne yapılabilir? Çocukluklarını, genç kızlıklarını yaşamaları nasıl sağlanabilir? Soluk benizli, gerçek dışı, renksiz yaşamlarına, nasıl sağlık, güneş, ışık, renk, aşk, sevinç kazandırılabilir? İşte bir öykü konusu daha... Az önceki martı öyküsüne benzeyen... En az onun kadar keder verici, iç karartıcı... G ataolb@cumhuriyet.com.tr Not: Geçen haftaki yazımın başlığı “Tanrıya İnanma Rahatlığı” olacaktı. Benim bir hatamın sonucunda “Einstein’ın Tanrısı” başlığı ile yayınlandı... Konuyla ilgili okuru bilgilendirmek istedim... A.B. 40 çocuğa fizyoterapi yapıyor. Sadece çocuklarla değil aileler de ilgileniyor. “Mesela” diyor, “bazen aileler, fizyoterapi yapılan çocukların çok kısa zamanda ayağa kalkıp, yürüyeceklerini sanıyorlar. Onlara bu konularda bilgi veriyoruz. Mesela, Nefise 7 yaşında doğuştan engelli. Onun ayağa kalkıp yürümesini sağlayamam, ama fizyoterapi ile iç organlarının çalışıp nefes alabilmesini sağlayabilirim. Ahmet Doğan üç yaşında geldiğinde yürüyemiyordu. Şimdi destekle yürüyebiliyor, daha da iyi olacak”. G MİZAH MAĞARA ADAMI / Tayyar Özkan www.tayyarozkan.com C M Y B C MY B